Gidenlerin Anılarıyla Büyüyen Bir Bahçe

Gidenlerin Anılarıyla Büyüyen Bir Bahçe

Yeşil tepelerle çevrili, sessiz bir vadinin derinliklerinde çok özel bir bahçe vardı. Bu, sıradan bir bahçe değildi: patikaları, başka hiçbir yerde görülmeyen çiçeklerle dolu tarhların arasından kıvrılıyordu. En olağanüstü olan şeyse şuydu: bu çiçekler yalnızca, artık aramızda olmayan birini sevgiyle anımsayan biri olduğunda açıyordu. Her yaprak, her sap, her tomurcuk geçmişin bir fısıltısını, hatırlanmakla yeniden can bulan bir anıyı taşıyordu.

Bahçenin sahibi, adını neredeyse herkesin bildiği bir kadındı: Elif Hanım. Bu yeri anneannesinden miras almıştı. Ölüm döşeğinde anneannesi ona şöyle demişti: “Bu bahçeye iyi bak, çünkü burası hem bu dünya ile öte dünya arasında bir köprüdür, hem yaşayanlarla gidenlerin buluştuğu bir yer.” Elif Hanım da öyle yaptı: sevgiyle budadı, saygıyla suladı, çiçeklerle fısıldayarak konuştu. Fakat zaman geçti; şehir gürültüsü, yoğun tempo ve yeni yaşadığı bir kaybın acısı onu bahçeden uzaklaştırdı. Bazı çiçekler solmaya, bazıları da açmayı unutur gibi uyumaya başladı. Bahçe, melankolik bir sessizliğe büründü.

Bir sonbahar akşamı, rüzgâr kuru yapraklar taşırken ve altın ışık ağaçların arasından süzülürken, yorgun yüzlü ince bir adam bahçenin kapısında belirdi. Aslında içeri girmeyi düşünmüyordu, ama bir şey onu içeri çağırdı. Adı Kemal’di. Yakındaki bir parkta bulduğu solmuş küçük bir demeti taşıyordu. Gözleri boş çiçekliklerin üzerinde dolaştı ve içinde garip bir his doğdu — bahçe onu çağırıyor gibiydi. Çocukken annesiyle oturduğu ahşap banka yaklaştı. Annesi artık hayatta değildi. Orada, bir gül kökünün dibinde, annesini hatırladı: onun utangaç gülümseyişini, yabani çiçekleri toplarkenki ellerini, ona zarifçe otları ayıklamayı öğrettiği günleri. İsmini fısıldadı: “Anne…” O an, gülün dalında küçücük bir tomurcuk açtı: mor renkli, kelebek kanadı kadar narin. Kemal gülümsedi, bir damla gözyaşı süzüldü.
“Teşekkür ederim,” dedi usulca, “her şey için, anne.”

O tomurcuk tam bir çiçeğe dönüştü. Bahçenin sessiz koruyucusu olan Elif, birinin izinsiz girdiğini fark edince balkona çıktı. Çiçeği görünce kalbi titredi — bahçenin biriyle yeniden bağ kurduğunu anladı. İçinde bir kıvılcım yandı.

O günden sonra Kemal sık sık geldi. Annesinin hikâyelerini, eski fotoğraflarını, unutulmuş ses kayıtlarını getirdi. Her ziyarette yeni bir çiçek açtı: kimisi leylak, kimisi beyaz, kimisi narin. Zamanla başkaları da bahçeyi duydu. Bir isimle, bir anıyla, bir kalp atışıyla geldiler. Elif onları nazik bir tebessümle karşıladı, bahçenin kökenini anlattı: bu yerin, anneannesi ile toprak arasında yapılan eski bir antlaşmadan doğduğunu, çiçeklerin aslında minnetin görünür hâli olduğunu söyledi.

Bir gün, Selin adında genç bir kadın tereddütle içeri girdi. Elinde, anneannesinin yazdığı hikâyeler ve şiirlerle dolu bir defter vardı. Anneannesinin adı Gül Hanım’dı ve küçük bir sahil kasabasında öğretmendi. Selin yıllardır onu sessizce özlemiş ama kelimelerini kimseyle paylaşmamıştı. Defteri bir banka bırakarak, “Anlatayım sana anneanne… her ne kadar artık burada olmasan da,” dedi. Rüzgâr durdu. Uyuyan ortancaların etrafında pembe tomurcuklar belirdi. Selin hem gülümsedi hem ağladı. Bahçe onun duygusuyla titredi.

Zamanla bir hatıra ağı örüldü — geri dönen sesler, göğe yükselen çiçekler. Elif bu anıların bekçisi oldu; eski bir deftere hatırlanan her ismi yazdı, her çiçeğin nasıl açtığını kaydetti. Ziyaretçiler, hiç gönderilmemiş mektuplar ya da suskunluklarını getirdiler. Her biri bu yerde teselli buldu — yaşayanlarla gidenlerin arasındaki mesafenin yumuşadığı o özel bahçede.

Ama bahçenin sınavları da vardı. Uzun süren bir kuraklık yeni filizleri tehdit etti. Şehrin gürültüsü huzuru bozmaya başladı. Kimileri, bu özel çiçeklerin, biri onları hatırlamadan yaşayamayacağına inandı. O zaman Elif bir buluşma düzenledi: akşamüstü, eski bir meşenin altında, herkesin hikâyelerini paylaşacağı bir toplantı yaptı. Masalarda çaylar, tatlılar… İnsanlar sevdiklerini anlattı, güldü, ağladı. Her isim söylendiğinde çiçekler aynı anda açtı. O an, bir anma değil, bir birlikti.

Zamanla bahçe, sadece yasın değil, yaşamın da kutlandığı bir yer oldu. İnsanların bıraktığı izlerin, toprağa karışan sevgilerin sessiz tanığı hâline geldi. Her ziyaretçi, eksikliğin ağırlığıyla geldi ama bir umutla, bir filizle, bir ışıkla döndü. Çünkü o bahçede, çiçekler sadece doğmazdı; birini hatırladığında yeniden açardı.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News