Soğuk Kasım Gecesinde Ormanda

Soğuk Kasım Gecesinde Ormanda

Birkaç yıl önce, ekim ayının başında, işten iki haftalık izin almıştım. Şehirden uzakta, tepelere gizlenmiş bir Airbnb kulübesi kiraladım. Uzaktalığı hoşuma gidiyordu; birkaç gün boyunca doğayla baş başa kalmak, soğuk sonbahar havasında yürüyüş yapmak ve kamp yapmak istiyordum.

Şehirden iki saatlik bir yolculuktan sonra kulübeye vardım. Etrafta başka ev, başka ışık yoktu. Her yanı orman kuşatmıştı. Kulübenin içi eski tarz, ahşap kokulu ve loştu. Normalde pek sevmediğim bir atmosferdi ama tatil için değişiklik iyiydi. Günler huzurla geçti. Gündüzleri verandada soğuk havayı soluyor, geceleri şömine başında kitap okuyordum.

Beşinci gün, kamp malzemelerimi sırtlandım. Kulübeden doğrudan bağlanan bir patika vardı, başka patikaları aramaya gerek yoktu. Saatlerce yürüdüm. Güneş alçalmış, sonbahar rüzgârı dalları titretiyordu. Patikadan ayrılıp bir açıklık buldum; çadırımı oraya kurmaya karar verdim.

Gece çabuk çöktü. Kalın kazak ve montumu giyip ateş yaktım. Basit bir yemek hazırladım. Ormanın içindeki tek ışık, ateşimin turuncu parıltısıydı. Gökyüzü kurşuni, ay puslu ve solgundu.

O sırada, gözüm bir harekete ilişti. Ağaçların arasında, hiçbir ışık olmadan yürüyen bir siluet. Elinde fener yoktu, patikayı da takip etmiyordu. Gölgelerin içinde kayboldu. Kalbim hızlandı. Bu kadar uzak bir yerde bir yabancının olması, hele böyle karanlıkta yürümesi mümkün müydü?

Yerimde oturup yarım saat bekledim. Tekrar görünmedi. Ateşi söndürüp uyumaya hazırlanıyordum ki bu kez sol taraftan ayak sesleri duydum. Ormanın loşluğu, görüşümü kısıtlıyordu. Sesler giderek yaklaştı, neredeyse çadırın yanına kadar geldiler, sonra hafifçe yön değiştirip karanlığa karıştılar. Bir an bile durmadılar.

Bu rastlantı olamazdı. İçimde derin bir his, “Bir şey ters gidiyor,” diyordu. Fenerimi çıkarıp çadırı topladım. Çantamı sırtlanıp patikaya geri döndüm.

Ormanın sessizliği artık huzur değil, uğultulu bir tehdit gibi hissediliyordu. Adımlarımı hızlandırdım. Dalların arasından geçen rüzgâr bile kulağımda bir fısıltıya benziyordu. Dört saatlik yürüyüşün ardından kulübeye ulaştım. Yorgunluktan koltuğa düşer düşmez uyumuşum.

Gece yarısı, tuhaf bir gıcırtıyla uyandım. Ahşap duvarın ardında bir şey sürtünüyor gibiydi. Gözlerim karanlığa alışırken pencereyi gördüm: Yavaşça, sessizce yukarı itiliyordu. Bir çift gözle karşılaştım. Karanlıktan fırlamış gibi, adamın bakışları doğrudan bana kilitlenmişti. Ayağa kalktığım anda pencereyi bıraktı ve karanlığa koştu.

Koşarak pencereye gittim ama orman çoktan onu yutmuştu. Arkada hiçbir iz, hiçbir ses yoktu. Yalnızca soğuk gece ve uğursuz bir boşluk. Hızla eşyalarımı topladım ve kulübeyi terk ettim. Yakındaki kasabada bir otel bulup geceyi orada geçirdim.

O adam kimdi? Neden peşimden gelmişti? Cevapları asla öğrenemedim. Bildiğim tek şey, o sonbahar gecesinin gölgeleri hâlâ zihnimde dolaşıyor.

Kamp hâlâ benim için bir tutku, ama artık sadece resmi alanlarda kalıyorum. Çünkü insan bazen doğanın değil, gölgelerin arasındaki insanların ne kadar tehlikeli olabileceğini unutuyor. Orman sessizdir, ama her sessizlik güven demek değildir.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News