oksulları aşağılayan avukat… ta ki kendi oğlu adaletsizlikle yüzleşene kadar

oksulları aşağılayan avukat… ta ki kendi oğlu adaletsizlikle yüzleşene kadar

File phương tiện tạo bằng meta.ai

Selim Kara’nın ofisi her zaman güç kokardı: cilalı ahşap, pahalı viski ve İsviçre saatlerinin metalik sesi, başarısının her saniyesini ölçer gibiydi.
O, İstanbul’un en tanınmış avukatıydı — hâkimlerin çekindiği, iş insanlarının hayran olduğu biri.
Hiç utanmadan söylerdi:
— Kaybeden davalarla uğraşmam. Yoksullar da her zaman kaybeder.

Çalışanları gergin bir şekilde gülerdi. Kimse ona karşı çıkmaya cesaret edemezdi.
Sadece Emine, temizlik görevlisi dul bir kadın, her defasında hüzünle bakardı. Oğlu Deniz, devlet üniversitesinde bursla hukuk okuyordu.
Bazen Selim ofisten çıkınca, Emine masayı silerken Deniz o masada oturmayı hayal ederdi.

Ama Selim başkalarının hayallerine inanmazdı.
— Soyadı olmayan yetenek, işe yaramaz — derdi sık sık.

Bir gece, eşiyle lüks bir restoranda yemek yerken telefonu çaldı.
Sekreterinin titrek sesi geldi:
— Beyefendi… oğlunuz Murat… tutuklandı.

Dünya durdu.
— Tutuklandı mı? Neden?
— Bir benzin istasyonunda saldırı ve soygun suçlamasıyla.

Selim inanamazcasına güldü.
— Hata olmalı. Oğlum öyle insanlarla takılmaz.

Ama karakola gittiğinde, imkânsız olanı gördü: oğlu kelepçeliydi, bakışları boştu.
— Baba, ben hiçbir şey yapmadım! Yemin ederim!

Selim polise döndü.
— Hemen hâkimle konuşmak istiyorum.
Polis başını salladı.
— Deliller var, beyim. Kamera kaydı, tanık… Her şey oğlunuza işaret ediyor.

Selim bağlantılarını aradı, ama ilk kez hiç kimse cevap vermedi. Hafta sonuydu. Güçlüler yatlarındaydı.
Ve o… yalnızdı.

Meslektaşlarını aradı, ama hepsi reddetti.
— Çok riskli Selim. Bulaşamayız.

Günler sonra Murat hâkimin karşısına çıktı.
Atanan avukat genç bir adamdı.
— Günaydın, Selim Bey — dedi sakin bir sesle — Ben Deniz Yıldız, oğlunuzun avukatıyım.

Selim’in yıllar önce annesini temizlik yaparken gördüğü o çocuktu.
Adını bile hatırlamıyordu.

— Sen mi? — diye mırıldandı Selim — Sen mi savunacaksın oğlumu?
— Evet. Ücretsiz yapacağım. Sizin için değil… onun için.

Duruşma başladı. Dışarıda gazeteciler, içeride fısıltılar.
Tanık, benzin istasyonu çalışanı, Murat’ı gördüğünü iddia etti.
Kameralar, bulanık olsa da, benzer bir montu gösteriyordu.
Her şey kayıp gibiydi.

Ta ki Deniz orijinal videoyu incelemek isteyene kadar.
Saatler sonra, ekrana büyütülmüş bir görüntü yansıttı.
— Sayın hâkim, şu detaya dikkat edin.
Saldırganın bileğinde bir dövme vardı.
Murat’ın yoktu.

Salonda uğultu yayıldı.
Hâkim sessizlik istedi.
Deniz derin bir nefes aldı.
— Ayrıca, tezgâhta bulunan parmak izi Murat Kara’ya ait değil.

İstanbul’un en güçlü avukatı gözlerini kapadı.
İlk kez bir avukat olarak değil… bir baba olarak.

Karar açıklandı: “Beraat.”

Murat koşarak babasına sarıldı.
Selim gözyaşlarıyla Deniz’e döndü.
— Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Deniz sakin bir sesle cevap verdi:
— Önce yoksullara “kaybeden” demeyi bırakın.

O gece Selim şoförünü gönderip yağmur altında yürüdü.
Daha önce yardım etmeyi reddettiği bir sığınağın önünden geçti.
İçeri girdi, sırılsıklam.
— Hizmetlerimi ücretsiz sunmak istiyorum, dedi.

O günden sonra ofisin tabelası değişti.
Artık “Kara & Ortakları” değil,
“Herkes İçin Adalet Vakfı” yazıyordu.

Zenginler onu artık alkışlamıyordu.
Ama ilk kez hayatında, Selim kendini onurlu hissetti.

Pazartesi sabahı Emine geldiğinde, onu mütevazı ailelere kahve servis ederken buldu.
Selim başını kaldırdı, gülümsedi:
— Emine… birkaç fincan daha getirir misin? Bugün çok kişi gelecek.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News