Farklılığın Dili: Nicolás’ın Yolculuğu

Farklılığın Dili: Nicolás’ın Yolculuğu

Nicolás, dokuz yaşında bir çocuktu. Hayatı, devasa bir malikanede, pahalı kitaplar ve lüks eşyalar arasında geçiyordu. Ancak, bu ihtişamın içinde kendini bir çatlak kadar görünmez hissediyordu. Malikanenin pencerelerinden bakınca, gözleri yaşından büyük, ruhu ise yalnızdı. Şehrin en saygın soyadına sahipti: Del Soler. Odası bir daire büyüklüğündeydi, giysileri Avrupa markalıydı. Ama bir şey eksikti: Başarı. Okul karnesi yine kırmızı harflerle doluydu. Harfler dans ediyor, rakamlar anlamını yitiriyordu. Her yeni tutorda umutlar tükeniyor, evde bir hayal kırıklığı daha doğuyordu.

Babasının ayak sesleri, mermer koridorda yankılanırken, Nicolás’ın kalbi hızlanıyordu. Don Esteban del Soler, sert bakışlı, pahalı takım elbiseli, soğuk bir adamdı. Eşini üç yıl önce kaybetmiş, acısını kontrol ve başarıya dönüştürmüştü. “Nerede çocuk?” diye sordu, hizmetçiye. “Çalışma odasında, yeni tutorla,” dedi Dolores. Dördüncü tutordu bu ay. Esteban içeri girdiğinde, tutor çaresizce, “Beyefendi, oğlunuz bilgiyi tutamıyor. Belki özel bir değerlendirme gerek…” demeye çalıştı. “Hemen evimden çıkın,” dedi Esteban. Tutor eşyalarını toplayıp gitti. Nicolás başını kaldırmadı, suçlu gibi. “Biliyor musun, kaç çocuk senin imkanlarına sahip olmak isterdi?” dedi babası. “Del Soler’ler asla başarısız olmaz.” Odayı terk ettiğinde, ardında pahalı parfümü ve ağırlığını bırakmıştı.

O konuşmayı mutfakta, kapı aralığından dinleyen biri daha vardı: Teresa Morales. Otuz yaşında, temizliğe yeni başlamış, sessiz ve dikkatli bir kadındı. Altı aydır malikanede çalışıyordu, ama kimse onu fark etmiyordu. O gün, çalışma odasında Nicolás’ın bir çizimini gördü. Kağıtta bir orman, sarılan ağaçlar ve köşede hüzünlü bir güneş vardı. Altında titrek harflerle şunu yazmıştı: “Ben aptal değilim, sadece farklı konuşuyorum.” Teresa’nın içi sızladı. O çizimi önlüğünün cebine koydu. O an, farkında olmadan, üç hayatı değiştirecek bir devrim başladı.

Nicolás, utancın ve yalnızlığın sesini iyi tanıyordu. Akşam yemeklerinde babası gazete okur, ona bakmazdı. Okulda, öğretmenler adını umutsuzlukla söylerdi. O koca odasında, pahalı oyuncaklar arasında, yalnızlığı parlıyordu. Okul ise ayrı bir dünyaydı: Uluslararası Valle Encantado Koleji. Burada çocuklar üç dil konuşur, mükemmel üniformalar giyerdi. Nicolás ise soyadıyla bir taç değil, bir yük taşıyordu.

Bir gün, öğretmeni onu tahtaya çağırdı. Basit bir toplama işlemi. Ama rakamlar, Nicolás’ın gözünde şekil değiştiriyordu. “Yapamıyorum,” dedi fısıltıyla. Sınıfta kıkırdamalar yükseldi. Öğretmen, “Otur,” dedi. O gün, eve geldiğinde arka kapıdan girdi. İki saatlik özgürlüğü vardı; kimse onu yargılamayacaktı. Kütüphaneye saklandı, kitap okumak için değil, çizmek için. Kağıt ve renkli kalemlerle, kelimelerin yapamadığını çizimle anlatıyordu. O anda, Teresa kapıda belirdi. “Çok güzel çizmişsin,” dedi. Nicolás korktu, “Burada olmamam lazım,” dedi. “Neden? Burası senin evin.” Teresa içeri girdi, diz çöktü. “Bakar mısın?” dedi. Nicolás tereddüt etti, ama Teresa’nın samimi bakışı onu rahatlattı. “Renkleri çok iyi kullanıyorsun. Her çizginin bir hikayesi var,” dedi Teresa. “Ama bunun faydası yok,” dedi Nicolás. “Babam çizmenin zaman kaybı olduğunu söylüyor. Matematik, dil, fen… Bunları öğrenmem gerek. Ama yapamıyorum, aptalım.” Teresa sertçe, “Hayır!” dedi. “Sen aptal değilsin, farklısın. Farklı olmak kötü değildir. Sadece başka bir yol seçiyorsun.” “Başka bir yol nereye gider?” diye sordu Nicolás. “Aynı yere, ama sen ağaçların arasında yürüyerek, diğerleri otoyoldan gidiyor. Bu da güzel.” Nicolás tam anlamasa da, içinde bir umut kıpırdadı. “Sence öğrenebilir miyim?” diye sordu. Teresa, “Kendi yöntemimle denemek ister misin?” dedi. “Senin yöntemin?” “Bağırmadan, acele etmeden, hata yapmana izin vererek. Sadece sen ve ben, bilgiyi birlikte keşfedeceğiz.” Nicolás kabul etti. Aralarında gizli bir anlaşma doğdu.

