Sevgilim, kendi cüzdanımı çaldığı için tutuklandı: Özgür bir ruh sandığım adam, meğer aşk vaatleriyle para isteyen bir ustaymış
Soğuk bir Mart sabahıydı, her şey o gün değişti. Ben, 28 yaşında, İstanbul’da yaşayan Elif Kaya, duşun altına girerken sevgilim Murat Demir’in son doğum gününü düşünüyordum. O gece mumları yakmış, kulağıma sözler fısıldamış ve o “şair ruhlu bohem adam” gülümsemesiyle bana hediyesini vermişti: Neruda’nın şiir kitabı, küçük ay şeklinde bir kolye ve birlikte dünyayı gezeceğimiz sözü. “Birlikte dünyayı göreceğiz,” demişti gözlerimin içine bakarak. Ben de kendimi o hayale kaptırmıştım: Onun “yavaşça sevme” tarzına, zincirsiz, bağsız yaşamına. Onun özel biri olduğuna inanmıştım.
Doğum günü günü Murat gitarını omzuna asarak eve geldi, kendi yazdığı bir şarkıyı çaldı, sarıldı ve sonunda bana bir zarf uzattı. İçinde Lizbon’a bir hafta sonu bileti vardı. Gözlerim doldu. “İşte aradığım adam bu,” diye düşündüm: yaratıcı, spontane, biraz deli ama sevgi dolu. O an ona söz verdim; çalışacak, para biriktirecek, bu gezinin daha büyük bir serüvenin başlangıcı olacağına inanacaktım.
İzleyen aylarda ilişkimiz kahvelerde, yürüyüşlerde, gülüşlerde, evdeki film gecelerinde ve onun özenle serpiştirdiği detaylarda büyüdü: sebepsiz çiçekler, gece yarısı yazılmış şarkılar, sevgi dolu mesajlar. Mutluydum, ama para konusu açıldığında hep konuyu değiştiriyordu. “Yeni bir projeye başlıyorum, biraz yatırım lazım… sonra öderim,” diyordu elimi tutarak. Ona güveniyordum.
Bir sabah uyandığımda cüzdanımın —içinde kimliğim, kredi kartım ve aylarca ek mesaiyle biriktirdiğim param olan— o çekmecede olmadığını fark ettim. Önce başka yere koyduğumu sandım, sonra her yeri aradım, ama sadece boş çantamın askıdaki yerini buldum. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Kartımı hemen iptal ettim ve son harcamalara baktım: Lizbon’da pahalı bir kafe, bir teknoloji mağazasında kulaklıklar, bir otel rezervasyonu. Kafam karıştı. Bu harcamalar bizim gittiğimiz tarihte değildi, ben o hafta İstanbul’daydım. Biri kartımı kullanıyordu. Üstelik harcama, Murat’ın “yaratıcı arkadaşlarından” birine ait bir dükkândaydı.
Murat’ı yüzleştirmeye karar verdim. Eve geldiğinde “Cüzdanımı gördün mü?” diye sordum. Gitarı elinden düştü, suratı bembeyaz oldu. “Yok… kaybettiğini sanmıştım,” dedi. Kart ekstrelerini gösterdim: “Ya bu harcamalar?” O an gözlerini kaçırdı ve fısıldadı: “Paraya ihtiyacım vardı… ama geri verecektim.” Sessiz kaldım. Aklımdan birlikte geçirdiğimiz tüm anlar film şeridi gibi geçti: Çiçekler, şarkılar, sözler… her şey bir tiyatro muydu?
Günlerce öfke, üzüntü ve şaşkınlık içinde kaldım. “Özgür ruhuna” ve “aşk vaatlerine” inanmıştım, oysa sadece bir oyunun parçasıymışım. O, benim güvenimi, paramı ve sevgimi kendi borçları için kullanmıştı.
Bir sabah kapı çaldı. Polis gelmişti. İki memur, Murat’ın kredi kartı hırsızlığı ve dolandırıcılıktan tutuklandığını söyledi. Kulaklarıma inanamadım. Gözaltında onu uzaktan gördüm —gitarı kenarda, elleri kelepçeli. İnancım paramparça olmuştu. Utandım, kızdım ama aynı zamanda hafifledim: Yalan sona ermişti.
Polise her şeyi anlattım: banka dökümleri, WhatsApp konuşmaları, “Söz veriyorum geri vereceğim” mesajı… Hepsini verdim. Soruşturma hızla ilerledi.
O süreçte kendimi yeniden tanıdım. Murat’ı fazla idealize ettiğimi fark ettim. “Sanatçı romantizmi”ne inanmak istemiştim ama gerçek aşk borç istemezdi. Ekonomik bağımsızlığın özsaygının bir parçası olduğunu öğrendim.
Aylar sonra mahkeme bitti. Murat birkaç ay hapis cezası aldı ve çaldığı parayı geri ödemek zorunda kaldı. Ben taşındım, terapiye başladım, yeniden güvenmeyi öğrendim. Artık emeğimi, paramı ve kararlarımı daha çok önemsiyorum. En önemlisi, kendimi sevmeyi öğrendim. Artık içinde gizli faturalar olan çiçekleri ya da şartlı şiirleri beklemiyorum.
Bir gün biriyle tanıştım —dürüst, sakin bir adam. Beni yemeğe davet etti, sadece sohbet etmek istedi. Ne gitar, ne sözler… sadece samimi bir gülümseme: “Yeniden görüşmek ister misin?” Ben de “Evet,” dedim. İçimde huzur, güven ve öğrenilmiş bir bilgelik vardı.
Hikayem böyle bitti. Acı mıydı? Evet. Ama aynı zamanda aydınlatıcıydı. İhanetten güç doğdu. Kayıptan özgürlük doğdu. Şimdi aynaya baktığımda kendimi tam görüyorum: borçsuz, gizli vaatler olmadan. Cüzdanım da, güvenim de artık riskte değil —sadece huzurum, değerim ve gerçeğim var.
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım hikayem, hem uyarı hem ilham olur: Güzel sözler her zaman gerçek aşk anlamına gelmez. Sev, sevil… ama asla cüzdanını, onurunu ya da özgürlüğünü teminat yapma.