Bir Adam Eşinin İkizini Tanır, Ama Hangisinin Gerçek Olduğunu Bilemez

Bir Adam Eşinin İkizini Tanır, Ama Hangisinin Gerçek Olduğunu Bilemez

Bir zamanlar İstanbul’da yaşayan Emir adında bir adam vardı. Hayatı, mimarlık ofisindeki rutin işlerle ve eşi Elif’e duyduğu sarsılmaz sevgiyle geçiyordu. Üniversitede tanışmış, Boğaziçi kıyısında birlikte çay içip aşık olmuş, sonunda Kadıköy’de küçük ama sıcak bir ev kurmuşlardı. Kahvaltıdaki sohbetler, paylaşılan kahkahalar, küçük tartışmalar… Her şey gerçekti. Herkes onların evliliğini örnek gösterirdi: Elif’in gülüşü, Emir’in sabrı. Beş yıl boyunca hayatı birlikte omuzladılar — ta ki o sonbahar akşamına kadar.

Bir cuma akşamıydı. Emir, ertesi gün teslim etmesi gereken proje yüzünden kafası dolu bir şekilde ofisten çıkıp eve dönüyordu. Apartmana girdiğinde, gözlerine inanamadı. Girişte eşi Elif duruyordu — ya da öyle sandı. Üzerinde ona hediye ettiği kahverengi ceket, saçlar aynı şekilde toplanmış, hatta parfümü bile tanıdı. Ama bir şey doğru değildi. Sanki Elif’ti ama… değil gibiydi.

“Elif?” diye sordu, sesi titreyerek. Kadın başını kaldırıp ona baktı, şaşkın bir ifadeyle. “Bu saatte ne işin var burada?” dedi, Elif’in o tanıdık sesiyle. Emir yaklaştı. Kadın çantasını bankın üzerine koydu, ceketinin düğmelerini çözdü — tıpkı Elif’in yaptığı gibi. Her hareketi tanıdı, ama içinden bir ses fısıldıyordu: “Bu o değil.”

– Aşkım, iyi misin? – dedi Emir, doğal davranmaya çalışarak. – Geç geleceğimi söylemiştim, sen de yemeği hazırlamıştın…
– Yemek mi? – dedi kadın şaşkın bir tonda. – Ben Merve’yle kahve içmeye çıktım.

Merve, Elif’in en yakın arkadaşıydı. Emir’in kalbi duracak gibi oldu. Bir sessizlik çöktü.
– Emir… – dedi kadın yavaşça, merdiven korkuluğuna dayanarak. – Sana bir şey anlatmam lazım ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.
– Söyle, – dedi Emir, yutkunarak.

Kadın derin bir nefes aldı. “Ben Elif değilim,” dedi. “Ben Selin’im. Eşin salonda seni bekliyor.”

Emir’in dizlerinin bağı çözüldü. Selin, ceketini çıkarınca yüzü Elif’inkinin aynısıydı ama gözlerinde başka bir ışık vardı. Tam o sırada asansör kapısı açıldı — karısı Elif çıktı. Gözleri yaşlı, saçları dağınık, üstünde ev kıyafeti.
– Affet beni, Emir… Gerçeği söylemem gerekiyordu.

İki kadın. Aynı yüz. Emir donakaldı.
Selin konuştu: “Ben Elif’in ikiziyim. Annem yıllarca bizden gizledi. İki yıl önce vefat ettiğinde eski mektupları buldum, fotoğrafları… O zaman gerçeği öğrendim ve kardeşimi bulmak istedim.”
Elif de ağlayarak ekledi: “Ben evlendiğimde ikizim olduğunu bilmiyordum. Annem sakladı. İki gün önce Selin ansızın geldi… Ne yapacağımı bilemedim.”

Emir ikisine de baktı. Kafasında binlerce duygu çarpışıyordu: sevgi, şaşkınlık, öfke, merhamet. Hangi biri gerçekti? Elif’in sabah kahvesi, birlikte güldükleri şakalar, dokunuşlar… Hangisine aitti?

Günler geçti. Emir araştırmaya başladı. Küçük ayrıntılara dikkat ediyordu: Elif her zaman yasemin çayı içerdi, Selin kahve. Bir gün üçü birlikte sinemaya gitti. Filmden çıkarken Emir, Elif’le aralarındaki özel bir şakayı söyledi. Sadece Elif güldü. O an anladı. Gerçek Elif oydu.

O gece iki kardeşi karşısına aldı: “Seçtim,” dedi. “Elif, sen benim eşimsin. Selin, seninle ise kardeş gibi kalmak istiyorum. Hayatımızda olmanı isterim.”
Selin başını eğdi, gözleri doluydu. “Kabul ediyorum,” dedi.

Aylar geçti. Emir çalışma odasını Selin’in atölyesine dönüştürdü. Her sabah üçü birlikte kahvaltı ediyordu. Elif projelerden bahsediyor, Selin yeni tablolarını gösteriyor, Emir gülümsüyordu. Güven yeniden doğdu; sadece karı koca arasında değil, üç kalp arasında.

Bir ilkbahar günü Emir, Gülhane Parkı’nda onların fotoğrafını çekti. İki kadın gülümsüyordu. Fotoğrafta sadece bir aile değil, bir yeniden doğuş vardı. Emir o anda Elif’in yıllar önce söylediği sözü hatırladı: “Seni bin kez daha seçerdim.” Artık bu söz, hayatın kendisi için geçerliydi.

Ve o günden sonra Emir öğrendi ki, gerçek aşk yüzle değil, ruhla tanınır. Aile ise sadece kan bağıyla değil, dürüstlükle kurulur.

Aylar sonra Selin tablolarını imzalarken “Selin – Elif’in kardeşi” diye yazdı. Emir her gördüğünde gülümsedi: Çünkü artık her şey yerli yerindeydi.

Onlar artık üç kişiydi ama bir bütün gibi yaşıyorlardı. Ne korku, ne kıskançlık. Sadece anlayış, güven ve sevgi. Sessiz ama güçlü bir zafer.

Ve biri onlara “hayat nasıl?” diye sorduğunda, Emir sadece gülümsüyor:
“Yüz aldatabilir… ama ruh asla.”

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News