Ölüme Terk Edilen Çocuğu Kurtardı – 3 Gün Sonra Tüm Köyü Geldi, Kimse Beklemiyordu!

Bozkırda Bir Köprü – Fatma Yıldız’ın Hikâyesi
1. Yabancı Kadın
1895’in yakıcı yazında, Güneydoğu Anadolu’nun tozlu bozkırında, Fatma Yıldız, Kızılkaya kasabasına eski bir bavul ve ağır bir geçmişten başka hiçbir şeyle gelmedi. Yüz hatları hem Türk hem de başka diyarlardan izler taşıyor, bu yüzden kasabanın yerleşik halkı ona önyargılarını bir silah gibi kuşanmıştı. Kadınlar pencerelerden çekiliyor, erkekler ise ona merak ve aşağılama karışımı bakıyordu. Fatma, Urfa’dan kaçışından beri bu bakışlara alışmıştı ama bu sefer içindeki bir ses burada kalması gerektiğini söylüyordu.
Kasabanın hanı, “Boş odamız yok,” diye yalan söyledi. Fatma şaşırmadı. “Boş yok” genellikle “senin gibi insanlara yok” demekti. O da kasaba dışında, terk edilmiş bir kulübeye sığındı. Ellerinin emeğiyle orayı onurlu bir yuvaya çevirdi. Elinde kalan tek yetenek, annesinden miras dikiş becerileriydi. Terzi olarak hizmet sunmak istedi ama kasabanın hanımları onun eline elbise vermek yerine şehre gitmeyi tercih etti. “Nereden geldiğini ve ne hastalıklar taşıyabileceğini bilmiyoruz,” dediler.
Yine de Fatma, kasabaya yıllar önce gelmiş yaşlı imam Hüseyin’de bir ışık buldu. İmam Hüseyin, “Allah kulları arasında ayrım yapmaz, insanlar yapar,” derdi. Fatma’ya caminin örtülerini yamamak ve muhtaçlar için kıyafet dikmek gibi küçük işler verdi.
2. Red ve Yalnızlık
Bir gün bakkaldan iplik almak isterken, bakkalın karısı Şerife ona küçümseyici bir bakışla, “Burası düzgün insanlar için,” dedi. Fatma başı dik çıktı ama içi yırtılmıştı. O gece kulübesinde yıllarca biriktirdiği gözyaşlarını döktü. Ve o anda, kasaba onu istemiyorsa daha da uzaklaşmaya karar verdi. Kulübesini bozkırın sınırına, kasabadan daha da izole bir yere taşıdı.
Burada, göçebe toplulukların atlılarını uzaktan izlerdi. Kasaba halkı onlardan korkar, onları hayalet gibi anlatırdı. Fatma ise onların özgürlüklerinde kendini buluyordu. Gündüzleri dikiş dikiyor, geceleri yıldızları izliyordu.
3. Kaderin Çağrısı
Bir gün dere kenarında çamaşır yıkarken, zayıf bir inleme duydu. Sese doğru gittiğinde, bozkır güneşiyle bronzlaşmış, sekiz yaşında bir çocuk buldu. Bacağındaki derin yara suyu kana bulamıştı. Çocuk, anlamadığı bir dilde mırıldanıyordu ama acısı evrenseldi.
Fatma, kasabalıların korkularını ve kendi güvenliğini düşünmeden, çocuğu kucakladı ve kulübesine taşıdı. Yarayı temizledi, şifalı otlarla sardı, ateşini düşürmeye çalıştı. Çocuğa Yusuf adını verdi. Yusuf, bazen uyanık, bazen sayıklayarak annesini çağırıyordu. Fatma, ona bir anne gibi baktı; ninniler söyledi, çorba içirdi, başında sabahladı.
4. Kültürlerarası Bağ
İkinci gün ateşi düştü. Aralarındaki iletişim, ortak kelimeler olmadan, jestlerle ve bakışlarla kuruldu. Yusuf, acıktığında karnını işaret ediyor, su istediğinde boğazına dokunuyordu. Fatma ise ona “su”, “yemek”, “acı” gibi kelimeler öğretti. Yusuf da kendi dilinden kelimeler ekledi. Her yeni kelime, iki dünya arasında bir köprüydü.
Üçüncü gün Yusuf, hikayesini çizimlerle ve basit kelimelerle anlattı. Bir avda ailesinden ayrılmış, kayalara yuvarlanıp yaralanmış, iki gün boyunca suya sürünerek ulaşmıştı.
