Kız kardeşim, doğum günü yemeğimde kocama hamile olduğunu duyurdu ve benim bayılacağımı düşünüyordu…
min sıcaklığından canlıymış gibi ısınıyordu.
Garson, şampanya doldurup doldurmamakta tereddüt etti. El işaretiyle daha fazlasını istedim. Çünkü birazdan hepimizin ihtiyacı olacaktı.
Odaya sessizlik çöktü. Hira bana bakıyordu, Armen boğazını yutkundu. İlk defa, sessizliğini ben keyifle dinledim.
“Armen’in doğurganlık testleri 22 Ağustos’ta çıktı,” dedim. “Saat 11:37. Karachi Tanı Merkezi.”
Zarfı masaya koydum.
“Bunu ben mi açayım, yoksa özetlememi mi tercih edersiniz?”
Hiç kimse nefes almıyordu. İşte o an benim en sevdiğim andı.
Ben detayları severim. Bazı kadınlar ayakkabı toplar, ben tarihleri, faturaları, parolaları toplarım. Armen’le 3 yıl 9 ay önce evlendim. Buzdan yağmur gibi parlayan avizelerin altında. Bana büyük bir ev, daha iyi bir gelecek, pırıl pırıl bir hayat vaat etmişti. Bana değil, aslında kendi hayaline aşıktı.
Kırmızı bayraklar kırmızı değildi, bejdi. Kültür, kibarlık kılıfına bürünmüş tehlikelerdi. Telefonunu sessize alıp doğum günümü unutur ama hiç gitmediği spor salonu üyeliğini yenilerdi. İlk kez mesajlarını silerken yakaladığımda, bunu “minimalizm” diye açıklamıştı.
Ve Hira… Hep aramızda bir su damgası gibi duruyordu. Işık yanlış açıdan vurduğunda görünen o iz. Bana ait olan günleri çalıp eğlenir, zor günleri bana iade ederdi. Bir keresinde yanlışlıkla Armen’in arabasından bana selfie yollamıştı. Hep “enişte” derdi, ama kelimenin içine fazladan heceler sığdırarak.
Bir gün posta kutumuzda bir laboratuvar formu buldum. “Erkek doğurganlık testleri.” İşte o an midemdeki fısıltı bağırmaya dönüştü.
Ben bağırmadım. Ama plan yapmaya başladım.
Gece 2:18’de “Çıkış” adında bir dosya açtım.
A sütununa “mal varlığı,” B sütununa “gerçekte nerede,” C sütununa ise “nasıl yalan söyleyecek” yazdım.
Avukatımla konuştum. Bana sihirli bir kelime öğretti: “Evlilik israfı.” Hukuki bir testereydi. Armen’in tükettiği her şeyi listeledik. Sonra arabasının torpido gözünde o zarfı buldum. Açmadım. Masaya bıraktım. O gördü. Sessizce çantasına koydu. Sessizlik onun korkusuydu, ben ise sessizlikten güç topluyordum.
Kutuları toplamaya başladım. Tek tek. Evdeki kilidi değiştirdim. Düğün fotoğrafımızı çerçeveden çıkarıp camını temizledim. Yerine boş bir çerçeve bıraktım. Boş ama tertemiz.
Ve o gece… işte şimdi, Sarai’de… Hira güya hamilelik haberiyle zaferini ilan etti. Ama ben sessiz silahımı çıkardım. Zarfı açtım.
“Azospermi,” dedim. “Sıfır sperm sayısı. Sebep: doğuştan ya da sonradan kazanılmış. Önerilen: tekrar test.”
Odaya buz gibi bir sessizlik indi. Hira’nın gözleri büyüdü.
“Testler yanlış olabilir,” diye kekeledi.
“Olabilir,” dedim. “Bu yüzden ikinci testin de sonucunu getirdim. 24 Ağustos, sabah 09:02.”
Armen ayağa fırladı, sandalyeyi devirdi. “Benim mahremiyetimi ihlal ettin!”
“Sen de benim ailemi,” dedim. “Ayrıca, testin ücretini ortak sigortamızdan ödedik. Yani, canım, mahremiyetin aslında bana ait.”
Sonra avukatım konuştu. Boşanma dilekçesi çoktan verilmişti. Ertesi pazartesi sabahı resmi olarak ihanet belgelenecekti.
Hira sahte gözyaşlarına boğuldu. Annem sessizce dua etti. Babam başını eğdi. Garson bile ne yapacağını bilemedi.
Ama ben gülümsedim. Çünkü nihayet kendi sessizliğim bana aitti.
O gece eve döndüm. Pencereyi açtım, şehri dinledim. Boş çerçeveye baktım. Bir gün içine bir manzara koyacağım. Yeşil bir manzara.
Şunu öğrendim: Sevgi, dürüstlük olmadan sadece çatısı akan bir evdir. Fotoğraflarda güzel görünür, ama kitaplarını mahveder.
Ve intikam bağırmak zorunda değildir. Bazen sadece bir zarf açmaktır.
Kadehimi kaldırdım. “Gerçeğe,” dedim. “Ve bana kaoslarını verip buna aşk diyen herkese.”
Ve sustum. Bu kez sessizlik bana aitti.