Doktor, temizlikçiye âşık oldu ve herkes gülerken onu eşi yaptı

Doktor, temizlikçiye âşık oldu ve herkes gülerken onu eşi yaptı

İstanbul Özel Gülhane Hastanesi, tıbbi mükemmelliğiyle, tanınmış doktorlarıyla ve beyaz mermer koridorlarıyla biliniyordu. Her sabah, Doktor Kemal Yalçın, kusursuz beyaz önlüğü ve boynunda asılı stetoskopuyla hastaneye girerdi. Gençti, parlak bir zekâya sahipti ve hemşireler arasında en gözde bekar olarak tanınırdı.

Ama kimse, onun kalbinin bir gün kimsenin fark etmediği birine ait olacağını tahmin edemezdi: gri temizlik üniformasıyla koridorları süpüren bir temizlik işçisine.

Onun adı Zeynep’ti.

Zeynep, Mardin’in küçük bir köyünden İstanbul’a gelmişti. Zorlu bir hayattan kaçıyor, yılların yorgunluğu ellerine, sabunlu sularla çatlamış derisine işlemişti. Yine de gülümsemesi, tüm bu sertliğe inat, yumuşak bir umut taşırdı. Her gece, hastane sessizliğe gömüldüğünde, Zeynep koridorları gezer, yalnız kalmamak için eski türküler mırıldanırdı.

Bir gece, Kemal geç saate kadar dosyalarla uğraşırken, ameliyathane 3’ün zeminini sessizce temizleyen Zeynep’i fark etti. Hareketleri dikkatli, saygılıydı.
“İyi geceler,” dedi Kemal, sessizliği bozarak.
Zeynep başını kaldırdı, şaşırmıştı. Kimse genelde onunla konuşmazdı.
“İyi geceler, doktor bey. Rahatsız ettim mi?”
“Hayır, tam tersi. Çalışmanız gerçekten takdire değer.”

O kısa konuşma, her gece tekrarlanmaya başladı. Bazen birlikte otomat kahvesi içerlerdi. Bazen sadece sessizliği paylaşırdı. Ve rutin, alışkanlığa; alışkanlık da bağlılığa dönüştü.

Ancak söylentiler yayıldı. Hemşireler fısıldaşıyor, doktorlar dinlenme odasında alay ediyordu.
“Doktor Yalçın bir temizlikçiyle mi birlikteymiş?” diye gülüyorlardı. “Yazık vallahi!”
Kemal duyuyordu ama sessiz kalıyordu. Yalnızca Zeynep’in gözlerini düşünüyordu — ne hayranlık ne korku vardı o bakışlarda, sadece saf bir sevgi.

Bir gün, toplantı sırasında kibirli bir doktor şaka yaptı:
“Ee Kemal, paspas ve kova kraliçen nasıl?”
Gülüşmeler yükseldi. Kemal ayağa kalktı ve sakin bir sesle,
“Sevgilim burada çoğunuzdan daha fazla onura sahip,” dedi.
Ve odada bir sessizlik oldu — her şeyden daha güçlü bir sessizlik.

Kemal ve Zeynep’in aşkı, sabah yürüyüşlerinde, çay bahçesi sohbetlerinde büyüdü. Zeynep hâlâ çekingen hissediyordu; toplumun yargısından korkuyordu. Ama Kemal elini tutup şöyle dedi:
“Ne derlerse desinler umurumda değil. Eğer aşkın bir sınıfı olsaydı, ben seninkini seçerdim.”
Zeynep ağlayarak güldü.

Bir gün, hastanenin kafeteryasında, herkesin önünde diz çöktü:
“Zeynep, benimle evlenir misin?”
Sesi titredi ama yanıt açıktı: “Evet, Kemal, elbette evet.”

Düğün küçük ama içtendi. Doktorlardan sadece yaşlı bir hemşire geldi; geri kalanlar uzaktan baktı. Yıllar geçti. Kemal, ihtiyaç sahipleri için bir klinik açtı. Zeynep, hem temizlik hem idareyle ilgilendi. Gerçek mutluluklarını orada buldular.

Bir akşam, kliniği kapatırken Zeynep gülümsedi:
“Bizimle dalga geçtikleri zamanı hatırlıyor musun?”
Kemal onun elini tuttu:
“Evet, ama şimdi bak bize. Hepsine rağmen kazandık.”

Ve o an, temizlik kovasıyla neşter arasında saklı, saf aşkın mucizesi parladı — unvanları, statüleri tanımayan, sadece birbirini tanıyan iki ruhun hikayesi.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News