Altın İplik Yalısı’nda Bir Nikah Skandalı

Altın İplik Yalısı’nda Bir Nikah Skandalı

İstanbul Boğazı’na nazır muhteşem bir yalıda, sabahın ilk ışıklarıyla altın saçları parıldayan Mehmet Altunbey, hayatının en mutlu gününe uyanmıştı. Elli beş yaşındaki başarılı iş adamı, Altın İplik Sanayi’nin kurucusuydu ve üç yıl önce kaybettiği sevgili eşi Zeynep’ten sonra yeniden aşkı bulduğuna inanıyordu. Bugün, Ayşe Hanım’la evlenecekti.

Yalının bahçesinde beyaz güller ve mor leylaklarla süslenmiş nikah masası hazırdı. Boğaziçi lezzetlerinden getirilen enfes yemek kokuları havada dolaşıyordu. Mehmet’in içi tuhaf bir heyecanla doluydu; ellisinde yeniden aşık olmanın verdiği çocukça sevinç, göğsünde kelebekler uçuşuyormuş gibi hissettiriyordu.

Ayşe’yi ilk gördüğü anı hatırladı: Nişantaşı’ndaki prestijli Altın Çerçeve Sanat Galerisi’nde düzenlenen bir açılışta, siyah kadife elbisesi ve ince bileklerindeki altın bilezikleriyle ne kadar zarif görünmüştü. Sanat bilgisi, Osmanlı tarihine olan vukufiyeti ve o güzel gülüşü Mehmet’i büyülemişti. Ayşe, Ankara’nın köklü ailelerinden geldiğini, ebeveynlerini bir trafik kazasında kaybettiğini ve miras kalan tekstil şirketini yönettiğini anlatmıştı. Mehmet, kaderin kendisine ikinci bir şans sunduğunu düşünmüştü.

Salon kapısı yavaşça açıldı ve 15 yıldır evlerinde çalışan sadık hizmetçileri Fatma Nine göründü. Zeynep Hanım’ın ölümünden sonra Mehmet’in hem hizmetçisi hem de sırdaşı olmuştu. Fatma Nine’nin yüzünde bugün pek neşeli bir ifade yoktu. Elinde beyaz bir tepsi, üzerinde geleneksel Türk kahvesi ve lokum vardı. “Kahvenizi getirdim Mehmet Bey. Bugün büyük gün,” dedi alçak sesle. Sözlerinde bir gerginlik vardı ama Mehmet bunu fark etmedi.

Fatma Nine son günlerde garip davranıyordu. Ayşe Hanım hakkında sürekli küçük sorular soruyor, geçmişiyle ilgili tuhaf meraklar sergiliyordu. Belki de yaşlı kadın, evlerinde yeni bir hanımefendinin olmasından rahatsızdı.

Saat ilerledikçe davetliler gelmeye başladı. Mehmet’in iş ortakları, yönetim kurulu üyeleri, İstanbul’un seçkin ailelerinden dostları, Boğaziçi Yat Kulübü’nden arkadaşları ve hatta belediye başkanının yardımcısı bile vardı. Mehmet’in kardeşi Kemal ve eşi Nurten de Ankara’dan gelmişlerdi. Nurten, Ayşe’ye bayılmıştı. Ancak Ayşe’nin ailesinden kimse düğüne gelememişti. Ayşe, “Onlar benim mutluluğumu istemiyor Mehmet Bey. Seni sevdiğim için beni dışladılar,” demişti gözleri dolu dolu.

Bahçede Türk bayrağı gururla dalgalanıyordu. Nikah memuru Hüseyin Bey, masanın üzerinde geleneksel kırmızı kurdele ve altın yüzüklerle son kontrollerini yapıyordu. Mehmet’in Kuyumcular Çarşısı’ndan özel olarak yaptırdığı yüzükler Ayşe’nin narin parmaklarına göre tasarlanmıştı. Osmanlı saraylarını andıran yemek masaları, Kütahya çinileri ve kristal bardaklarla süslenmişti.

Fatma Nine mutfakta diğer hizmetçilerle son hazırlıkları yapıyordu. Ama aklı başka yerdeydi; geçen hafta Ayşe’nin odasında bulduğu kağıtlar zihninden çıkmıyordu: sahte kimlik belgeleri, farklı isimler, banka hesap numaraları… Vicdanı susmuyor, Mehmet Bey’i uyarması gerektiğini fısıldıyordu.

Fatma, bir dedektiflik bürosundan aldığı raporu çantasının en dibinde saklıyordu. Ayşe’nin gerçek adının Serpil Yılmaz olduğu, Adana’nın fakir bir mahallesinden geldiği, daha önce üç zengin erkekle evlenip onları dolandırdığı ortaya çıkmıştı. Mehmet’i hedef seçmişlerdi.

