MÜTEVAZİ ÇALIŞAN HIRSIZLIKLA SUÇLANDI… ta ki MİLYONER gerçek hırsızın kim olduğunu keşfedene kadar

Kahve hâlâ sıcaktı, güvenlik görevlisi ana ofise nefes nefese girdiğinde.
— Bay Demir! Özel koleksiyonunuzdan birkaç saat kayboldu!
Yaşlı iş adamı Selim Demir, masadan başını kaldırdı, kaşlarını çattı.
— Bu kez kaç tane?
— Üç tane efendim. En pahalı olanlar.
Ofiste nefes alınmıyordu.
Demir, pahalı takım elbisesiyle soğuk bir bakış attı Ali’ye — depo çalışanına.
Bir terzinin oğlu, her zaman aynı onarılmış gömlekle, ilk gelen ve son giden.
— Dün gece orada yalnızca sen vardın, değil mi?
Ali yutkundu.
— Evet efendim, ama ben her şeyi kilitledim. Hiçbir şeye dokunmadım.
— Tabii, herkes öyle der, — dedi Demir, alayla.
O sabah Ali işten kovuldu.
Ne açıklama vardı, ne savunma hakkı.
Sadece kapanan bir kapı ve fısıltılar:
“Biliyordum, fakirler bu tür şeylere dayanamaz.”
O gece Ali, Üsküdar’daki küçük evine eli boş döndü.
Hasta annesi onu ısıtılmış bir çorbayla bekliyordu.
— Ağlama oğlum, — dedi kadın, — saklayacak hiçbir şeyin yoksa, gerçek er geç ortaya çıkar.
Ali hafifçe gülümsedi ama inanmadı.
O sırada Bebek’teki Demir malikanesinde, oğlu Kerem yine geç dönüyordu.
Babasını sinirli buldu.
— Bütün gece neredeydin?
— Dışarıdaydım baba.
Yeni bir ceket giymişti — Ali’nin bir aylık maaşından daha pahalı.
Demir fark etmedi… ta ki oğlunun bileğinde parlayan bir ışık görene kadar.
— O saati nereden buldun?
— Bu mu? Eski bir şey, bir arkadaş sattı.
Ama saatin arkasında yalnızca belirli bir ışıkta görünen bir gravür vardı.
Bir saat sonra Demir, koleksiyon odasına indi.
Vitrin boştu.
Göğsünde utanç bir bıçak gibi saplandı.
Hırsız… kendi oğluydu.
Ertesi sabah, Demir arabasına atladı ve Ali’nin yaşadığı fakir mahalleye gitti.
Ne koruma vardı, ne kibir.
Kapıyı çaldı.
— Ali… seninle konuşmam lazım.
Ali şaşkınlıkla kapıyı açtı.
— Ne için? Zaten her şeyimi aldınız.
— Hayır, Ali. Ben senden en değerli şeyi aldım. Dürüstlüğünü.
Demir, saati gösterdi.
— Kerem’di. Oğlum. Soyadımın senin sözünden daha değerli olduğunu sandım. Yanılmışım.
Ali sessiz kaldı.
Demir derin bir nefes aldı:
— Şirkete dönmeni istiyorum. Artık depo çalışanı olarak değil… operasyon müdürü olarak.
Ve eğer kabul edersen, oğluma gerçek çalışmanın ne olduğunu öğretmeni isterim.
Ali başını kaldırdı, mütevazı bir tebessümle:
— Ben intikam için değil, onurum için çalışırım.
Birkaç hafta sonra şirketin koridorlarında yeni bir söylenti yayıldı:
“Depo çocuğu artık operasyon müdürü.”
Bazıları utandı, bazıları sessiz kaldı.
Kerem ise bir gün Ali’nin yanına geldi.
— Özür dilerim, — dedi sessizce, — adımın bu kadar ağır gelebileceğini hiç düşünmemiştim.
Ali sakin bir sesle cevapladı:
— Bir ismin değeri parayla ölçülmez… yaptıklarınla ölçülür.
Aylar sonra Demir Saatçilik adil yönetimiyle ülke çapında örnek oldu.
Ama gazetelere çıkmayan daha büyük bir gerçek vardı:
Bir milyoner öğrenmişti ki, insanın değeri saatlerle değil, adil olmak için harcadığı zamanla ölçülür.
💔 Onu fakir olduğu için küçümsediler…
Ama o, onlara gerçek değeri öğretti.