Karısının, bir katilden kaçmak için kör numarası yaptığını keşfetti.

Karısının, bir katilden kaçmak için kör numarası yaptığını keşfetti.

Sabahın ilk ışıkları panjurların aralıklarından süzülüp, İstanbul’un Kadıköy semtindeki küçük dairenin duvarlarını kehribar rengine boyuyordu. Murat yavaşça doğruldu, elini yatağın diğer tarafına uzattı. Boştu.
Bu da artık şaşırtıcı değildi. Son zamanlarda Elif genellikle çok erken kalkıyordu; uykusuzluk sabah olmadan onu alt ediyordu, derdi hep. Yaklaşık bir yıl önceki o kazadan beri hayatları sessizliğe bürünmüştü.
Elif, Moda Caddesi’nin köşesinde bir araç çarpması sonucu görme yetisini kaybetmişti. En azından Murat öyle sanıyordu.
Doktor, optik sinirinde oluşan hasarın geri dönüşsüz olduğunu söylemişti. Murat ise bu yeni karanlığı sorgulamadan kabullenmişti. Ama haftalardır bir şeyler ters gidiyordu.
Küçük ayrıntılar.
Murat bardağı masanın kenarına bıraktığında Elif’in refleksle onu kenara itmesi gibi.
Ya da televizyon kapalıyken bile ekranın yansımasına gözlerini dikmesi gibi.
Bir defasında da istemsizce “Şu ışığı kapat, başım ağrıyor.” demesi gibi.

Murat onu seviyordu. En azından öyle sanıyordu. Ama sevmek, anlamak demekti… ve artık hiç anlamıyordu.
O sabah onu takip etmeye karar verdi.

Elif, “Görme engelliler rehabilitasyon merkezine gidiyorum.” demişti. Kadıköy’deki gri bir binaydı orası. Beyaz bastonuyla, koyu renk gözlükleriyle ve prova edilmiş o yavaş adımlarla çıktı evden.
Murat beş dakika bekledi; elinde ceket, kalbinde suçlulukla karışık bir korku.
Onu uzaktan takip etti. Şehir yavaş yavaş uyanıyordu. Elif’in adımları neredeyse kusursuzdu, ama köşe dönüşlerindeki doğallık… fazlasıyla akıcıydı.

Rehabilitasyon merkezine gitmedi.
Sokağın köşesindeki bir kafeye girdi, sade kahveyle kruvasan sipariş etti.
Ve bunu doğrudan garsona bakarak yaptı.

Murat’ın göğsü sıkıştı.
Gerçeklik gözlerinin önünde çatlamıştı sanki.
Bekledi. İzledi.
Elif pencere kenarına oturdu, çantasından dokunmatik ekranlı küçük bir telefon çıkardı, mesajlar yazmaya başladı. Sessiz, tereddütsüz.
Telefon masanın üzerinde titrediğinde ona baktı. Sesin geldiği yöne dönmedi; doğrudan baktı.

Murat ne yapacağını bilemedi: bağırmalı mıydı, kaçmalı mıydı, ağlamalı mıydı?
Dünya sessizlik içinde üzerine çöktü.

O gece Elif hiçbir şey olmamış gibi eve döndü.
Parfümünün kokusu havayı doldurduğunda Murat’ın yanına yaklaştı.
“Her şey yolunda mı, hayatım?” dedi, o tatlı sesiyle.
Murat başını salladı, sahte bir gülümsemeyle.
Ama içinde bir şey yanmaya başlamıştı: artık şüphe bir fısıltı değil, bir kükremeydi.

Sonraki günlerde Murat onu dikkatle izledi.
Evdeyken mobilyalara çarpıyormuş gibi yapıyor, bastonla duvarları yokluyordu.
Ama yalnız kaldığında adımları kararlı, emin ve sessizdi.

Bir akşam, yüzleşmeye karar verdi.
Ama önce telefonunu kontrol etti. Güven eksikliğinden değil — kendini öyle ikna etti —, sadece ihtiyaçtan.
Ve gördüğü şey kanını dondurdu.

Bilinmeyen bir numarayla onlarca mesaj.
Korkudan, kaçıştan, “ondan” bahsediyordu.
“Artık saklanamayacağım.”
“Murat öğrenmemeli.”
“Beni bulursa öldürür.”

Kimdi “o”?
Elif kimden bu kadar korkuyordu?

Aynı gece, onu yine takip etti.
Elif Taksim’den bir taksiye bindi, Balat’ta eski bir binanın önünde indi. Hızla içeri girdi, etrafa bakınarak.
Murat birkaç dakika bekledi, sonra peşinden çıktı.

Onu neredeyse boş bir dairede, solgun yüzlü bir adamla konuşurken buldu.
Elif’in sesi titriyordu:
“Artık böyle devam edemem, Selim. O şüpheleniyor.”
“Rahat ol Elif,” dedi adam, “yaşadığını asla bilmemeli.”

Murat’ın ayaklarının altındaki zemin kaydı.
“Yaşadığını bilmemeli” mi? Ne demekti bu?

Kapıya vurdu. İkisi de dondu kaldı.
Elif, gözlüğü, bastonu, maskesi olmadan döndü:
“Murat…” diye fısıldadı. “Gelmemeliydin.”

Sonrasında olanlar, şaşkınlık ve çaresizlik arasında bir konuşmaydı.
Elif her şeyi anlattı.
O kaza hiçbir zaman kaza değildi. Bir cinayet girişimiydi.
Selim, bir zamanlar polis müfettişiydi; Elif’in ölümünü sahte göstermek ve onu kaçırmak için yardım etmişti.
Elif’in eski patronu — güçlü bir iş insanı — kara para aklama ve yolsuzluk nedeniyle Elif tarafından ihbar edilmişti.

Murat donakaldı.
Her şey yerine oturdu.
Korkusu, sessizliği, adres değişiklikleri, “rehabilitasyon” bahanesiyle yaptığı gizli yolculuklar…
Hepsi hayatta kalmak içindi.
Hem kendi, hem Murat’ı korumak için.

Ama oyunu sona yaklaşıyordu.
Çünkü birisi daha onu bulmuştu.

Üç gece sonra, Balat’taki daire alev aldı.
Selim içeride öldü.
Elif ortadan kayboldu.
Murat saatlerce sorgulandı, ama verecek cevabı yoktu.

Haftalar sonra, kimliği belirsiz bir mektup aldı. İçinde mavi mürekkeple yazılmış tek bir cümle vardı:
“Affet beni. Karanlık bir kez beni kurtardı. Belki yine kurtarır.”

O günden beri, metroda koyu gözlüklü bir kadın gördüğünde kalbi bir an duruyor.
Çünkü hiçbir zaman emin olamıyor:
Gerçekten o mu?
Yoksa hayaleti mi?

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News