Saat 14.30 olduğunda nikah töreni başladı. İstanbul Filarmoni Orkestrası’ndan gelen müzisyenler Türk klasikleri çalıyordu. Mehmet, heyecanla Ayşe’yi bekliyordu. Nikah memuru evlilik kanunu hakkında konuşmaya başladı. Ayşe nihayet bahçeye çıktığında herkes ona hayranlıkla bakıyordu. Ama Fatma Nine artık bu güzelliğin ardındaki karanlığı biliyordu.

Mehmet’in yüzündeki mutluluk ifadesi Fatma’nın içini acıttı. Elindeki araştırma raporu titriyordu. Artık karar verme zamanı gelmişti. Nikah memuru, “Bu nikahta ikiniz de kendi hür iradenizle mi bulunuyorsunuz?” diye sordu. Her ikisi de “Evet,” dedi. Mehmet nikah kalemini eline aldı, imzalamaya hazırlandı.

Tam o sırada bahçenin sessizliği aniden bozuldu: “Durun!” Fatma Nine’nin sesi tüm bahçede yankılandı. Yaşlı kadın elinde bir zarf ve belgelerle nikah masasına doğru yürüyordu. “Mehmet Bey, bu evliliği durdurmalısınız. Bu kadın sizin sandığınız kişi değil!” diye bağırdı. Tüm davetliler şaşkınlıkla dönüp ona baktılar.

Ayşe’nin yüzü aniden soldu, gözlerinde panik ifadesi belirdi. Mehmet, “Fatma Nine, ne yapıyorsun?” diye haykırdı. Fatma belgelerini çıkardı. “Bu kadının gerçek adı Serpil Yılmaz. Adana’nın Seyhan ilçesinden gelmiş ve sizin dördüncü kurbanınız!” dedi. Bahçede bomba gibi patladı bu sözler.

Fatma, Doğruluk Araştırma Şirketi’nden aldığı raporu gösterdi: Serpil’in profesyonel bir dolandırıcı olduğu, İzmir’de Ahmet Koçak, Bursa’da Osman Demir, Antalya’da Kemal Özkan’ı kandırdığı ve hepsinden para çaldığı belgelenmişti. Davetliler arasında fısıltılar yükseldi. Nurten Hanım, “Allah’ım ne oluyor böyle?” diye mırıldanıyordu.

Ayşe, “Bu yaşlı kadın aklını kaçırmış. Mehmet, onu buradan uzaklaştır!” diye bağırdı ama sesi artık zarif tonunu kaybetmişti. Fatma ise belgelerini havaya kaldırarak devam etti: sahte kimlikler, banka transfer kayıtları… Mehmet ayakta duramayacak haldeydi. Kardeşi Kemal koşarak yanına gitti.

Mehmet’in aklından son 8 ayın tüm anıları geçti. Ayşe’nin Ankara’daki şirketi, ailesi hakkındaki hikayeleri, birlikte geçirdikleri romantik akşamlar… Her şey bir yalanmış. Müzisyenler çalmayı kesmiş, catering ekibi ne yapacağını bilmez haldeydi. Nikah memuru, “Bu durumda nikah ertelenmeli,” diye kekeliyordu.

Serpil son bir kez daha denemeye karar verdi. Mehmet’in yanına giderek gözyaşlarıyla, “Mehmet, aşkım, bana güven! Bu kadın bizi ayırmaya çalışıyor. Hayatımı seninle geçirmek istiyorum,” diye yalvardı. Ama artık her şey çok geçti. Fatma elindeki fotoğrafları gösterdi: Serpil’in farklı kimliklerle çekilmiş resimleri…

Mehmet artık gerçeği görmeye başlamıştı. “O zaman Ankara’daki şirketin…” diye kekeledi. Fatma başını salladı: “Sahte Mehmet Bey. Hiçbir şirketi yok. O lüks ofis bir günlük kiralanmış. Oradaki çalışanlar oyuncuydu.” Mehmet’in dünyası altüst olmuştu.

Serpil, son kozunu oynadı: “Hamileyim!” diye haykırdı aniden. “Çocuğunuz karnımda Mehmet. Beni terk edemezsiniz!” Fatma ise buna da hazırlıklıydı. “Bu da yalan Mehmet Bey. Hastane raporlarında her şey var. Bu kadın hiç hamile kalmamış.” Tıbbi raporları gösterdi.

Güvenlik görevlileri devreye girdi. Mehmet’in başlıca koruma görevlisi Hasan Bey, polisi arama kararı aldı. Serpil gelinliğinin eteklerini toplayarak kaçmaya çalıştı ama davetliler arasında kaybolması mümkün değildi. Fatma Nine’nin cesareti olmasaydı Mehmet tüm servetini kaybedebilirdi.

