Kocasının Zoruyla Yüzünü Saklayan Kadın…

Kocasının Zoruyla Yüzünü Saklayan Kadın…

Ella ipek eşarbın düğümünü titreyen parmaklarıyla sıktı. Kumaş yanağını kaşındırıyordu ama bu acıya çoktan alışmıştı. Arkasında, banliyödeki evlerinin kapı eşiğinde Wallace duruyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, sanki mahkûmun zincirini kontrol eden bir gardiyan gibi gözleriyle onu süzüyordu.

“Senin yüzünü benden başka kimse görmeyecek,” dedi. Sesindeki soğukkanlılık bir vaizden çıkan kutsal ayet gibi ağırdı. “Anladın mı?”

Ella başını eğdi. “Evet, Wallace. Özür dilerim. Daha hızlı bağlamalıydım.”

“İyi kız.” Elini saçlarının üzerinden usulca geçirdi. Şefkat gibi görünen bu dokunuşun ardında hiçbir sevgi yoktu. Sadece sahiplenmenin soğuk hükmü vardı.

O gece şehre, ışıkların parladığı restorana gittiler. Ella, maskesinin ardında boğulmuş bir şekilde yürürken içinden geçirdi: başka bir hayatta bu sokaklarda kahkahalarla, özgürce yürüyebilirdi. Ama şimdi dudaklarını kapatan eşarp onun suskunluk zinciriydi.

Restoranda gözler onlara çevrildi. Kadınlardan biri fısıldadı:
“Dudak dolgusu mu yanlış gitmiş? Yoksa bir hastalık mı?”

Wallace kolunu sertçe beline doladı. “Umursama,” diye hırladı. “Onlar güzelliğin ne olduğunu bilmez. Sen bensin. Yeter ki bana ait ol.”

Ella maskesinin ardında gülümsedi. “Tabii ki, Wallace.”

Ama ruhundaki çatlak her gün biraz daha büyüyordu.


Sabah olduğunda mutfakta koşturan yine oydu. Wallace’ın kahvaltısı eksiksiz olmalıydı: yumurtalar tam kıvamında, ekmek sıcak ama yanmamış, pastırma çıtır ama fazla sert değil…
Tabak önüne konunca Wallace’ın kaşları çatıldı. “Ben yumurtaları rafadan istemiştim. Bu karışık olmuş.”

Kalbi sızladı. “Hemen tekrar yaparım.”

“Yapmalısın da. Ve sakın kendininkini yeme.” Gözlerini onun bedeninde gezdirdi. Dudaklarının kenarı alaycı kıvrıldı. “Şişmanlıyorsun. Senin porsiyonunu ben yiyeceğim.”

Ella gözlerini yere indirdi. “Peki, Wallace.”

Ama o sabah başka bir emir daha geldi. Wallace gömleğini iliklerken dedi ki:
“Sana iş ayarladım. Benim ofiste görüşmen var.”

Ella’nın gözleri irkildi. “İş mi? Ama sen hep—”

“Evet, evde kalmanı istemiştim. Ama artık daha çok paraya ihtiyacım var. Çalışacaksın. Ama maskeni çıkarma. Senin yüzünü başka erkek göremez. Anladın mı?”

“Evet, Wallace.” Sesi boğazında düğümlendi.


İlk iş günü başka bir dünyaya adım atmak gibiydi. İnsanlar ona gülümsüyor, nezaketle selam veriyordu. Bazıları merakla maskeye bakıyordu.

Patronu sıcak bir tokalaşmayla karşıladı. “Wallace sizi tavsiye etti. Ona güveniyorsam size de güvenirim. Hoş geldiniz.”

Ella zoraki gülümsedi. “Teşekkür ederim. Elimden geleni yapacağım.”

Ama en dikkat çekici olanlar meslektaşları Skyler ve Blake’ti. İkisi de keskin dilli ama ilginç şekilde çekiciydi.
“Maske kız,” diye takıldı Blake. “Altında ne var? Veba yaraları mı, yoksa burunsuz musun?”

