Fransız Albay ÖZÜR DİLEDİ! Türk Emekli Albaya “DEDE!” Dedi 😮 36 Saat Sonra SIFIR KAYIP! Herkes ŞOK
.
.
Bastonlu Komutan: Stratejinin Sessiz Zaferi
1. Bölüm: Brüksel’de Bir Sabah
2024 yılının kasım ayı, Brüksel. Soğuk bir sabah, NATO Komuta ve Kurmay Koleji’nin önünde uzun bir kuyruk vardı. Dünyanın en genç ve en parlak askeri stratejistleri, büyük bir heyecanla binaya giriyordu. Hepsi yeni nesil, teknolojiye hakim subaylardı. Yaş ortalaması otuz iki. Enerjileri gözlerinden okunuyordu.
Türkiye takımında ise farklı bir hava vardı. 68 yaşındaki emekli Albay Mehmet Sezer, bastonuna yaslanarak ağır adımlarla ilerliyordu. Yanında, 25 yaşındaki genç Teğmen Eren Kaya vardı. Eren, Mehmet’in öğrencisi, Harp Okulu’ndan yeni mezun olmuş, iki yıllık tecrübesiyle ilk kez böyle büyük bir organizasyona katılıyordu.
Kayıt masasında Fransız Albay Pier Dubois, Mehmet’i görünce hafifçe güldü.
“Dedenizi mi gönderdiler? Bu bir askeri tatbikat, huzur evi değil,” dedi alaycı bir sesle.
Mehmet gülümsedi, cevap vermedi. Eren ise hafifçe sıkıldı. Ama Mehmet’in yüzünde bir huzur vardı; çünkü biliyordu ki tecrübe, gürültüyle değil sessizlikle konuşur.
Tatbikatın adı Strategic Command Challenge idi. 36 saat süren, gerçek silah ve asker olmadan, sadece beyin gücüne dayanan bir savaş simülasyonu. Her ülke iki kişilik takım gönderiyordu; biri stratejist, biri uygulayıcı. Senaryo: Çok uluslu bir kriz, askeri müdahale gerekiyor. Kim en az kayıpla, en hızlı ve akıllıca çözüm bulacak?
Mehmet Sezer, 1973’te teğmen olarak orduya girmiş, Kıbrıs Barış Harekatı’nı görmüş, 1990’larda PKK operasyonlarında tugay komutanlığı yapmış, 2010’da emekli olmuştu. Bastonunu yanından ayırmıyordu. Eren ise Harp Okulu’ndan yeni mezun, iki yıllık tecrübeye sahip, Mehmet’in öğrencisiydi.
2. Bölüm: Açılış ve İlk İzlenimler
Açılış töreninde Amerikalı General Richard Foster kürsüye çıktı:
“Beyler, bu tatbikat beyin gücünü test eder. Fiziksel güç değil, stratejik düşünce. 36 saat boyunca bir savaşı simüle edeceksiniz. Kazanan en az kayıpla hedefi alan olacak.”
Alkışlar arasında Fransız, Alman, İngiliz, Amerikan, İtalyan, İspanyol, Hollanda, Polonya, Romanya, Yunanistan, Çek, Norveç, Danimarka, Portekiz, Belçika ve Türkiye takımları sırayla kaydoldu. Herkes genç, dinç, kendinden emindi. Sadece Mehmet’in saçları ak, yüzü kırışıktı. Bastonuyla masaya yaklaştığında Pier şaşkınlıkla sordu:
“Affedersiniz, siz katılımcı mısınız?”
Mehmet gülümsedi: “Evet. Emekli Albay Mehmet Sezer. Türkiye.”
Pier başını salladı, kaydı yaptı ama yanındaki Alman yarbay Klaus’a fısıldadı:
“Dedenizi mi gönderdiler? Bu bir tatbikat, huzur değil.”

O akşam genç subaylar bir masada şakalaşıyor, enerjilerini konuşuyorlardı. Pier bardağını kaldırdı:
“Yarın kazanacak takımlar bu masada. Genç, dinamik, teknolojiye hakim.”
İngiliz Binbaşı James ekledi: “Kesinlikle! Strateji artık bilgisayar simülasyonları ile öğreniliyor. Eski nesil eski taktiklerle kaldı.”
Klaus güldü: “Türk emekli albayı gördünüz mü? Baston ile gelmiş. Saygı duyuyorum ama burada ne işi var bilmiyorum.”
Hepsi güldü. Masanın köşesinde ise Mehmet ve Eren sessizce yemek yiyordu.
Eren, “Albayım, bizi hafife alıyorlar,” dedi.
Mehmet sakin kaldı: “Bırak alsınlar Eren. Hafife almak rakibin ilk hatasıdır. Onlar genç, enerjik. Ben savaş gördüm, onlar görmedi. Yarın tecrübe konuşacak.”
