Herkes Partide Yoksul Kadınla Alay Etti — Milyarder Fısıldadı: “De Ki Ben Kocanım”

Herkes Partide Yoksul Kadınla Alay Etti — Milyarder Fısıldadı: “De Ki Ben Kocanım”

İstanbul’un Ekim akşamlarından biri, hafif çisel yağan yağmur ve neon ışıkların sokak lambaları arasında dans ettiği bir saatte başladı her şey. Sis ağır olmasa da, şehrin ışıkları puslu gökyüzünü bir örtü gibi kaplıyordu. Kadıköy Çarşısı’ndan alınmış ucuz siyah elbisesiyle otobüs camından dışarı bakan Zeynep Özkan, elleri uğultulu bir titremeyle elbisesindeki kırışıklıkları düzeltti. 150 TL’lik bu elbise onun için büyük yatırımdı; çünkü asgari maaşıyla ancak birkaç ay idare edebilirdi.

Altın Holding’in yıldönümü partisine yanlışlıkla gelmişti. Gelen davetiyenin sahibinin adı Zeynep Özkan’dı ama o, doğru Zeynep olmayabilirdi. Belki de bir karışıklık vardı. Ama oda arkadaşı Ayşe onu ikna etmişti: “Kaybedecek neyin var ki? En azından böyle bir lüks partiyi görebilirsin.”

Kapıda, beyaz mermerle kaplı giriş, kristal avizelerin görkemli süzülmeleri, resepsiyon masasındaki altın varaklı süslemeler… Hepsi Zeynep’in bütçesini aşan detaylardı. Kapıcı onu tepeden tırnağa süzdü, davetiyesine baktı ve küçük bir gülümsemeyle girişe izin verdi. Kalabalık alabildiğine soğuk ve mesafeliydi; konuşmalar uçuk fiyatlarla yapılmış tatillerden, sanat koleksiyonlarından, gayrimenkul yatırımlarından ibaretti.

Bir kadın, kırmızı elbiseli sarışın, yanına gelip yüzüne kesin olmayan bir alayla fısıldadı: “Sanırım davetiyenin sahibini karıştırdın.” Gözleri herkesin görebileceği kadar açıktı: alay, küçümseme, kayıtsızlık. Zeynep yalnızca “Davetim var,” diyebildi zorla; sarışın kadının yüzündeki ifade, bir tiyatroda sahneye konmuş yanlış rol gibi sabitti.

Kahkahalar yükseldi; insanlar telefonlarını çıkarıp fotoğraf çekti. Zeynep’ın kalbi göğsünde sıkıştı. “Sen açıkça başka birisin,” dedi bir kadın; “Senin yerin burası değil.” Zeynep sadece alçalan bakışlara gömülmek istedi. Gözlerinden kaçan yaşlarla değil, yalnızca gururunun parçalarıyla gerisin geriye dönmeyi düşündü.

Tam çıkmak üzereydi; “Ne bekliyorsun?!” diye bağıran bir ses duyuldu. Tüm salon sessizliğe büründü. Zeynep donakalmıştı. Bar tezgâhının yanında, gözleri derin bir mavilik taşıyan bir adam, dik bir duruşla yaklaşmıştı. Lacivert takım elbiseyi kusursuz taşıyordu; sesiyse odamıza dolan sıcak bir melodi gibi.

Adam elini nazikçe tuttu, yüzünü kulağına yaklaştırdı. O kadar sessiz fısıldadı ki sadece Zeynep duyabildi: “De ki ben kocanım.” Bir anda dünyanın akışı durdu. Zeynep ne hissettiğini anlamaya çalışırken bir şeyler kırıldı; değil dünyası, kendinden beklediği sınırlar.

Kaan Korkmaz — adı kimsenin diline değmeyen, Forbes Türkiye’de dev şirketiyle adı geçen milyarder. Zeynep, şakanın ne zaman biteceğini düşündü ilk anda; ama adamın sesi ciddiydi, bakışları doluydu. “Ben hayatımın en değerli hazinesiyim seninle,” dedi sade ama kesin.

Selin adlı sarışın kadın yüzündeki rengi kaybetti. Şok, alay yerini sessizliğe bıraktı. Kaan, Zeynep’e kolunu uzattı: “Gel, sevgilim.” Ve kalabalığın denizi onlar için ayrıldı. Terasın havuz kenarına çıktılar; ay ışığı suda kırılıyor, İstanbul’un serin akşam havası Yasemin kokusuyla ağırlaşmıştı.

Zeynep ona nasıl yapabildiğini sordu: “Ben senin yerinde olmuştum,” dedi Kaan. “Kartal’da bir yetimhanede büyüdüm. İlk takım elbisemi iş görüşmesine gittiğimde çaldım, yakalandım, dövüldüm… Sıfırdan başladım.” Zeynep, gözlerindeki hüzün ve gururu karışık bir şekilde fark etti: bu adam servetiyle olduğu kadar yalnızlığıyla da büyükmüş.

Teklifini yaptı: Bir hafta boyunca “karın” ol, bu lüks hayatını yaşa, sonra karar ver. 100.000 TL ya da başka bir şey değil; ya böyle devam edeceğiz ya da sen kendi yoluna döneceksin. Şart yok, tarih yok, sadece birlikte geçecek bir hafta var ortada.

Teras, villa, öyle bir sabah ki sabahın ışığı ipek perdelerden süzülürken Zeynep kendini tanıdık olmayan bir yatakta, tanıdık olmayan bir dünyada buldu. Stil eğitmeni Pınar, yürüyüşü, masadaki duruşu, konuşma tarzı… Her şey baştan kuruldu. Ama en önemlisi, Zeynep kendini başkası gibi değil, kendi gibi hissetmeyi öğretiyordu.

Burcu Yılmaz adlı eski nişanlı, medya dünyasından gelen bir gölgeydi; güzel, tehlikeli, komplolarla dolu. Ama Kaan’ın elinde elleriyle değil, bilgisiyle hazırladığı bir tuzakla karşılaştı Burcu. Belgeler ortaya çıktı, yolsuzluklar, ilişki skandalları… Burcu’nun etkisi kırıldı; Kaan ve Zeynep birlikteliği büyüdü.

Bir hafta lüks içinde geçti; sonunda Zeynep seçtiğini söyledi: kendi yolu. Ama Kaan ona sadece para ya da rol teklif etmiyordu; sadece birlikte gerçek bir hayat… Sahte evlilik değil, samimiyet. Ve Zeynep bunu seçti.

Yıllar sonra Etiler’deki villa bahçesinde, sade bir törenle evlendiler. Zeynep hala kozmetik mağazasında çalışıyor, ama şimdi yetimhaneler için çalışan bir vakıfta danışman oldu; Kaan’ın yanında hem sevgi hem değerle kurulu bir yaşamı seçti. Her akşam birbirlerine bakarken, utancın doğduğu o gecenin aslında hayatlarının en beklenmeyen, en gerçek başlangıcı olduğunu biliyorlardı.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News