Her Şey Bitti Sandığında, Oyun Yeni Başladı

Dışarıdan bakıldığında Leyla ve Mert Yalın’ın evliliği kusursuz görünüyordu. Moda dergilerine kapak olacak kadar uyumlu bir çift, herkesin hayal ettiği o örnek birliktelik… Mert, ölçüsüne özel takım elbiseleriyle yakışıklı, karizmatik bir iş adamıydı; her ortamda dikkatleri üzerine çekerdi. Leyla ise zarif, akıllı, kendinden emin bir kadındı. Sosyal medyada paylaştıkları her fotoğraf mükemmel bir tablo gibiydi: Boğaz’da akşam yemekleri, Paris tatilleri, yıl dönümlerinde şampanya ve güller… Kimse bu parıltılı hayatın ardında koca bir yalan olduğunu tahmin edemezdi. İlk çatlak bir salı gecesi ortaya çıktı. Mert yine geç kalacağını, önemli bir yatırım toplantısı olduğunu söylemişti. Leyla alışkındı bu bahanelere; o gece de fazla sorgulamadı. Ama saat on birde telefon çaldı. Arayan banka görevlisiydi. Kibar bir sesle “Hanımefendi,” dedi, “ortak hesabınızdan yüklü bir transfer yapılmış, onayınızı almak istiyoruz.” Leyla kaşlarını çattı. “Kime yapılmış bu transfer?” Cevap geldi: “Selin Karaca adına.” O isim Leyla’nın hafızasında hiçbir yere oturmuyordu. Telefonu kapattı, bir süre elinde tuttu. Derin bir nefes aldı. Mert’i hemen sorgulamayacaktı. On yılın tecrübesiyle biliyordu; o adam yalan söylemekte ustaydı. Gerçeği bulmanın tek yolu, sabır ve zekâydı. Sonraki günlerde dikkatle gözlemledi her şeyi. Gizli mesajları, sessizce gelen aramaları, sözde iş seyahatlerinin hep aynı şehirde kesiştiğini fark etti. Sonra şirket hesaplarını kontrol etti. Ortak imzalı belgeleri, e-posta trafiğini, dijital arşivleri tek tek inceledi. Ortaya çıkan tablo dehşet vericiydi. Yalın Holding’in hesaplarından farklı şirketlere para aktarılmış, faturalar çiftlenmiş, sahte imzalar atılmıştı. Tüm yollar aynı isme çıkıyordu: Selin Karaca. Araştırdığında Selin’in Mert’in son reklam kampanyasında yer alan genç bir model olduğunu öğrendi. Parçalar birer birer birleşti. Mert sadece onu aldatmıyordu; ortak kurdukları şirketten para çalıyor, yeni sevgilisiyle başka bir hayat kurmak için her şeyi planlıyordu. Leyla o gece ağlamadı. Yanında huzurla uyuyan adama baktı, on yılını verdiği insana, ve içinden sadece tek bir cümle geçti: “Bu savaş yeni başlıyor.” Ertesi sabah Mert’e kahvaltı hazırladı, gülümsedi, yanağından öptü. “Seni seviyorum,” dedi. Mert inandı. O evden çıkar çıkmaz Leyla dizüstü bilgisayarını açtı, tüm belgeleri kopyaladı. Sözleşmeleri, e-postaları, ses kayıtlarını, banka dökümlerini, her şeyi. Gizlice telefon konuşmalarını kaydetti. Mert’in Valeria’yla—hayır, Selin’le—para transferlerini konuştuğu bir kayıt, elindeki en güçlü silahtı. Günler geçti, Leyla sahte bir huzurla yaşamaya devam etti. Geceleri güler yüzle yanında oturuyor, sabahları paylaşımlarına kalp koyuyordu. Ama içten içe bir plan işliyordu; sabırla örülmüş, cerrah titizliğinde bir intikam planı. Topladığı tüm delilleri Kenan