3. Bölüm: Senaryo ve Hazırlık
Sabah 08:00’de tatbikat başladı. Senaryo: Doğu Avrupa’da küçük bir ülke komşu tarafından işgal edilmiş. NATO müdahalesi gerekiyor. Görev: En az sivil ve asker kaybı ile en hızlı çözüm. Her takım ayrı odalarda, bilgisayar, harita ve istatistiklerle çalışıyordu.
Fransız takımı yapay zeka destekli simülasyon kullandı. En hızlı rota, en güçlü taarruz. Alman takımı disiplinli kuşatma planı yaptı. İngilizler tarihi savaş örneklerini inceledi. Türk takımı ise farklı bir şey yaptı. Mehmet haritaya uzun süre baktı, konuşmadı. Eren sabırla bekledi. Sonra Mehmet bastonuyla haritadaki bir noktaya vurdu:
“Eren, burada ne var?”
“Dağlık bölge, albayım. Senaryo diyor ki burası düşman kontrolünde.”
“Doğru. Ama bu dağın arkası ne?”
Eren inceledi: “Nehir var.”
Mehmet gülümsedi: “İşte savaşı değiştirecek nokta burası.”
Eren şaşkındı. “Ama albayım, diğer takımlar hızlı taarruz planlıyor. Biz beklersek puan kaybetmez miyiz?”
Mehmet gözlerini haritadan ayırmadan cevapladı:
“Eren, savaş sadece hızla kazanılmaz. Düşmanını anlamak, onun zayıflığını bulmak önemlidir. Dağda sıkışmış bir ordu, su olmadan ne kadar dayanabilir?”
Eren başını salladı. “Haklısınız albayım.”
4. Bölüm: İlk Raporlar ve Tepkiler
-
saatte takımlar ilk raporlarını sundu.
Pier: “Bizim stratejimiz hızlı taarruz, hava desteği, zırhlı birlikler. 48 saatte hedef alınır. Tahmini kayıp 2000 asker.”
Klaus: “Çok cepheli kuşatma. 72 saatte hedef alınır. Tahmini kayıp 1500 asker.”
James: “Kara ve hava kombinasyonu. 60 saatte hedef alınır. Tahmini kayıp 1800 asker.”
Sıra Mehmet’teydi.
Mehmet yavaşça bastonuyla kürsüye yaklaştı:
“Bizim stratejimiz beklemek.”
Salon şaşırdı. Pier kaşlarını kaldırdı: “Beklemek mi?”
Mehmet gülümsedi: “Evet. Düşman dağda. Biz saldırırsak kayıplar çok olur. O yüzden bekleyeceğiz ve nehri kullanacağız.”
Pier şaşkınlıkla sordu: “Nehri nasıl?”
Mehmet haritayı gösterdi: “Nehir düşmanın arkasında. Biz nehri kesersek düşmanın su kaynağı kesilir. 10 gün bekleriz. Düşman susuzluktan zayıflar, sonra teslim olur. Kayıp sıfır asker.”
Salon sessizleşti. General Foster sordu:
“Albay Sezer, 10 gün beklemek zamana karşı değil mi?”
Mehmet gülümsedi: “General, savaşı hızlı kazanmak değil, akıllıca kazanmak önemlidir. 10 gün beklemek 2000 asker kaybetmekten iyidir.”
O an salonda derin bir sessizlik oldu. Genç subaylar birbirine baktı. Pier alaycı bir şekilde gülümsedi, “Bakalım simülasyon ne gösterecek?” dedi.
5. Bölüm: Simülasyonun İlerleyişi
-
saatte simülasyon devam etti. Fransız takımı hava saldırısı başlattı ama dağlık arazide hedefleri vurmak zordu. Kayıplar arttı. Alman takımı kuşatma yaptı ama düşman direndi. İngilizler kara saldırısı yaptı ama düşman pusu kurdu. Kayıplar yükseldi. Türk takımı ise bekledi. Nehri kesti ve izledi.
Eren, Mehmet’in yanına geldi. “Albayım, diğer takımlar ilerliyor. Biz bekliyoruz. Emin misiniz?”
Mehmet gülümsedi: “Sabır, Eren. Savaş bazen sabırla kazanılır. Bekle ve izle.”
Simülasyon ekranında Türk takımının ordusu nehrin başında bekliyor, düşman ise dağda sıkışmıştı. Günler geçtikçe düşman kuvvetlerinin su rezervleri azaldı, moral bozuldu. Fransız, Alman ve İngiliz takımları ise sürekli kayıp veriyordu.
6. Bölüm: Sonuçlar ve Büyük Sürpriz
-
saatte simülasyon bitti. Sonuçlar açıklandı:
Fransa: Hedef alındı, 72 saat, 2500 asker kaybı.
Almanya: Hedef alındı, 80 saat, 1800 asker kaybı.
İngiltere: Hedef alındı, 75 saat, 2200 asker kaybı.
Türkiye: Hedef alındı, 240 saat, 0 asker kaybı. Düşman teslim oldu.
