Kesilmiş Ağaç ve Gece Yarısının Sessiz Adamı
Kışın ilk haftalarıydı. Şehrin yoğun temposunda geçen uzun bir günün ardından eve dönerken gözlerim yorgunluktan yanıyordu. On yıldır aynı yoldan gidip geliyordum; şehirden çıktıktan sonra uzanan tek şeritli, orman kenarındaki yollar bana hem rahat hem de kasvetli gelirdi. O gece ise her zamankinden farklı bir sessizlik vardı. Radyo kapalıydı, telefon sessizdeydi, sadece motorun uğultusu ve lastiklerin soğuk asfalta değen sesi vardı.
Evim şehrin dışında, banliyöye yakın bir mahalledeydi. Saat gece yarısını geçmişti. Yaklaşık yarım saatlik yolum kalmıştı ki, sisin arasından bir gölge belirdi. Önce yolun ortasında duran bir kütle sandım; sonra farların ışığı sis perdesini deldiğinde bunun bir ağaç olduğunu gördüm. Bütün yolu kapatmıştı. Sabah giderken burada hiçbir şey yoktu. Ne fırtına olmuştu, ne de sert rüzgâr.
Arabayı park edip motoru çalışır bıraktım. Soğuk bir hava yüzüme çarptı. Etraf sessizdi; tek bir kuş bile ötmez olmuştu. Ağacın iki ucuna baktım: Kökünden kopmuş değil, gövdesinden düzgünce kesilmiş gibiydi. Bu ayrıntı içimi ürpertti. Alternatif rota yaklaşık on beş dakika geri gitmeyi gerektiriyordu ve bu da toplamda bir saatlik ek yol demekti. Yorgundum ve tek istediğim eve varmaktı.
Tam o anda, ağacın diğer tarafından bir ışık belirdi. Başta başka bir aracın farı sandım, ama ışık hareket etmiyordu. Demek ki orada bir araç zaten duruyordu ve farlarını şimdi açmıştı. Ardından bir kapı sesi geldi – açılıp kapanan bir kapı. Derinden bir mırıltı duyuldu, kelimeler seçilemiyordu, birinin kendi kendine konuşmasına benziyordu.
“Merhaba!” diye seslendim. Belki de benim gibi yolun kapanmasına şaşırmış biri vardı. Ancak cevap gelmedi. Sadece dalların hışırtısı ve yaprakların sürtünmesi… Sonra, bir adam ağacın üzerinden tırmanmaya başladı. Üzerinde kalın bir mont, kısa sakalı ve tıraşlı kafası vardı. Hiçbir şey söylemeden benim tarafa atladı.
Bir adım geriledim, arabanın kapısına doğru yaklaştım. Adam ilerlemeye devam etti; yüzünde ne öfke ne de dostluk vardı. Sadece boş, ifadesiz bir bakış. İçimde garip bir huzursuzluk yükseldi. Hızla arabaya bindim ve kapıyı kapattım. Adam yürüyüşünü hızlandırdı, neredeyse koşar adım geldi.
Camın hemen yanında belirdi. Kapı koluna dokunmadı ama pencereye tıklatmaya başladı. “Bir şeye mi ihtiyacınız var?” diye sordum, sesim titreyerek. O ise hâlâ cevap vermiyordu; gözleri benimkilerin içine saplanmış, dudakları neredeyse görünmez bir şekilde kımıldıyordu. Kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor gibiydi. Sonra yumruklarıyla cama vurmaya başladı.
O anda içimdeki alarm çalmaya başladı. Vitesi geri aldım, arabanın burnunu döndürdüm ve hızla geri gittim. Kapının yanında bir “tık” sesi duydum, sanki elleri kapı kolunu yakalamış ama ben uzaklaşırken elinden kayıp gitmiş gibi. Aynalardan bakmaya cesaret edemedim; sadece bastım ve oradan uzaklaştım.
Bir süre sonra ana yola çıkınca kenara çektim ve ellerim titrerken polisi aradım. Olayı anlattım. Görevliler hemen bölgeye ekip gönderdi, ama tahmin edeceğiniz gibi ne adam ne de araç bulundu. Ertesi gün haberlere bile çıktı: Yolu kapatan ağacın kökünden değil, gövdesinden profesyonelce kesildiği ortaya çıktı. Bu kasıtlı bir engeldi. Kim tarafından ve ne amaçla yapıldığı ise belirsizdi.
Eğer o gece gördüğüm adam bu işin sorumlusuysa, neden oradaydı? Neden konuşmadı? Ve neden benim pencereme bu kadar ısrarla vurdu? Bu soruların cevabı yok. Ama o geceden sonra her vardiya dönüşümde, yorgun olsam bile gözlerim açık, kalbim hızla atıyor. O tekinsiz hissi bir daha yaşamak istemem.
Aradan aylar geçti. Aynı yoldan gidip geliyorum. Hiçbir şey olmadı. Ama her gece aynı noktaya geldiğimde, farlarım yolun kenarındaki ağaçları aydınlatırken, bir anlığına o adamın boş bakışlarını hatırlıyorum. Ve içimden, onun hâlâ bir yerlerde olduğunu biliyorum.