Demir adındaki avukatına emanet etti. Kasada sadece onun erişebileceği bir zarf bıraktı. Bir akşam Mert elinde beyaz zambaklarla geldi. “Düşündüm,” dedi tatlı bir sesle. “Şirketin bir kısmını satıp İspanya’ya taşınabiliriz. Yeni bir başlangıç.” Leyla gülümsedi. “Elbette sevgilim. Güveniyorum sana.” Oysa içinde bir şey kırılmıştı. O gece Mert duş alırken bilgisayarına girdi. Şifresi tahmin ettiği gibiydi: “Selin23.” E-postaları okudukça öfkesi soğuk bir metale dönüştü. “Leyla hiçbir şeyden şüphelenmiyor. Her şey bittiğinde ondan kurtulacağım.” Bu cümleyi okuduğunda kalbi değil, sabrı titredi. “Harika,” dedi içinden. “O hâlde ben başlayayım senden kurtulmaya.” Bundan sonra tek hedefi vardı: Mert’i hem profesyonel hem kişisel olarak bitirmek. İlk adım küçük bir söylentiyle başladı. Şirketin yatırımcılarına anonim e-postalar gönderdi: “Yalın Holding’in finans raporlarında tutarsızlıklar var.” Belgelere birkaç gerçek tarih ve rakam ekledi. Bu, söylentiyi güvenilir gösterdi. Kısa sürede dedikodular yayılmaya başladı. Mert sinirli, uykusuz, sürekli telefondaydı. Her akşam eve geldiğinde Leyla onu tatlı bir sesle karşıladı. “Zor bir gün müydü?” diyordu. “Biraz,” diyordu Mert. “Ama üstesinden gelirim.” Leyla gülümseyip başını sallıyordu. “Biliyorum, sen her zaman başarırsın.” Oysa o sırada medyada ilk küçük haberler dönmeye başlamıştı: “Yalın Holding’te finansal kriz iddiası.” Leyla adım adım planını işletiyordu. Bir gece Mert’in arabasını takip etti. Adam, “müşteriyle toplantı” bahanesiyle Şişli’deki lüks bir otele girmişti. Leyla bekledi, sonra resepsiyondaki görevli uzaklaşınca asansöre bindi. Onuncu katta, 1005 numaralı odaya üç kez hafifçe vurdu. Kapıyı Mert açtı, üzerinde sabahlık, arkasında yatağın içinde Selin Karaca. Leyla’nın yüzü sakin, neredeyse zarifti. “Rahat olun,” dedi soğukkanlı bir sesle. “Kavga etmeye gelmedim. Sadece haber vermek istedim.” Mert’in yüzü solgundu. “Ne haberi?” “Yarın sabah mali suçlar bürosuna ifaden var,” dedi Leyla gülümseyerek. “Selin, sen de manşetlerde olacaksın.” Odadan çıkarken hiçbir şey söylemediler. Ertesi sabah televizyonlarda aynı başlık yankılandı: “İş insanı Mert Yalın, yolsuzluk ve kara para aklama suçlamasıyla gözaltında.” Mert gazeteciler arasında ezilirken Leyla evde kahvesini yudumluyordu. Aradı. “Leyla, bu delilik! Birileri bana komplo kuruyor!” “Evet,” dedi kadın sessizce. “Birileri kurdu.” Sonra kapattı. O gün öğleden sonra şirketin merkezine gitti. Üzerinde siyah bir takım elbise, saçları kusursuzdu. Tüm ortaklar onu bekliyordu. “Bugün itibarıyla yönetim kurulu başkanlığını devralıyorum,” dedi. “Bu şirket batmayacak. Ama bir daha kimse bana yalan söylemeyecek.” Masaya bir dosya bıraktı: Mert’in imzaladığı sahte belgelerin onaylı kopyaları. Herkes sustu. Artık kontrol tamamen onun elindeydi. Günler içinde Mert’in imparatorluğu yıkıldı. Bankalar hesaplarını dondurdu. Selin