Fatma, Yusuf’un ailesinin onu aradığını biliyordu. Göçebeler iz sürmede ustaydı. Onu bulmaları an meselesiydi. Ama bulduklarında Fatma’ya nasıl davranacaklarını bilmiyordu.
5. Karşılaşma
Beşinci gün, Fatma bir ürpertiyle kulübesinin çevresinde gölgeler gördü. Beş atlı, bozkırda bronz heykeller gibi duruyordu. Grubun lideri Kaya, Yusuf’un babasıydı. Adam, oğlunun yarasını, temiz sargılarını ve iyi bakım gördüğünü hemen anladı.
Kaya, Fatma’ya “Sen oğlum kurtardın. Kaya sonsuz minnettar. Allah razı olsun,” dedi. Sonra törensel bir kolyeyi Fatma’nın boynuna taktı: “Sen Kaya tarafından korunan, köy tarafından korunan.” Yusuf, Fatma’ya sarıldı: “Sen benim diğer annem, kalbim seninle.”
6. Kasabanın Değişimi
Ertesi gün kasaba, Fatma’nın göçebelerle olan ilişkisini konuşuyordu. Bazıları onu tehdit, bazıları kahraman olarak görüyordu. İmam Hüseyin, Cuma hutbesinde, “Bir başkası için hayatını riske atmaktan daha büyük sevgi yoktur,” diyerek Fatma’yı savundu. Tahsin Bey, kasabanın genç ve idealist öğretmeni, Fatma’ya açıkça destek verdi.
Günler geçtikçe, kasabalıların bir kısmı Fatma’yı selamlamaya, ona saygı göstermeye başladı. Bazı kadınlar, ondan dikiş ve nakış öğrenmek istedi. Göçebeler de Fatma’yı kendi şifalı bitkileriyle tanıştırdı. Fatma’nın kulübesi, iki kültürün buluştuğu bir öğrenme merkezine dönüştü.
7. Köprü Kurmak
Yusuf ve ailesi, Fatma’yı ziyaret etmeye devam etti. Kadınlar karşılıklı olarak el sanatlarını, yemek tariflerini ve şifa yöntemlerini paylaştı. Fatma, kasabanın iki topluluğu arasında köprü oldu. Kasaba, göçebelerle ticaret yapmaya başladı; hırsızlıklar azaldı, refah arttı.
Tahsin Bey ile Fatma arasında dostluk gelişti, zamanla bu dostluk aşka dönüştü. Kasabanın gelenekçileri bu ilişkiyi dedikodu konusu yapsa da, tüccarlar ve çiftçiler Fatma sayesinde hayatlarının daha iyiye gittiğini kabul etti.
8. Barış ve Birlik
Bir gün göçebeler, Fatma’ya onur töreni düzenledi. Kaya, Fatma’ya kendi atını hediye etti: “Rüzgar’ın Ruhu.” Bu, göçebe kültüründe en yüksek onur sayılırdı. Törenin ardından Tahsin Bey, Fatma’ya evlenme teklif etti. Fatma, gözyaşlarıyla “Evet” dedi.
Düğün, iki kültürün birleştiği bir şölen oldu. Yerleşikler ve göçebeler birlikte yemek yedi, dans etti, şarkılar söyledi. Fatma ve Tahsin, kasabada iki dilli bir okul açtı. Göçebe ve yerleşik çocuklar birlikte okudu, birlikte büyüdü. Kızları Umut, üç kültürün karışımını yüzünde taşıyarak büyüdü.
9. Efsaneleşen Bir Hikâye
Yıllar sonra, Kızılkaya’da yaşlılar hâlâ aynı hikâyeyi anlatıyordu: Bir kadının bir çocuğu kurtarmasıyla başlayan, iki halkın ruhunu kurtaran hikâye. Fatma Yıldız, yalnız ve reddedilmiş bir yabancı olarak gelmişti. Ama sevgi, şefkat ve cesaretiyle bir köprüye dönüştü. O, korku ve önyargının üstesinden gelebilecek ortak insanlığın sembolü oldu.
Kasaba meydanında, farklı kültürlerden çocuklar birlikte oynarken, Fatma ve Tahsin el ele oturur; aşkın, iyiliğin ve umudun sınır tanımadığını bilerek gülümserlerdi. Ve her gün batımıyla birlikte, yeni nesiller Fatma’nın hikâyesini dinler, bir insanın cesaretiyle bir toplumun kaderinin değişebileceğine inanmayı öğrenirdi.
SON