Araba uçuruma yuvarlandı ve küçük kız sadece fısıldayabildi: “Eğer bir sonraki hayat varsa, yine seni seçerim.”

Araba uçuruma yuvarlandı ve küçük kız sadece fısıldayabildi: “Eğer bir sonraki hayat varsa, yine seni seçerim.”

Araba, Uludağ’ın dağ yolundan aşağı süzülüyordu; sis kalın bir örtü gibi her şeyi yutmuştu. Uzakta, İstanbul sadece dağların ardında altın bir parıltıydı. Yan koltukta oturan Elif, titreyen elleriyle kemerini sıkıca tutuyordu. O arabaya binmemesi gerektiğini biliyordu. Onunla her şeyin hep kötü bittiğini biliyordu.

“Eğer başka bir hayat olsaydı, yine seni seçerdim.”
Bu, onun son cümlesiydi — rüzgârla karışıp uçuruma savrulan lastik sesleri arasında kaybolan bir fısıltı.

Ama çarpışmadan önce, bir hikâye vardı. Çok önceden başlamış bir hikâye… Bebek yamaçlarında, Boğaz’a bakan lüks bir malikânede.

Elif bir bahçıvanın kızıydı. Küçüklüğünden beri demir kapının ardında, zengin çocukların yeni bisikletlerle oynadığını seyreder, babasının çiçekleri sulamasına yardım ederdi. Görmeden görmeyi, istemeden çalışmayı öğrenmişti.

Bir gün, evin hanımı ona bir teklif sundu:
“Oğlum Kerem Londra’dan döndü. Ona biraz göz kulak olmanı istiyorum. Kahvaltısını hazırla, odasını düzenli tut. Çok konuşma. O biraz… zor biridir.”

Elif kabul etti. Paradan çok, gururu için.
Bir mahalle kızının zengin bir evde çalışıp başını eğmeden durabileceğini kanıtlamak istiyordu.

Kerem’i ilk gördüğünde onu dayanılmaz buldu. Dünyanın kendisine ait olduğuna inanan o ukala tavır… Ütülü beyaz gömlekler, pahalı saatler, hiç kaybetme korkusu yaşamamış birinin gülümsemesi.

“Yeni gelen sen misin?” diye sordu, gözlerini bile kaldırmadan.
“Evet efendim.”
“Bana efendim deme. Yaşlı hissettiriyor.”

Ama davranışları tam tersini söylüyordu.

Haftalarca Elif, sessizce aşağılanmalarına katlandı. Dökülen kahveler, yere atılan belgeler, “doğru düzgün temizlemeyi bile bilmiyorsun” sözleri…
Ta ki bir gün, Kerem bir dosyayı kaybettiği için bağırırken Elif dayanamadı:

“Biliyor musun, en çok ne acıtıyor? Beni görmezden gelmen değil. Paranın seni daha iyi biri yaptığını sanman.”

Kerem donup kaldı. Kimse ona öyle konuşmamıştı.

Sonraki günlerde bir şey değişti. Kerem onu sessizce izlemeye başladı. Elif’in sadece cesur değil, aynı zamanda yetenekli olduğunu fark etti. Geceleri herkes uyuduktan sonra Elif, eski bir dizüstü bilgisayarla otomotiv tasarımı çalışıyordu. Kendi gibi yoksul ailelerin güvenli arabalarla seyahat etmesini sağlayacak bir model yaratmak istiyordu.

Bir gece Kerem mutfağa indi, Elif’i çizim yaparken buldu.
“Ne yapıyorsun bu saatte?”
“Tasarlıyorum. Beni özgür hissettiren tek şey bu.”
“Neden özgür?”
“Çünkü o zaman kendimi değersiz hissetmiyorum.”

O geceden sonra, Kerem onun dünyasına ilgi duymaya başladı. Hesaplamalara yardım ediyor, mühendislik kitapları getiriyor, birlikte küçük, dayanıklı ve ekonomik bir araç prototipi üzerinde çalışıyorlardı.

Ama annesi bunu öğrendiğinde her şey patladı.
“Delirdin mi? Hizmetçiyle işbirliği mi? Ailemizin adını lekeliyorsun!”

Elif ertesi gün hiçbir açıklama yapılmadan kovuldu.
Gitmeden önce Kerem’in masasına bir not bıraktı:
“Bir anlığına bile olsa bana inandığın için teşekkür ederim.”

Üç ay geçti. Kerem, çevresinin ikiyüzlülüğünden sıkılmıştı. Elif’in projesini bir yenilik yarışmasına sundu. Kazandı ama sevinemedi. Tören sırasında alkışlar arasında sahneye çıktı ve dedi ki:
“Bu arabayı ben tasarlamadım. Bahçemde çiçekleri sulayan bir kız yaptı. Ve siz onu şimdi kapıdan girse tanımazsınız bile.”

Salon sessizliğe gömüldü.

O gece Kerem, Elif’i eski mahallesinde buldu. Bir tamirhanenin önünde, elleri yağ içinde, gözleri yorgundu.
“Elif… kazandık.”
“Hayır Kerem, sen kazandın. Ben sadece hayal ettim.”
Kerem ona sevgiyle baktı.
“O zaman bırak, seninle birlikte hayal edeyim.”

Aralarındaki aşk kolay değildi. Ne soyadlar, ne unvanlar, ne de başkalarının bakışları izin veriyordu. Ama bir şey inşa ettiler: saygı.

Ta ki o dağ yolundaki geceye kadar.

Yeni arabalarının — “Proje E”nin — tanıtımından dönüyorlardı. Kerem gülüyordu, çocuk gibi heyecanlıydı. Bir anda, virajda bir kamyon kontrolünü kaybetti. Bir çığlık, bir sessizlik, ve uçurum.

Elif son kez baktı.
“Eğer başka bir hayat olsaydı, yine seni seçerdim.”

Araba düştü.

Saatler sonra kurtarma ekibi aracı buldu. Kerem mucizevi şekilde yaşıyordu. Cebinde bir mektup vardı — aylar önce Elif’in bıraktığı veda notu.

O günden sonra Kerem, projeye onun adına devam etti. “Proje E”, Türkiye’de dar gelirli aileler için güvenli ulaşımın sembolü haline geldi.

Onuncu yıldönümünde sahneye çıktı ve dedi ki:
“Bana öğrettiği şey şuydu: Bir insanın değeri, sahip olduklarıyla değil, verdikleriyle ölçülür. Ve hayat bize ikinci bir şans vermese de… her kilometrede onu yeniden seçiyorum.”

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News