Kendini öldürmek isteyen bir kızı kurtaran taksici ve hayata yeniden inandıran gece
Saat sabahın üçünü gösteriyordu.
Orta yaşlı bir taksici olan Murat, yorgun yüzü ve yılların emeğiyle çatlamış elleriyle, Bağdat Caddesi’nin köşesinde eski arabasını park etti.
O gece yağmur, sarılmasız bir pazarın hüznüyle yağıyordu.
Birden, pahalı bir palto giymiş genç bir kadını fark etti.
Köprünün kenarında duruyordu.
Topuklu ayakkabıları titriyordu — soğuktan değil, karardan.
— Hanımefendi, iyi misiniz? — diye seslendi camdan.
Kadın cevap vermedi. Sadece boşluğa baktı. Sanki orada huzur varmış gibi.
Murat düşünmeden taksiden indi.
— Ne yaşadığını bilmiyorum ama inan bana, hiçbir insan onlar için ölmemeli — dedi kararlı bir sesle.
Kadın başını hafifçe çevirdi. Gözleri kırmızıydı. Kirpiğinden bir damla sarktı.
— Ne bileceksin? Her şeyi kaybetmenin ne demek olduğunu bilmiyorsun.
Murat acı bir kahkaha attı.
— Yanılıyorsun. Her şeyi kaybetmenin, hatta kendini kaybetmenin ne olduğunu çok iyi bilirim.
Kadın ona ilk kez baktı.
— Sen kimsin ki bunu söylüyorsun?
— Sadece bir taksiciyim — dedi omuz silkerek — ama hâlâ yaşamaya değer bir hayat olduğuna inanıyorum, kimse inanmasa bile.
O gece, planlanmamış bir yolculuk başladı — iki hayatın yönünü değiştirecek bir yolculuk.
Arabada sessizlik, cama vuran yağmur kadar yoğundu.
Kadının adı Elif’ti. Güçlü bir işadamının kızıydı.
Babası yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanmış, sosyal medyada Elif’i “hırsızın kızı”, “kirli paranın prensesi” diye damgalamışlardı.
Arkadaşları uzaklaşmış, nişanlısı onu engellemişti. Dünya, bir zamanlar alkışladığı ellerle onu şimdi taşlıyordu.
Murat direksiyona bakarken adaletsizliğin kokusunu tanıdı.
Yirmi yıl aynı şirkette çalışmış, içerideki bir hırsızlığı örtbas etmeyi reddettiği için kovulmuştu.
O günden sonra geceleri çalışır olmuştu — sarhoşları ve yalnızlıkları taşımak için.
— Peki şimdi ne yapacaksın? — diye sordu Murat.
— Bilmiyorum — dedi Elif, camdaki buğulu yansımasına bakarak. — Artık hiçbir şeyim yok.
— Yaşayacak bir hayatın var — dedi Murat. — Bu bile birçok insanın sahip olamadığı bir şey.
Elif acı acı güldü.
— Hayat karnımı doyurmuyor.
— Hayır ama yaşatıyor. Bazen acıtıyor, ama yine de yaşamaya değer.
Günler geçti. Elif, yine Murat’ın taksisini çağırmaya başladı.
Taşınmak için değil, sadece o eski, gürültülü arabada huzur bulduğu için.
Murat onu dinliyordu — yargılamadan.
Ona hemşirelik okuyan kızından bahsediyordu.
Ve hâlâ insanlara inandığını…
Bir gün, Kadıköy’den geçerken, Elif’in elinde bir dosya gördü.
— Nedir o?
— Bir fikir — dedi gülümseyerek. — Benim gibi hisseden kızlar için küçük bir kadın dayanışma merkezi açmak istiyorum.
— Cesur bir fikir bu.
— Cesur olduğumdan değil. Bir gece, bana hâlâ yaşamaya değer olduğumu söyleyen bir adam sayesinde yapıyorum.
Ama hayat, her zamanki gibi, onları yine sınadı.
Sahte bir haber yayıldı:
“Yolsuzluk zanlısının kızı, kara para aklamak için yardım merkezi kurdu.”
Bağışlar kesildi, Elif içeri kapandı.
Bunu duyan Murat, doğrudan evine gitti.
— Randevusuz giriş yasak — dedi güvenlik.
— O zaman söyle, taksici geldi — dedi sakin bir sesle.
Elif onu görünce ağlamaya başladı.
— Denedim Murat, yemin ederim denedim… Ama insanlar değişmiyor. Hâlâ beni zengin bir çöpmüşüm gibi görüyorlar.
Murat onun ellerini tuttu.
— O zaman yanlış olduklarını kanıtla. Sözlerle değil, yaptıklarınla.
Haftalar sonra merkez yeniden açıldı.
Bağışsız, süssüz, sadece insan eliyle.
Murat kızları sokaklardan topladı, yemek getirdi, kötü şakalar yaptı.
Elif temizlik yaptı, mektuplar yazdı, utanmadan, korkmadan.
Ve basın, yavaş yavaş değişti:
“Unutulanlar arasında amacını bulan mirasçı.”
Bir gazeteci Murat’a yaklaştı:
— Onun özel şoförü müsünüz?
— Hayır — dedi gülümseyerek. — Onun ilk mutlu müşterisiyim.
Aylar sonra merkez, kahkahalarla doldu.
Elif, Murat’a bir anahtar verdi.
— Yeni araba. Bağışlarla aldık. Senin hakkın.
— Arabaya ihtiyacım yok — dedi Murat. — Sadece inancını kaybetmediğini bilmem yeter.
Elif onu sıkıca sarıldı.
— O gece beni kurtardığın için teşekkür ederim.
— Hayır Elif. Aslında sen beni kurtardın. Ben sadece direksiyondaydım.
O gece, Murat şehrin ışıkları altında araba sürerken düşündü:
Bazen en kırık hayatlar, birbirini tamamlamak için kesişir.
Ve gerçek kahramanlar, ne takım elbise giyer ne de unvan taşır —
Sadece yorgun bir kalp… ve durmayı seçen bir irade.