General Foster mikrofonu aldı:
“Beyler, bugün bir ders aldık. Savaş hız değildir, akıldır. Türk takımı en yavaş stratejiyi uyguladı ama sıfır kayıp verdi. Bu gerçek zaferdir.”
Salon alkışlarla yankılandı. Pier Mehmet’e yaklaştı, elini uzattı:
“Albay Sezer, ben size haksızlık ettim. Dede dedim ama siz bana gösterdiniz ki yaş değil, tecrübe önemlidir. Nehir stratejisi… Daha önce hiç düşünmemiştim.”
Mehmet elini sıktı:
“Albay Dubois, siz savaşı kitaptan öğrendiniz. Ben savaşı yaşadım. Kıbrıs’ta dağlarda ben su kesintisinin ne demek olduğunu gördüm. Siz hesapladınız, ben hatırladım.”
Klaus Alman yarbay ekledi:
“Albay, siz bize unuttuğumuz bir şeyi hatırlattınız. Savaş teknoloji değildir, insan psikolojisidir.”
Mehmet gülümsedi: “Aynen öyle.”
7. Bölüm: Seminer ve Bilgelik Dersi
Tatbikattan bir hafta sonra NATO, Mehmet’i Brüksel’e davet etti. Tecrübe temelli strateji semineri vermesi için. 100’den fazla genç NATO subayı Mehmet’i dinledi. Mehmet kürsüde şunu söyledi:
“Gençler, sizler parlaksınız. Teknolojiniz var, enerjiniz var. Ama unutmayın savaş sadece haritada kazanılmaz. Savaş insanın içinde kazanılır. Düşmanınızı anlayın. Onun ne istediğini, ne korktuğunu öğrenin ve sonra sabırlı olun. Bazen en iyi strateji beklemektir.”
Eren, Mehmet’in yanında oturuyordu. Genç subaylar sorular soruyordu. Bir İngiliz subay, “Albayım, hızlı saldırı genellikle avantaj sağlar. Sizce sabır her zaman mı daha iyi?”
Mehmet cevapladı: “Her savaşın bir doğası vardır. Hız bazen gereklidir. Ama sabır, düşmanın zayıf anını beklemek, en az kayıpla kazanmak için anahtardır. Bunu savaşta, dağlarda, gerçek hayatta gördüm.”
Bir Alman subay, “Sizce teknoloji mi, insan psikolojisi mi daha önemli?”
Mehmet gülümsedi: “Teknoloji bir araçtır. Ama insan psikolojisi savaşı kazanır. Düşmanınızın korkularını, umutlarını, ihtiyaçlarını anlarsanız, savaşı kazanırsınız.”
8. Bölüm: Eren’in Yolculuğu
Tatbikatın ardından Eren, yüzbaşı oldu. Mehmet’in yolundan gitmeye karar verdi. Genç subaylara strateji dersi verirken, Mehmet’in sözlerini sık sık tekrar etti:
“Kitaplar size prosedür öğretir ama hayat size yaratıcılık ve sabır öğretir. İkisini birleştirin ve imkansızı mümkün kılın.”
Eren, yeni bir tatbikatta genç subaylara harita üzerinde çalışırken, bir öğrenci sordu:
“Yüzbaşı, hızlı saldırı mı yoksa sabır mı?”
Eren gülümsedi: “Albayım bana bir gün dedi ki; en iyi savaşçı bazen baston tutan adamdır. Hızlı olmak önemlidir ama akıllı olmak daha önemlidir.”
9. Bölüm: Mehmet’in Mirası
Bugün Mehmet’in nehir stratejisi NATO taktik kitaplarında yer alıyor. Genç subaylar onun hikayesini anlatıyor. Mehmet ise emekliliğinde bir köyde, bastonuyla yürüyüş yaparken, bir gün Eren’den bir telefon aldı:
“Albayım, bugün bir tatbikatta sizin stratejinizi kullandık. Sıfır kayıp verdik. Herkes sizi konuşuyor.”
Mehmet gülümsedi:
“Eren, zafer her zaman en hızlı olanın değildir. Bazen en sabırlı olan kazanır. Bunu unutma.”
10. Bölüm: Hikâyenin Gücü
Bu hikaye bize ne anlatıyor?
Yaş sadece bir sayıdır. Bilgelik zamandır. Hız önemlidir ama akıl daha önemlidir. Ve bazen en iyi savaşçı, baston tutan adamdır. Mehmet Sezer o gün Brüksel’de sadece bir yarışma kazanmadı; tüm genç nesle gösterdi ki tecrübe teknolojiden güçlüdür.
İşte bu yüzden bazı zaferler sessizce bekleyerek kazanılır ve bazı kahramanlar baston ile gelir. Onlar masalarda strateji kurarken biz hikayelerini anlatıyoruz. Bilgelik zamanla gelir. Vatan sağ olsun.