Ella sahte bir kahkaha attı. “Tıbbi sebepler. Çıkaramam.”

Skyler başını yana eğdi. “Ya da bel

Ella’nın kalbi duracak gibi oldu. O kelime… Güzel. En son ne zaman duymuştu?


Bir akşam Skyler onu dışarı davet etti. Wallace’ın öfkesinden korktu ama içindeki özlem ağır bastı.
“Sadece bir gece,” dedi Skyler. “Haberi bile olmaz.”

Ve o gece, Ella kendini Skyler’ın elbisesiyle, maskesini çantasının dibine saklamış halde bir kulüpte buldu. Müzik, ışık, kahkahalar… İnsanlar ona bakıyordu. İlk kez görünmez değildi.

“Çok güzelsin,” dedi Blake, önceki alayını unutarak.

Ella kızardı. “Unutmuşum… görülmenin nasıl bir his olduğunu.”

Ama mutluluğu kısa sürdü. Telefonu titredi. Wallace’ın adı ekranda parlıyordu. On cevapsız arama. Yirmi. Kalbi taş gibi dibe battı.

O gece eve döndüğünde öfke fırtına gibiydi. Wallace kollarından tuttu, gözleri alev saçıyordu.
“Bana yalan mı söylüyorsun? Nerede kaldın?”

Ella’nın gözlerinden yaşlar aktı. “Sadece… normal hissetmek istedim. Kendim olmak istedim.”

“Sen benim dediğim şeysin!” diye kükredi. “Kadınların sebebi olmaz. İtaati olur.”

O gece yatağa başını koyduğunda içinden fısıldadı: Ben sadece onun malı değilim.


Ertesi gün işte Skyler’a açıldı.
“O benim yüzümü kimsenin görmemesini istiyor. Benim ona ait olduğumu söylüyor.”

Skyler’ın gözleri karardı. “Bu sevgi değil, Ella. Bu hapishane.”

“Onu seviyorum,” dedi Ella çaresizce. “Ya da öyle sanıyorum. Belki kurallarına uyarsam—”

“Hayır.” Skyler’ın sesi sertti. “Böyle adamlar değişmez. Seni kırar, yok eder.”

Ella ilk kez o ihtimali düşündü: Ya gerçekten haklıysa?


Ve kopma anı geldi.

Wallace bir gün iş yerine fırtına gibi daldı. Gözleri onu buldu—maskesizdi.

“Ella!” diye kükredi. “Ne yapıyorsun? Maskeni tak!”

Ofis sessizliğe gömüldü.

Ella ağır adımlarla ayağa kalktı. Kalbi çarpıyordu ama sesi sakindi: “Hayır, Wallace.”

O an hava kesildi. İnsanlar dondu kaldı.

Wallace’ın yüzü kıpkırmızı oldu. “Ne dedin sen?”

“Hayır dedim.” Ellerinin titremesine rağmen gözlerini kaçırmadı. “Ben senin malın değilim. Ben senin gölgen değilim. Ben Ella Benson’um. Ve özgürüm.”

Wallace öfkeyle üzerine yürüdü ama Skyler ve Blake araya girdi. “Bir daha dokunursan pişman olursun,” dedi Skyler dişlerini sıkarak.

Güvenlik geldi, Wallace’ı küfürler savurarak dışarı çıkardı.

Ella sandalyesine yığıldı. Tüm bedeni titriyordu. Ama yıllardır ilk kez… nefes alabiliyordu.


Haftalar sonra boşanma kâğıtları geldi. Wallace direndi, yalvardı, kavga etti ama sonunda hayatından duman gibi kayboldu.

Ella yeni dairesinde aynanın karşısına geçti. Artık ne eşarp vardı ne maske. Sadece kendisi.

Yansımasına baktı. Kusurlarıyla, çıplak, kırılgan… ve güzel.

İlk kez gülümsedi.

Ve fısıldadı:
“Bir daha asla saklanmayacağım.”

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News