“BUNU İÇ ve ONUNLA KONUŞ” – MİLYONER ŞÜPHELENDİ… AMA DUYUYOR “KATİLİM BURADA!”
.
.
Bunu İç ve Onunla Konuş
İstanbul’un gökyüzü, Rıza Demirci için hiç bu kadar gri görünmemişti. Şehrin en büyük inşaat şirketlerinden birinin sahibi olan Rıza, Acıbadem Altunizade Hastanesi’nin soğuk bekleme odasında, tek kızı Zeynep’in yaşam mücadelesini izliyordu. Henüz dokuz yaşındaki Zeynep, Etiler’deki malikanelerinin havuzunda geçirdiği kaza sonrası üç gündür komadaydı. Rıza, hayatında hiç bu kadar çaresiz ve yorgun hissetmemişti.
Doktorlar, beyin ödemi ve derin koma hali hakkında konuşuyor, umut vermekten kaçınıyorlardı. Rıza, elindeki pahalı saati anlamsızca incelerken, başka bir zaman olsa milyon dolarlık anlaşmaları için endişelenirdi. Şimdi ise tek önemi olan şey kızının monitördeki kalp atışlarıydı.
Doktor Leyla, ona Zeynep’in durumunun kritik ancak stabil olduğunu söyledi. “Şu anda dünyanın tüm parası bile iyileşme sürecini hızlandıramaz,” dedi. Rıza, kızı için dünyanın en iyi doktorlarını, en pahalı tedavileri getirmeye hazırdı. Ama bu kez parası işe yaramıyordu. Zeynep’in ihtiyacı olan şey, onu sevenlerin varlığıydı. Rıza, bu sözleri duyunca göğsünde bir yumruk gibi acı hissetti. Kızına, bugüne kadar yeterince vakit ayırmadığını, ona gerçek bir baba olamadığını fark etti.
Eve döndüğünde, malikane ona soğuk ve boş geldi. Kahya Hatice, gözleri kırmızı, ona en sevdiği yemeği hazırlamıştı. Rıza, duş aldıktan sonra yatağına oturdu. O anda hastaneden gelen bir telefonla irkildi: “Beyin aktivitesinde değişiklik var. Ayrıca sizinle konuşmak isteyen bir çocuk var.” Rıza, şaşkınlıkla hastaneye döndü.

Koridorda, eski ve yıpranmış giysiler içinde, esmer tenli, siyah kıvırcık saçlı bir çocuk bekliyordu. Adı Can’dı. Zeynep’i tanımadığını ama onunla nasıl konuşabileceğini bildiğini söyledi. “Bunu iç ve onunla konuş,” diyerek altın renkli bir şişe uzattı. Rıza, önce şüphelendi, ama çaresizliği mantığından ağır bastı. Şişeyi içti. Birkaç saniye sonra odada her şey dönmeye başladı ve bilinci kapandı.
Rıza, kendini beyaz bir boşlukta buldu. Ne yer ne de gök vardı. Sadece ışık. Panikle etrafına bakarken, Zeynep’i gördü. Kızı sağlıklı, canlı ve gözlerinde yaşlarla ona bakıyordu. Rıza ona sarıldı, gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştı. Zeynep, “Burası bir rüya gibi baba, ama rüya değil. Vücudum orada uyuyor ama ben burada uyanığım,” dedi.
Rıza, Zeynep’in geri dönmesini, uyanmasını istedi. Zeynep, “Deniyorum ama zor,” dedi. Sonra, babasına hayatındaki eksiklikleri anlattı: “Daha az hediye ve daha çok an isterim. Daha az pahalı seyahat ve daha çok sohbet.” Rıza, kızının sözleriyle sarsıldı. Yıllarca servet biriktirmiş, bir imparatorluk kurmuştu ama gerçek hazinenin anılar ve sevgi olduğunu anlamamıştı.
