“Ne dediğini çevirirsen, işimi sana veririm!” dedi milyoner… ta ki hizmetçi Arapça konuşana dek!
.
.
Görünmez Kadının Zaferi
Sao Paulo’nun zengin semtindeki Ortega malikanesinde, sıradan bir salı sabahıydı. Elena, her zamanki gibi şafakta uyanmış, kahvaltıyı hazırlamış, evin dört bir yanını temizlemişti. Üç yıldır bu evde hizmetçi olarak çalışıyordu; sessiz, görünmez bir figür gibi. Ailesinin geçimi, annesinin ilaçları ve kardeşlerinin okulu için sabırla çalışıyordu. Ama o gün farklıydı. Bugün, malikaneye önemli bir misafir gelmişti: Lübnanlı iş adamı Nabil Mansur. Santiago Ortega, Brezilya’nın en büyük inşaat şirketlerinden birinin sahibi olarak bu anlaşmayı almak için can atıyordu. Yatırım, prestij ve milyonlarca dolar söz konusuydu.
Toplantı odasında hava gergindi. Nabil Mansur, Arapça konuşuyor, elleriyle canlı hareketler yapıyordu. Ancak kimse onu anlamıyordu. Santiago’nun alnında soğuk terler birikmişti. Ticari direktör Alessandro, kendinden emin görünmeye çalışıyor ama gözlerindeki korku saklanamıyordu. Çevirmen gelmeyince herkes panikledi. Alessandro, kahve servisi yapan Elena’ya bakıp alaycı bir şekilde seslendi: “Sen denemek ister misin?” dedi. Santiago ise “Eğer ne dediğini bize söyleyebilirsen Elena, iş senindir!” diyerek iddiayı büyüttü. Odada herkes güldü, Elena hariç.
Elena, tepsiyi sıkıca tutuyordu. Kalbi hızla atıyordu. Üç yıl boyunca bu evde küçümsenmiş, dalga geçilmişti. Kimse onun hikayesini bilmiyordu. Oysa Elena altı dili akıcı konuşabiliyordu; İngilizce, İspanyolca, Fransızca, İtalyanca, Mandarin ve Arapça. Yıllar önce, babasını kaybettikten sonra annesiyle birlikte hayata tutunmuş, kardeşlerine bakmak için okulu bırakmak zorunda kalmıştı. Ama asla öğrenmekten vazgeçmemişti. Halk kütüphanesinde, eski kulaklıklarla, ücretsiz videolarla gecelerce çalışmış, dilleri kendi kendine öğrenmişti.

O an, Elena derin bir nefes aldı. Tepsiyi kenara koydu, üniformasını düzeltti ve gözlerini Nabil’e dikti. Kusursuz Arapçasıyla konuşmaya başladı: “Selamünaleyküm Bay Mansur.” Oda bir anda sessizliğe gömüldü. Alessandro’nun sırıtışı kayboldu, Santiago hayretle baktı. Nabil ise şaşkınlıkla gülümsedi.
.
Elena, Nabil’in söylediklerini kelimesi kelimesine çevirdi: Projeye hazırlıksız gelindiğini, kültürel saygı eksikliğini, güvenin önemini, ve yatırımın ancak gerçek bir ortaklıkla mümkün olacağını anlattı. Nabil, Elena’ya Arapça sorular sordu. Elena, kendi hikayesini anlattı: “Kendi kendime öğrendim efendim, kitaplardan ve büyük bir kararlılıkla.” Nabil, Santiago’ya dönerek “Bu kadın altı dil konuşuyor, onu evinizi temizletiyorsunuz” dedi. Santiago, utanç içinde “Bilmiyordum” diye mırıldandı. Nabil ise, “Hiç sormadınız mı?” diyerek sistemin adaletsizliğine dikkat çekti.
Santiago, iddiasının arkasında durmak zorunda kaldı. “Bir söz verdin. Eğer Elena ne dediğimi anlıyorsa iş onun olur.” dedi Nabil. Odada herkes nefesini tuttu. Alessandro, panikle yalvarmaya başladı ama Santiago kararlıydı: “Kovuldun Alessandro.” dedi. Elena ise sakin ve dik duruyordu. Santiago ona döndü: “Ticari direktörlük pozisyonu senin, ister misin?” Elena şaşkınlıkla kabul etti. Nabil ise, Elena’yı kendi projesine kültürel ilişkiler müdürü olarak davet etti. Artık Elena, masanın başında, eşit biri olarak oturuyordu.
Toplantı, Elena’nın çevirisiyle devam etti. Brezilya ve Lübnan kültürünü birleştiren tatil köyü projeleri konuşuldu. Nabil, Elena’ya “Sen ilham kaynağısın, hikayeni anlatmak istiyorum” dedi. Elena, duygulanarak kabul etti. Toplantı sonunda anlaşma tamamlandı: 80 milyon dolar, beş lüks tatil köyü, üç yıllık inşaat süreci. Elena, iki işle ve umut dolu bir gelecekle odadan ayrıldı.
Üç ay sonra, Elena artık eski üniformasını giymiyordu. Temiz ve sade bir takımla şirkete adım attı. Santiago onu yeni ofisine götürdü, “Artık uluslararası işler direktörümüz sensin” dedi. Bazı çalışanlar hayranlıkla, bazıları kıskançlıkla ona bakıyordu. Elena, diploması olmadan yönetici olmuştu. Ama en çok annesiyle gurur duymuştu. Elena, annesine telefon açtı: “Anne, artık hizmetçi değilim. Yöneticiyim. Maaşım eskisinden 23 kat fazla.” Annesi, gözyaşlarıyla karışık kahkahalar attı. “Artık senin çalışmana gerek yok anne, her şeyi ben halledeceğim.”
Elena, ailesine daha iyi bir hayat sundu. Kardeşleri iyi okullara gitti, annesi yeni bir eve taşındı. Elena ise, her cumartesi eski kütüphanesine gidip mahalle çocuklarına ücretsiz dil dersleri vermeye başladı. Bir gün, eski patronunun kızı Camilla ona ulaştı: “Sana çok kötü davrandım, özür dilerim. Dil okumak istiyorum, senin yolunu izlemek istiyorum.” Elena gülümsedi: “Kendi yolunu bulmalısın, ama seni affettim.”
Bir yıl sonra Elena, uluslararası ilişkilerden sorumlu başkan yardımcısı oldu. Unvanı büyüse de mütevaziliğini korudu. Kütüphanede ders vermeye devam etti. Federal Üniversite’den “Diplomanın ötesindeki başarı” temalı bir etkinliğe konuşmacı olarak çağrıldı. Elena, hikayesini anlattı: “Bilgiyi sizden kimse alamaz. Öğrenmeye devam ederseniz bir gün sizi görmezden gelemezler.”
Elena artık gölgelerde yaşamıyordu. Dünya onu görüyordu. Onun gibi nice yetenekli, çalışkan insan ise hâlâ bir fırsat bekliyor. Bu hikaye, bilginin ve azmin görünmezi görünür kılacağına inanan herkesin hikayesiydi.
Hikayenin Sonu
.