Ertesi gün, herkes uyurken, bahçede buluştular. Teresa, kağıt ve renkli kalem getirdi. “Toplama nedir biliyor musun?” “Bazen.” “Çizelim.” Teresa bir ağaç çizdi, üstüne üç kuş. “Üç kuş var. İki kuş daha geldi. Kaç kuş oldu?” Nicolás parmağıyla saydı. “Beş.” “İşte bu, üç artı iki.” Matematiğin soğuk rakamları, canlı kuşlara dönüşmüştü. Nicolás’ın gözleri parladı. İlk defa, bir kavram anlam kazanmıştı. Kırk dakika boyunca toplama, çıkarma, çarpma çizerek çalıştılar. Çıkarma, uçan kuşlar; çarpma, dizilmiş ağaçlar; bölme, paylaşılan pastalar. Ders bittiğinde, Nicolás gitmek istemedi. “Yarın yine olur mu?” dedi. “Olur,” dedi Teresa.

O gece, Nicolás gülerek uyudu. Teresa ise odasında yeni dersler hazırladı. Ancak onların bu gizli derslerini mutfak camından izleyen biri vardı: Dolores. Şüphelendi, ama bir şey demedi.

Üç hafta boyunca, Teresa ve Nicolás, malikanede bir öğrenme dünyası kurdular. Bahçede doğa bilimleri, mutfakta ölçüler, salonda tarih… Tarih dersinde, olayları çizimle hikayeye dönüştürdüler. Fransız Devrimi, aç çocuklar ve öfkeli halk; Sanayi Devrimi, icat yapan çocuklar. Nicolás, tarihten nefret ederken, artık olayları resimlerle hatırlıyordu. Zorlandığı günlerde, Teresa kendi hayat hikayesini anlattı. Bir zamanlar köy okulunda öğretmendi. Annesi hastalanınca, şehre gelip temizlikçi olmuştu. “Bazen bir kişiye yardım etmek, dünyayı değiştirmek demektir,” dedi. Nicolás onu kucakladı. Artık aralarındaki bağ, öğretmen-öğrenci olmaktan öteydi.

Ama Dolores, bu yakınlığı fark etti. Bir gün, Teresa’yı çamaşırhanede sorguya çekti. “Çocuğa fazla yakınsın. Senin işin temizlik, eğitim değil.” “Sadece sohbet ediyorum.” “Burası senin okulun değil. Sakın sınırı aşma, yoksa işsiz kalırsın.” Teresa korktu, ama vazgeçmedi. Çünkü Nicolás artık “aptalım” demiyordu. Gizli dersler devam etti.

Nicolás’ın dersleri ilerledi. Okulda hâlâ zorlanıyordu, ama evde kendi yöntemleriyle çözümler buluyordu. Bir gece, babası odasına girdi, ödevleri kontrol etmek için. Defterde renkli matematik çizimleri gördü. “Bu ne?” dedi. “Benim yöntemim. Böyle daha iyi anlıyorum.” Esteban, karışık duygularla baktı. Eşi Laura, bir sanatçıydı; dünyayı renklerle görürdü. O an, oğlunun farklılığında bir iz buldu. “Bunu çözebiliyor musun?” dedi, bir toplama işlemi yazdı. Nicolás noktalar çizip saydı. Doğru cevap verdi. Esteban şaşırdı. “Ama okulda sınavda resim çizemezsin.” “Biliyorum.” “O zaman bu yöntem işe yaramaz.” Odayı terk etti. Nicolás’ın kalbi kırıldı, ama babası ilk kez onun bir şeyi başardığını görmüştü.

