er Şeyi Kaybeden Zengin Kadın — Ve Sadece Eski Hizmetçisi Ona Yeniden Başlamayı Öğretti

Her şeyin çöktüğü gün, kimse Selin Hanım’ın aramalarına cevap vermedi.
Arkadaşları ortadan kayboldu, şoförleri işi bıraktı, hatta yıllarca ona bahçesinden çiçek getiren bahçıvan bile sokakta onu görmezden geldi.
Sadece o kaldı: Fatma.
Yirmi yıl boyunca porselen fincanlarda kahvesini taşıyan kadın.
— “Selin Hanım,” dedi Fatma, elleri titreyerek ama kararlı bir sesle.
“Merak etmeyin. Sizi yalnız bırakmam.”
Selin başını kaldırdı. İlk defa, gözlerinde kibir değil, korkuyla dolu bir boşluk vardı.
Malikanesi sessiz bir açık artırmada satıldı.
Tablolar, elbiseler, piyano… Her şey duman gibi yok oldu.
Altmış yaşındaki “Bodrum’un demir leydisi” artık evsizdi.
Fatma ise şehrin kenar mahallesinde, taze ekmek kokusunun komşu gürültüsüne karıştığı küçük bir evde yaşıyordu.
Selin’i orada kabul etti.
Ne şart koştu, ne de kin tuttu.
— “Hiç böyle biteceğini düşünmezdim,” dedi Selin plastik masaya bakarak.
— “Ben de bir gün sizin mercimek yemeğinizi yiyeceğimi düşünmezdim,” dedi Fatma, yorgun bir gülümsemeyle.
İkisi de güldü — belki hüzünden, belki de rahatlamaktan.
Haftalar geçti.
Selin ellerini kirletti, bulaşık yıkamayı öğrendi.
Başta beceriksizdi ama içinde hâlâ bir şey vardı: gurur.
Ve Fatma, farkında olmadan, ona alçakgönüllülüğü öğretti.
— “Siz hep ‘para her şeyi satın alır’ derdiniz,” dedi Fatma bir gün.
— “Peki şimdi?”
— “Şimdi biliyorum… para sadece gürültüyü ve ikiyüzlülerin sessizliğini satın alıyor.”
Bir gün pazarda yürürlerken Fatma bir tezgâhta durdu.
— “Bu adamın hesaplarında yardıma ihtiyacı var,” dedi. “Ben elimden geleni yapıyorum ama siz daha iyi anlarsınız.”
Böyle başladı her şey.
Bir zamanlar milyarlık bir şirket yöneten Selin Hanım, mahalledeki küçük esnaflara ücretsiz danışmanlık yapmaya başladı.
Kısa sürede, birçok işletmeyi iflastan kurtardı.
Eskiden ondan korkan insanlar, şimdi saygıyla selam veriyordu.
Ve içlerinden genç bir fırıncı, Emre, bir fikir sundu:
— “Selin Hanım, neden bir kooperatif kurmuyorsunuz? Bize dürüstçe para yönetmeyi öğretebilirsiniz.”
Selin tereddüt etti.
Ama Fatma elini tuttu:
— “Yapın. Kaybedecek bir şeyiniz yok… verecek çok şeyiniz var.”
Altı ay sonra, terk edilmiş bir depoda “Yeniden” doğdu — emekçi kadınların yönettiği küçük bir kooperatif.
Fatma ruhtu, Selin akıldı.
Yerli ürünler sattılar, dul kadınlara, göçmenlere, annelere iş verdiler.
Bir gün yerel bir gazeteci sordu:
— “Nasıl zengin bir iş kadınıyken buraya geldiniz?”
Selin gülümsedi:
— “Her şeyimi kaybedince, hiç sahip olmadığım bir şeyi kazandım: Gerçek saygı.”
Açılışta kalabalığın içinden biri belirdi:
Zeynep, Selin’in kızı.
— “Anne, bankayla konuştum. Her şeyi geri alabiliriz.”
Selin gözlerinde hüzünle baktı:
— “Kızım, biz ‘her şeyi’ kaybettik… insanlara insan gibi bakmayı bıraktığımızda.”
Zeynep, Fatma’ya döndü:
— “Peki o kim?”
— “O mu?” dedi Selin, gülümseyerek. “Yeni ailem.”
Kalabalık alkışladı.
O gece, küçük balkonlarında ucuz şarapla kadeh kaldırdılar.
— “Biliyor musun Fatma?” dedi Selin. “Hiç bu kadar zengin hissetmemiştim.”
— “Çünkü bugün, servetiniz kasada değil, kalpte,” dedi Fatma.
Ve rüzgâr, taze ekmek ve umut kokusuyla esti.