Eski sevgilim beni trend yapmak istedi… ama paylaştığı video aslında onun beni aldattığını ortaya çıkardı
Bir salı öğleden sonrasıydı; telefonuma bir bildirim geldi: birisi adımı herkese açık bir gönderide etiketlemişti. Kalbim anında sıkıştı. Kimin olduğunu tahmin edebiliyordum ama kendime “belki başka bir şeydir” demek istedim. Ancak uygulamayı açar açmaz anladım: eski sevgilim Aslı, bir video paylaşmıştı. Videoda benim ona ihanet ettiğimi, kişisel bilgilerini kullandığımı, güvenini kırdığımı söylüyordu. En kötüsü de takipçilerine “paylaşın, yorum yapın, bu yaptığının bedelini ödesin” diyordu.
Utanç, öfke ve kafa karışıklığıyla dolup taştım. Ortak arkadaşlarımızın, ailemin, iş yerindekilerin bunu göreceğini düşündüm. Ne düşüneceklerdi? Ama asıl düşündüğüm şey şuydu: neden yapıyor bunu? Neden bu kadar agresif, bu kadar aleni, bu kadar geri dönülmez bir şey? Tartışmalarımızı hatırladım: Aslı, ilişkimizin yürümeyeceğini, ona yeterince ilgi göstermediğimi söylüyordu. Kabul ettim, dalgındım; iş, telefon, kişisel hedeflerim derken bazen uzak kalmıştım. Ama her zaman onu sevdiğimi, bunun uğruna savaşmaya değer olduğunu söyledim.
İlişkimiz başladığında her şey kusursuz görünüyordu. Aslı’yla Kadıköy’de küçük bir kafede tanışmıştım. Hayallerinden, seyahat etmekten, birlikte maceralara atılmaktan bahsederken gülüyordu. Gülüşüne, enerjisine, içtenliğine âşık oldum. Ama onun da güvensizlikleri vardı: insanların onu yeterince takdir etmediğini düşünürdü, geçmişte hayal kırıklıkları yaşamıştı. Benden “onu kurtaran adam” olmamı bekledi belki de. Oysa ben öyle görmüyordum: güçlü, bağımsız bir kadındı, sadece destek olmak istedim. Fakat sonunda yanılmış olabilirim. Her şeyi düzeltebileceğimi sandım. İşime, hedeflerime fazla odaklandım, önemli konuşmalarımız sessizliklere ve cevapsız mesajlara dönüştü.
Sinyaller belliydi: arkadaşlarımı, rutinimi, hatta telefonumu sorgulamaya başladı. Başta bunu normal sandım — âşık olan insan kırılgandır. Ama bu kırılganlık yerini kontrole bıraktı. Sessiz kaldım, kavga çıkmasın diye. Ta ki bir gece, o iş arkadaşım Elif’e attığım masum bir “Nasılsın?” mesajını bulana kadar. Onun gözünde bu “Nasılsın?” demek “Onunla birlikte misin?” demekti. Kelimeler, suçlamalar, gözyaşları havada uçuştu. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Bitkindim, ama o “her şey yolunda” dedi. Yolunda değildi.
Aylar geçti, “Seni mutlu edeceğim” sözleri “Beni mutlu etmiyorsun”a dönüştü. Onarmaya çalıştım: hafta sonu kaçamağı önerdim, çift terapisine gidelim dedim, açık konuşalım dedim. “Neden? Artık ilgimi kaybettim” dedi. O cümle beni ikiye böldü. Ama yine de denedim, çünkü onu seviyordum, birlikte daha iyi olacağımıza inanıyordum. Sonra bir gün ayrıldık. Sessizce. Ne bağırış ne kapı çarpması. Sadece evin kapısında bir “bu yürümüyor”. Kısa bir sarılma, birkaç damla gözyaşı. Ve gitti.
Haftalarca ondan haber alamadım. Kendimi toparlamaya çalıştım; hatalarımı düşündüm, kaybettiklerimi, daha iyi ne yapabileceğimi. İşe, spora, arkadaşlarıma döndüm. Yaralarım yavaş yavaş kabuk bağladı. Tam “artık iyiyim” derken, bam: o gönderi.
Silmeyi düşündüm, şikayet etmeyi, görmezden gelmeyi. Hiçbiri huzur vermedi. Videoyu açtım. Aslı sakince — bu daha da sinir bozucuydu — benim onu aldattığımı, hakkında kötü konuştuğumu, gizli paylaşımlar yaptığımı söylüyordu. İnsanlara “benim aldatıldığım hikayelerini” paylaşmalarını istiyordu. Yorumlar: “Ne kadar aşağılık”, “Hak etmiş”, “Kanıt nerede?”… Kendimi savunmasız hissettim.