tüm reklam sözleşmelerini kaybetti. Medya onları parçaladı. Leyla hiçbir şey söylemedi, sadece izledi. Her adımı, her kelimesi, intikamının senaryosunun bir parçasıydı. Ancak o da biliyordu, bu hikâyede son perde henüz yazılmamıştı. Bir akşam posta kutusunda altın yaldızlı bir zarf buldu. Gönderen yoktu. “Son Görüşme. İstanbul Imperial Otel. Özel Salon. Katılım zorunlu.” yazıyordu. Leyla hemen anladı, Mert’ti. Belki barışmak isteyecekti, belki son bir pazarlık. O gün beyaz bir elbise giydi, ama gözleri siyah bir kış kadar soğuktu. Mert geldiğinde yüzü solgundu. Artık eski Mert değildi. “Ne istiyorsun Leyla?” dedi yorgun bir sesle. Kadın sessizce önündeki dosyayı itti. İçinde boşanma kararları, savcılık evrakları, mal devir sözleşmeleri vardı. “İmzala,” dedi Leyla. “Tüm mal varlıklarını devrediyorsun. Aksi takdirde on yıl cezaevinde kalırsın.” Mert’in eli titredi. “Beni tamamen yok mu edeceksin?” Kadın gülümsedi. “Hayır. Sadece özgür kalmak istiyorum.” Sonunda Mert imzaladı. Kalemi masaya bıraktı, başını kaldırdı. “Beni öldürmüyorsun Leyla, neden?” “Çünkü senin yaşayıp kaybettiğini bilmeni istiyorum,” dedi kadın sessizce. “Bu benim adaletim.” Ardından salondan çıktı. O an Mert, gerçekten kimle evli olduğunu ilk kez anlamıştı. Leyla, intikamını almıştı. Şirketin adını değiştirdi: Vega Holding, kendi kızlık soyadını kullanarak. Bir ay içinde yatırımcıların güvenini kazandı, anlaşmalar imzaladı. Artık güçlüydü. Ama bir akşam sekreteri kapıyı çaldı. “Leyla Hanım, bu zarf size.” Gönderen yoktu. İçinde Mert’in el yazısıyla bir not vardı: “Her şey bitmedi. Bilmediklerinden kork.” Kadının eli titredi. O gece e-postalarına baktığında bir dizi dosya buldu. Videolar, kayıtlar, belgeler… Hepsi, şirketin içinden birinin Mert’le iş birliği yaptığını gösteriyordu. Dosyalarda gördüğü isim onu dondurdu: Kenan Demir — kendi avukatı, sırdaşı, ona en çok güvenen kişi. Videolarda Kenan ve Mert birlikteydi. Kenan’ın sesi duyuluyordu: “Leyla hiçbir şeyden haberi olmayacak. İmzalar tamamlanınca para eski hesaba döner.” Leyla’nın elindeki kadeh yere düştü. Kırmızı şarap evrakların üstüne yayıldı, kan gibi. Ertesi gün Kenan ortadan kayboldu. Ofisi boştu, telefonları kapalıydı. Şirketin hesabından büyük bir meblağ eksilmişti. Leyla anladı: savaş kazanılmıştı ama barış asla gelmeyecekti. Pencerenin önünde durdu, gece İstanbul’un ışıkları camda titriyordu. Aşağıda siyah pardösülü bir adam binanın önünde durdu. Yüzünü seçemedi, ama kalbi biliyordu: Mert’ti. Karanlıkta bir an göz göze geldiler. Sonra adam kalabalığa karışıp kayboldu. Leyla uzun bir nefes aldı. Artık kimseye güvenmeyecekti. Aşk, ihanet ve intikam; hepsi geride kalmıştı. Ama anladı ki en tehlikeli yangın, içinde yaktığı ateşti. Masasının üzerinde hâlâ o not duruyordu: “Her şey bitmedi.” Kadın kağıda baktı, soğuk bir tebessümle fısıldadı: “Öyle olsun Mert. Oyun yeni başlıyor.”