Serpil son bir hamle daha yaptı: çantasından bir tabanca çıkardı ve “Kimse yaklaşmasın, ben bu evlilikten vazgeçmem!” diye bağırdı. Davetliler panik halinde kaçışmaya başladılar. Güvenlik görevlisi Hasan Bey, Serpil’i ikna etmeye çalıştı. Polis sirenleri uzaktan duyulmaya başlamıştı.

Polisler bahçeye girdi. Komiser Selim Bey megafonla, “Silahını bırak, çevre çevrilidir. Kaçış imkanın yok,” dedi. Serpil tabancayı yere bıraktı ve dizlerinin üzerine çöktü. Polis memurları onu kelepçeledi. Komiser, “Bu kadın başka şehirlerdeki dolandırıcılık davalarından aranıyordu,” dedi.

Fatma Nine, elindeki tüm belgeleri polislere teslim etti. Komiser, “Çok iyi yapmışsınız Fatma Hanım. Sizin sayenizde büyük bir suç önlendi,” dedi. Serpil polis arabasına götürülürken son kez Mehmet’e baktı: “Gerçekten özür dilerim Mehmet. Sen çok iyi bir insansın. Keşke başka şartlarda tanışsaydık.”

Mehmet cevap vermedi. İçinde öfke, hayal kırıklığı ve garip bir acıma duygusu karışıyordu. Bu kadın onu aldatmış ama belki de kendisi de hayatın kurbanıydı. Yine de yaptığının affı yoktu.

Davetliler yavaş yavaş dağılmaya başladı. Bu nikah töreni İstanbul sosyetesinin konuşacağı bir skandal olmuştu. Mehmet’in kardeşi Kemal, “Abiciğim, iyi ki bu kadının gerçek yüzü ortaya çıktı,” dedi. Fatma Nine’nin dürüstlüğü ve Mehmet’e olan sevgisi onu gerçek bir aile üyesi yapmıştı.

Akşam olduğunda yalı sessizliğe bürünmüştü. Mehmet kütüphanesinde oturmuş, yaşananları düşünüyordu. Fatma Nine elinde bir çay tepsisiyle odaya girdi. “Mehmet Bey, çayınızı getirdim. Siz benim ailemsiniz. Ailesini korumak her insanın görevidir,” dedi şefkatli bir sesle.

Ertesi sabah gazeteler manşetlerinde bu skandalı yer veriyordu: “İstanbul’da Nikah Skandalı! Milyoner iş adamını aldatan kadın yakalandı!” Mehmet’in şirketi bile bu haberden etkilenmişti.

Serpil’in tutuklanmasından bir hafta sonra İstanbul Adliyesi’nde duruşma başladı. Savcı, Serpil’in suçlarının tam kapsamını ortaya koydu. Fatma Nine tanık kürsüsünde yaşananları anlattı. Mahkeme heyeti Fatma’nın cesaretini takdir etti.

Yargıç kararını verdi: Serpil Yılmaz, dolandırıcılık, sahte evrak düzenleme, silahla tehdit ve çete kurmak suçlarından toplam 12 yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Aylar sonra Mehmet’in hayatı yavaş yavaş normale döndü. Altın İplik Sanayi büyümeye devam etti. Mehmet, Fatma Nine’yi artık sadece hizmetçi değil, ailenin danışmanı olarak görüyordu. Fatma’nın maaşını artırmış, çocuklarının eğitimine destek olmuştu.

Bir yıl sonra Mehmet, Serpil’i cezaevinde ziyaret etti. Serpil, “Çok pişmanım. Keşke dürüstçe yaklaşsaydım sana,” dedi gözyaşlarıyla. Mehmet ona cezaevinden çıktığında iş bulmasında yardımcı olacağını söyledi.

Yıllar geçtikçe Mehmet gerçek mutluluğu buldu. Vakfında gönüllü çalışan Doktor Elif Kaya ile sade bir düğün yaptı. Fatma Nine, gelinle damadın yanında duruyordu. Artık huzurluydu Mehmet. Gerçek sevgi, aldatmaca değil dürüstlüktü.

Serpil cezaevinden çıktığında Mehmet sözünü tuttu ve ona iş buldu. Serpil, Altın İplik Sanayi’nin üretim atölyesinde terzi olarak çalışmaya başladı, dürüstçe yaşamaya başladı. Fatma Nine’nin torunu doğduğunda en mutlu olan oydu.

Mehmet, “Sen bizim ailemizin direğisin,” derdi Fatma Nine’ye. Yıllar sonra o nikah gününü düşündüğünde şükrediyordu. Eğer Fatma Nine cesur davranmasaydı hayatı tamamen mahvolmuş olabilirdi. Ama şimdi gerçek mutluluğu, dürüst bir eşi, sadık dostları ve huzurlu bir yaşamı vardı.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News