Ama sonra bir şey fark ettim: videoda küçük bir parça vardı, o farkında olmadan eklemişti. Benim “Bu tartışmalar bitmiyor, dürüst konuşmayacaksak bitirelim” dediğim bir ses kaydı. Sonra başka bir kesitte, telefonu ekran kaydı alırken görüldü: bir sohbet penceresi, kullanıcı adı “Emre”. Kimdi bu Emre? O an hikâyenin sadece benden değil, daha karanlık bir şeyden ibaret olduğunu anladım.
Ve internetin tepkisi şaşırtıcıydı. Başta herkes onu destekledi — sonuçta biri “aldatıldım” diyorsa inanılır. Ama sonra internet dedektifleri işe koyuldu. Aslı’nın kendi paylaşımlarında “Emre”ye attığı mesajlar, fotoğraflar, ses kayıtları ortaya çıktı. “İtiraf” diye sunduğu ses kaydı kesilmişti, bağlam dışıydı. Aynı hafta “Emre”yle bir otelde olduğu, onun ona çiçek gönderdiği ortaya çıktı. En viral an ise: videoyu düzenlerken yanlışlıkla ön kamerayı açmış, arka planda “Canım, yarın gel” sesi duyulmuştu. Ekranda da “Emre”yle görüntülü konuştuğu görülüyordu — o ise yatağın içinde, çarşafın altında.
Bu küçük teknoloji hatası — yanlışlıkla kamerayı açması — her şeyi değiştirdi. Geri kalanı çorap söküğü gibi geldi: troller, ekran görüntüleri, memler. Ama aynı zamanda arkadaşlarım, onun gerçek yüzünü bilenler, bizim ilişkimizin gerçeğini paylaşmaya başladı: beni, kendi yaptıklarıyla suçluyordu. Ben “işteyim” derken o bir partideydi. Ben “terapiye gidelim” derken o “ne gerek var” diyordu. Ben yakınlaşmak isterken o uzaklaşıyordu.
Sonunda hikâye değişti. Artık ben “aldatan” değil, “iftiraya uğrayan”dım. Memler “aldatan adam”dan “aldatanı ifşa eden”e döndü. Video artık onun lehine değil, aleyhine delildi. Viral olmak istedi, ama kendi ihanetini ifşa etti.
Bu süreçte çok şey öğrendim. Birincisi: dijital çağda hikâyeni anlatmak yetmez — diğer tarafın da elinde silahlar var. İkincisi: gerçek er ya da geç ortaya çıkar. Üçüncüsü: iftiraya uğramak acı verici, ama gerçeğin seni temize çıkarması tarifsiz bir rahatlama.
Bazı geceler “Bırakayım, neden uğraşıyorum?” diye düşündüm. Ama arkadaşlarım “Susma” dedi. “Gerçeği paylaş.” Ve ben korkarak, titreyerek kanıtlarımı toplamaya başladım. Bir gazeteci arkadaşım olayı inceledi: “Bu sadece sizin hikâyeniz değil,” dedi. “Sosyal medyanın nasıl birini kahraman ya da suçluya çevirebildiğinin örneği.” Bana dedi ki: “Anlat ama nefretle değil, sakinlikle.”
O yüzden bu hikâyeyi yazdım. Blogda paylaştım, Instagram’da, X’te. İnsanların yargılaması için değil, düşünmesi için. Çünkü dijital dünya iki ucu keskin bir bıçak. Güven, mahremiyet, ilişki… hepsi ortada.
Aslı ve ben artık konuşmuyoruz. Başta birkaç mesaj attı: “Bunu bana neden yapıyorsun?” Ben de “Elimden geleni yaptım. Şimdi sadece huzur istiyorum” dedim. Ve sustuk. En ilginci, bu sessizliğin özgürleştirici olmasıydı. Çünkü artık bir savaş kazandığım için değil, yükten kurtulduğum için huzurluydum. Videolar, yorumlar, memler geçti ama iç huzurum kaldı: aldatmadım, yalan söylemedim, kendimi savundum.
Eğer benzer bir şey yaşıyorsan, sadece biri daha çok bağırıyor diye suçlu olduğunu sanma. Gerçekleri topla. Anlat. Herkes inanmayabilir ama bazıları inanır. Ve en önemlisi: başkasının utancıyla değil, kendi onurunla kazan.
Bu benim tanıklığım: alenen suçlandım, sorgulandım, kırıldım. Ama sonunda gerçek, sakinlik ve kanıt beni savundu. Dijital savaş uzun sürdü ama bugün nefret duymadan anlatabiliyorum. Çünkü öğrendim: bazen en yüksek sesli olan değil, sadece ilk konuşandır.
Okuduğun için teşekkür ederim. Belki hikâyem sana yardım eder. Ya da sadece hatırlatır: beğenilerin ve paylaşımların dünyasında en insani şey dürüstlük ve tutarlılıktır.