Cimri Sandığı Anne Babasının En Acı Gerçeğini Keşfeden Genç: Aşkın En Sessiz Bedeli

Cimri Sandığı Anne Babasının En Acı Gerçeğini Keşfeden Genç: Aşkın En Sessiz Bedeli

Đã tạo hình ảnh

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte sokak, taze simit ve yorgun umut kokuyordu. Duvarları çatlamış küçük bir evde, bir anne masanın üstünde bozuk paraları sayıyordu. Karşısında oturan eşi sessizce onu izliyordu.

— “Üniversite sınavı için hâlâ eksik var,” dedi Zeynep, titreyen parmaklarıyla.
— “Merak etme hayatım,” diye mırıldandı Yusuf, yorgun ama yumuşak bir sesle. “Birkaç gün az yeriz, olur biter.”

Gülümsedi, ama bu gülümsemenin arkasında acı vardı.

Onların bir oğlu vardı: Emir. On yedi yaşında. Zeki, hayalperest, ailenin ilk üniversiteye gidecek çocuğu.
Ama son zamanlarda Emir’in gözlerinde bir şey değişmişti: öfke ve utanç karışımı bir bakış.

— “Anne, bu yırtık ayakkabılarla okula gidemem. Herkes bana gülüyor.”
— “Oğlum, yakında yenilerini alacağız,” dedi Zeynep.
— “Her zaman aynısını söylüyorsun!” diye bağırdı Emir, çantasını fırlatarak. “Babam biraz daha çalışsa bu kadar fakir olmazdık!”

Sessizlik, açlıktan daha ağır bastı.
Yusuf başını eğdi.

O gece sofrada yalnızca çorba vardı. Emir homurdandı.
— “Yine et yok. Şaşırdım mı?”

Bilmeden konuşuyordu. Çünkü o sırada mutfakta anne babası üçüncü gecedir hiçbir şey yememiş, sadece su içerek açlıklarını bastırıyordu.

Hafta sonu, Emir zengin bir sınıf arkadaşının doğum gününe davet edildi: Kerem.
Bahçeli villa, pahalı parfüm kokuları, bol yemek, sahte kahkahalar…
Emir, babasının sokakta simit sattığını söylediğinde Kerem kahkahayı bastı:
— “Gerçekten mi? Simit mi satıyorsunuz?”

Diğerleri de güldü. Emir de gülmeye çalıştı, ama içi yanıyordu.

O gece eve döndüğünde anne babasını masada uyurken buldu.
Tencere boştu. Bayat ekmek üçe bölünmüştü.
Ve sınav parası için saklanan kavanoz, ancak yarısına kadar doluydu.

— “Yine mi para sayıyorsunuz?” diye mırıldandı sinirle.
Zeynep uykusundan sıçradı.
— “Oğlum, seni bekliyorduk. Orada yedin mi?”
— “Yedim,” dedi Emir, yalan söyleyerek.
Kadın gülümsedi:
— “Ne güzel. O zaman bu gece yemek hazırlamamız gerekmiyor.”

Emir anlamadı. Henüz değil.

Bir hafta sonra, üniversite sınavı günü geldi.
En pahalı, en zor sınav.
Emir temiz gömleğini giydi, ama ayakkabıları hâlâ yırtıktı.
— “Böyle gitmek istemiyorum,” dedi öfkeyle.
Yusuf omzuna dokundu.
— “Oğlum, seni yürüten ayakkabılar değil, yüreğindir.”

Zeynep küçük bir zarf uzattı:
— “Al, sınav parası burada. Başka hiçbir şeyi düşünme.”

Emir aldı, teşekkür bile etmeden çıktı.
Farkında değildi: o sabah annesiyle babasının tabağı boştu.

Beş saat sürdü sınav. Emir umutla çıktı. İlk kez kalbi gururla doluydu.
Eve geldiğinde ev karanlıktı.
Annesi battaniyelere sarılmış, uyuyordu.
Babası yine masada, bozuk para sayıyordu.

— “Baba, artık gerek yok, sınav parasını ödedim,” dedi.
Yusuf başını kaldırdı, gözleri doluydu.
— “Biliyorum oğlum. Ama eğer kazanırsan, yol parası lazım.”
— “Baba, yeter artık, dinlenmelisin.”
— “Sen diplomanı alınca dinleneceğim.”

Gülümsedi, ama yüzü solgundu.

Günler sonra sonuçlar açıklandı.
Emir koşarak eve geldi, elinde mektup.
— “Anne, kazandım! Kazandım!”

Zeynep ellerini yüzüne kapattı, ağladı.
— “Biliyordum başaracağını, yavrum!”

Yusuf topallayarak içeri girdi.
— “Gerçek mi bu? Allah’ım, başardın!”

Ama Emir o an fark etti:
Babası daha zayıf görünüyordu.
Annesinin yüzü solgundu.

O gece su içmek için kalktığında, onların fısıltılarını duydu.
— “Artık açlığa dayanamıyorum,” dedi Yusuf.
— “Biraz daha sabret, Emir gidince toparlarız,” dedi Zeynep.

Emir camın önünde dondu kaldı.
Dolabı açtı: hiçbir şey yoktu. Ne ekmek, ne süt, ne pirinç…

O an anladı.
Sabah erkenden kalktı, telefonunu sattı.
Markete gidip et, ekmek, meyve aldı.
Eve geldiğinde anne babası şaşkındı.
— “Oğlum, bunlar ne?”
— “Kahvaltı hazırlıyorum.”

Yusuf itiraz etmeye çalıştı:
— “Oğlum, bu parayı biz…”
— “Yeter baba!” diye bağırdı Emir, gözleri yaşlı. “Sizi hep cimri sandım, oysa siz benim için aç kalmışsınız!”

Zeynep ağladı, elleriyle ağzını kapattı.
Yusuf sarıldı oğluna.
— “Oğlum… Şimdi anlamasan da olur. Anne-baba sevgisi böyle bir şeydir. Karşılık beklemez.”

Emir gözleri dolu dolu baktı.
— “Söz verin bana, bir daha asla aç kalmayacaksınız.”

O gece sofrada kahkaha vardı.
Lüks yoktu ama onur vardı.
Ve sevginin sıcaklığı, tüm açlığı doyurdu.

Yıllar sonra Emir mezun oldu, birincilikle.
Konuşmasında şöyle dedi:
— “Annemle babam bana servet vermedi. Ama bana açlığı verdiler… mücadele etme açlığını. Gerçek sevgiyi, sessiz fedakârlıkla öğrettiler.”

Salon ayakta alkışladı.
Ve kalabalığın arasında Zeynep ile Yusuf sarılmış, ağlayarak gülümsüyordu.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News