Bir süre sessiz kaldılar. Sonra Zeynep, “Kaza hakkında sana söylemem gereken bir şey var,” dedi. O gün havuzda yalnız oynamıştı. Hatice yanında olmasına rağmen telefonda konuşuyordu. Zeynep, havuza düştüğünde Hatice’nin onu gördüğünü ama yardım etmekte geciktiğini anlattı. Dahası, Hatice’nin birileriyle, Rıza’ya çok yakın biriyle bir şeyler planladığından bahsetti. “Kahya, sana imzalattığı belgeleri saklıyor. Her şeyi 3. çekmecede bulacaksın,” dedi Zeynep.
Zeynep’in vücudu şeffaflaşmaya başladı. “Baba, bana güven. Can’a da güven,” dedi ve kayboldu. Rıza, tekrar hastane odasında gözlerini açtı. Yanında Can vardı. Rıza, yaşadıklarının gerçek olup olmadığını sorguladı. Ama Zeynep’in söyledikleri, odada hissettikleri ona başka bir gerçeklik sundu. Can, ona belgeleri bulmasını, Hatice’ye ve çevresindekilere dikkat etmesini söyledi.
Rıza, Can ile birlikte malikaneye döndü. Gizlice Hatice’nin ofisine girdiler. Zeynep’in dediği gibi, çekmecede sahte tabanın altında vekaletname, banka transferleri ve bir günlüğü buldular. Günlükte Hatice’nin planları, Murat adında bir ortakla şirketin kontrolünü ele geçirme planı, Zeynep’in kazasıyla ilgili detaylar vardı. Rıza, dehşetle Hatice’nin kaza sırasında kasıtlı olarak yardım etmediğini, Murat’ın ise finansal dolandırıcılık yaptığını anladı.
Evden hızla çıktılar. Rıza, hastaneye dönmeden önce avukatını aradı, güvenlik önlemlerini artırdı. Hastanede, Hatice’nin Zeynep’e özel bir ilaç getirdiği ortaya çıktı. Rıza, Hatice’yi sorguya çekti. Hatice, yıllardır ona ve ailesine takıntılı bir şekilde aşık olduğunu, Zeynep’in hayatta kalmamasını dilediğini, kendi kaybettiği oğlunun acısını paylaşmak istediğini itiraf etti. Can, Hatice’nin oğlunun adının da Can olduğunu bildiğini söyledi. Hatice, gözyaşları içinde yere çöktü. Güvenlik görevlileri onu uzaklaştırdı.
O anda doktor Leyla geldi: “Zeynep gözlerini açtı, sizi görmek istiyor.” Rıza, kızının yanına koştu. Zeynep’in kahverengi gözleri açık, bilinçli bir şekilde onu arıyordu. “Buradayım prensesim. Bir daha asla seni bırakmayacağım,” dedi Rıza. Zeynep hafifçe gülümsedi, Can’a teşekkür etti. O gece, aile yeniden bir araya geldi.
Haftalar geçti. Zeynep mucizevi bir şekilde iyileşti. Rıza, hayatının önceliklerini değiştirdi. Artık şirket değil, ailesi ve vakıf için çalışıyordu. Zeynep ve Can, vakıfta diğer çocuklara yardım ediyor, birlikte hayaller kuruyorlardı. Can, resmi olarak evlat edinildi. Artık Demirci ailesinin bir parçasıydı.
Bir gün, Rıza balkonda çocukları izlerken Can yanına geldi. “Altın sıvı, sadece gerçek bağları ortaya çıkarır,” dedi. “Aile olmak için yazgılıydık.” Rıza, Can’a sarıldı. “Bazen mucize, sadece sevgi ve cesaretle olur,” dedi.
O akşam, Zeynep ve Can, Rıza ile birlikte yıldızları izlediler. Gelecek ne olursa olsun, artık bir aileydiler. Ve yaşadıkları tüm acı, onları daha güçlü ve birbirine daha bağlı kılmıştı.
.