Bir hafta sonra, okuldan bir mektup geldi. Ulusal Bilgi Yarışması’na Nicolás’ın da katılması isteniyordu. Bu, onun için son şans, ya gurur, ya utançtı. Nicolás korktu. “Yapamayacağım,” dedi babasına. “Zaten her ay başarısız oluyorsun. Bari bir kere önemli bir şekilde başarısız ol,” dedi Esteban. Nicolás ağlayarak odasına kaçtı. Teresa yanına geldi. “Katılmak zorunda değilsin,” dedi. “Ama gerçekten yapamayacağın için mi, yoksa korktuğun için mi gitmek istemiyorsun?” Nicolás düşündü. “Korkuyorum.” “Başarısız olursan ne olur?” “Babam üzülür.” “Başarırsan ne olur?” “İmkansız.” “Neden?” “Çünkü hep başarısız oldum.” “Çünkü kimse sana doğru şekilde öğretmedi. Ben sana inanıyorum. Sen de kendine inan.”

Böylece, iki hafta boyunca, Teresa ve Nicolás, yarışmaya hazırlandılar. Her ders, bir oyun, bir çizim, bir hikaye oldu. Matematik, renkli bulmacalar; fen, mutfak deneyleri; tarih, tiyatro sahneleri. Dolores onları yakaladı, Esteban’a şikayet etti. Esteban, Teresa’yı odasına çağırdı. “Sen temizlikçisin, neden oğluma eğitim veriyorsun?” Teresa, eski öğretmen olduğunu açıkladı. “Oğlunuz görsel zekaya sahip, farklı öğreniyor. Onun yöntemi bu.” Esteban iki hafta süre verdi: “Yöntemin işe yararsa, devam edersin. Yoksa işin biter.” Teresa korktu, ama kabul etti.

Yarışma günü geldi. Nicolás, yüzlerce öğrenci arasında, sahnede titriyordu. Teresa, temizlikçi kıyafetiyle uzaktan izliyordu. Sorular geldi: Matematik, fen, tarih… Nicolás gözlerini kapatıp, Teresa’nın öğrettiği gibi, her soruyu çizime dönüştürdü. Doğru cevaplar verdi. Özellikle fen ve tarih sorularında, hikayeler ve resimler sayesinde parladı. Babası, izlerken şaşkınlıkla oğlunu tanıyamadı.

Bir ara, jüri üyelerinden biri, Teresa’nın Nicolás’a işaret verdiğini sandı. Teresa, “Sadece cesaret verdim, cevap vermedim,” dedi. Nicolás, “O bana sadece nasıl öğrenmem gerektiğini öğretti, cevapları ben buldum,” dedi. Jüri, uzun tartışmalardan sonra, Teresa’yı salondan çıkardı ama Nicolás’ın cevaplarını geçerli saydı. Yarışma bittiğinde, Nicolás 200 öğrenciden 17’nci oldu. Bu, onun için bir zaferdi.

O gece, Esteban, Teresa’yı odasına çağırdı. “Artık temizlikçi değil, oğlumun özel öğretmeni olacaksın,” dedi. “Üniversite diploman yok ama oğlumun hayatını değiştirdin.” Teresa mutlulukla kabul etti. Bir şartı vardı: “Nicolás, farklıları anlayan bir okulda da eğitim almalı.” Esteban kabul etti.

İki hafta sonra, Dolores, Laura’nın eski eşyaları arasında, Esteban’a yazılmış bir mektup buldu. Laura, oğlunun farklı olduğunu, Teresa’yı özellikle seçtiğini anlatıyordu. “Onu değiştirme, anlamaya çalış,” diyordu. Esteban mektubu okuduğunda, gözleri doldu. Teresa’nın neden geldiğini, Laura’nın ne kadar ileri görüşlü olduğunu anladı.

Artık Teresa, Del Soler ailesinin bir üyesiydi. Malikanede, Laura’nın adını taşıyan bir öğrenme odası açıldı. Nicolás, kendini ilk kez değerli hissediyordu. Dolores, Teresa’dan özür diledi. “Yanılmışım,” dedi. “Bazen kurallar kırılmalı.”

Beş yıl geçti. Nicolás, Barcelona’da alternatif bir okulda, parlak bir genç oldu. Bir eğitim konferansında, hikayesini anlattı: “Farklı olmak, eksik olmak değildir. Sadece başka bir yol.” Teresa, artık bir okul müdürüydü. Esteban ise, oğlunun başarısıyla gurur duyuyordu.

Nicolás, gece yatağında, annesi, Teresa ve babasıyla bir dağ tırmanışını çizdi. Altına şunu yazdı: “Çocuğu değil, yöntemi değiştir. Her zeka, doğru dil ile açılır.” O gece, ilk kez kendisi olmanın yeterli olduğunu hissetti.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News