Babası’nın borcunu ödemek için evlenmeye zorlanan kız — ama damat onun kaderini değiştirdi
Kapalıçarşı’nın arka sokağında taze simit kokusu yükseliyordu, Elif otobüsten indiğinde gözleri dalgındı. Henüz yirmi yaşındaydı ama hayat ondan neredeyse her şeyi almıştı: annesini, evini… ve şimdi de özgürlüğünü.
Babası, altından kalkamayacağı kredilere imza atmıştı. Alacaklılar kapıya dayandığında tek bir çıkış sundular: Elif’in, kasabanın en güçlü iş insanı olan Nihat Demirer’in oğlu Emir’le evlenmesi.
Evlilik, borcun karşılığı olacaktı.
Aşk ise onun için ulaşılmaz bir lükstü.
Elif, Demirer Konağı’na sade bir elbiseyle ve titreyen ellerle girdi.
Hizmetçiler ona küçümseyerek baktı, fısıldadılar:
— Bir köylü daha, servet avına çıkmış.
Ama Emir, beklediği gibi değildi. Babasının kibirli tavrını taşımıyordu.
Yorgun, kırılmış bir bakışı vardı — sanki o da istemediği bir anlaşmanın mahkûmuydu.
— Merak etme — dedi Elif’e gözünü bile kaldırmadan — bu sadece bir sözleşme. Rol yapmana gerek yok.
Elif başını salladı.
Ve sessizliklerle dolu bir birlikte yaşam böyle başladı.
Günler birbirine karıştı.
O evi temizledi, yemek pişirdi, bahçeyle ilgilendi.
Emir sabah erkenden çıkıyor, geç saatte dönüyordu; gözlerinin altı mor, üzeri sigara kokusuyla.
Bir gece Emir, Elif’i kütüphanede muhasebe defteri okurken buldu.
— Sen bunu anlıyor musun? — diye sordu şaşkınlıkla.
— Biraz. Annem bana hesap tutmayı öğretmişti.
— Babam şirketin mali tablolarını incelememi istiyor ama hiçbir şey anlamıyorum…
Elif yaklaşıp sütunları işaret etti.
— Bu rakamlar tutmuyor. Biri para çalıyor.
Emir, hem şaşkın hem de hayran bir bakışla ona döndü.
O gece ilk kez on dakikadan fazla konuştular.
İlk kez gülümsediler.
Zamanla Elif bazı şeyleri fark etmeye başladı.
İşçiler kötü muamele görüyor, defterler manipüle ediliyordu; Emir’in babası Nihat Demirer, bazı politikacılarla kirli işler yapıyordu.
Elif durumu Emir’e anlattığında o bembeyaz kesildi.
— Bu ortaya çıkarsa babam her şeyini kaybeder.
— Ya sen? — dedi Elif — Sessiz kalırsan ne kaybedersin?
O soru Emir’in içinde bir şeyi değiştirdi.
Gizlice babasına karşı durmaya başladı.
Elif ona yardım etti — belgeleri sakladı, kayıtları inceledi, kanıt topladı.
Artık iki suç ortağı gibiydiler; aynı soyadının tutsakları, çürümüş bir mirastan kaçmaya çalışan iki ruh.
Bir gece Nihat onları yakaladı.
— Seni kahrolası köylü! — diye bağırdı — Ailemi yıkmak için mi girdin bu eve?
Elif’in sesi titremedi.
— Hayır efendim. Bu eve oğlunuzu kurtarmak için girdim.
Emir araya girdi.
— Yeter, baba. Bu gece her şey bitiyor.
Ertesi sabah kasaba sarsıldı.
Emir, şirketin usulsüzlüklerini kamuoyuna açıkladı.
Nihat Demirer tutuklandı.
Ve Demirer soyadı, ilk kez korkuyla değil, adaletle anıldı.
Elif her şeyin bittiğini sandı… Emir’in ona kin duyacağını düşündü.
Ama Emir, bahçede onu buldu; yorgun bir tebessümle.
— Beni kurtardın — dedi — Sadece babamdan değil… kendimden de.
Elif başını eğdi.
— Sadece doğru olanı yaptım.
— O zaman ben de aynısını yapayım — dedi Emir, onun elini tutarak. — Bu kez, aşk için evlenelim.
Yıllar sonra, herkesin bir zamanlar küçümsediği o kasabada Elif, yoksul kızlar için ücretsiz bir okul açtı.
Kapısında şu yazı vardı:
“Değer, sahip olduklarınla değil; değiştirebildiklerinle ölçülür.”
Ve biri ona “Bayan Demirer” dediğinde, sadece gülümsedi.
Çünkü biliyordu: artık borç ödeyen bir kız değil…
Adaletin bedelini tahsil eden bir kadındı.