Süpermarkette Her Gün Sadece Bir Yumurta Alan Yaşlı Adam — Ve Kasiyeri Ağlatan Sebep
Süpermarket sabah yedide açılıyordu, ama saat altı buçukta Elif çoktan oradaydı: lacivert üniformasını giymiş, saçlarını sıkıca toplamış, yüzünde hâlâ uykunun izleri vardı. Üç yıldır orada çalışıyordu; işini çok sevmese de, küçük şeylerden keyif almayı öğrenmişti: yeni pişmiş ekmeğin kokusu, mahallenin aceleyle edilen selamları, havadan sudan ya da futboldan yapılan sıradan sohbetler.
Her gün, neredeyse aynı saatte, yaşlı bir adam otomatik kapıdan içeri girerdi. Yavaş yürürdü, hafif topallardı, ve her zaman dirsekleri aşınmış kahverengi ceketini giyerdi. Ne sepet alırdı ne de araba. Doğrudan yumurta reyonuna gider, kutuyu dikkatle açar, sadece bir tane seçerdi. Sonra Elif’in çalıştığı kasaya gelir, tarif edilemez bir şefkatle gülümser ve tam parasını öderdi — sadece birkaç kuruş.
— Günaydın Bay Kemal, — derdi Elif her defasında.
— Günaydın kızım, — diye yanıt verirdi o, titrek ama neşeli sesiyle.
Ve böyle geçerdi her gün. Sadece bir yumurta.
Başta Elif bunu mahallenin tuhaf müşterilerinden biri olarak görmüştü. Kimi kuruşları tek tek sayar, kimi yirmi kuruş indirim için tartışır, kimi mandalinayı almadan önce tatmak isterdi. Ama zamanla o yaşlı adamın görüntüsü Elif’in aklında yer etti — cevapsız küçük bir soru gibi.
“Neden sadece bir yumurta?”
Kasım’ın yağmurlu bir sabahında, şemsiyeler girişte damlarken Elif merakına yenik düştü. Bay Kemal ödeme yaparken sordu:
— Affedersiniz… Neden daha fazla yumurta almıyorsunuz? Bütün haftaya yeterdi.
Adam bir an durdu, tatlı ama hüzünlü bir ifadeyle baktı.
— Bir tane yeter kızım. Günde bir… tam bana lazım olan bu.
Elif gülümsedi, ama bu cevap onu düşündürdü. Sonraki günlerde dikkatini daha çok ona verdi. Bazen gizlice onu izlerdi; yaşlı adamın yumurtayı küçük kâğıt torbasına nasıl özenle yerleştirdiğini, sanki kırılgan bir hazineymiş gibi taşıdığını.
Haftalar geçti. Aralık geldi; ışıklar, ilahiler, aile alışverişleriyle dolu bir dönemdi. Ama Bay Kemal değişmedi: yine yalnız geliyordu, aynı yavaş adımlarla, ve sadece bir yumurta alıyordu.
Bir cumartesi, Elif mesaisinden çıkarken adamı caminin önündeki bankta otururken gördü. Bir an tereddüt etti, sonra yaklaştı.
— Oturmamın sakıncası yoksa?
— Olur mu kızım, buyur, — dedi gülümseyerek.
Soğuktan, fiyatlardan, kısalan günlerden konuştular. Elif yavaşça cesaret buldu.
— Yalnız mı yaşıyorsunuz?
— Birkaç yıldır, evet. Önceden eşimle yaşardık ama… — derin bir nefes aldı — o benden önce gitti.
Sessizlik uzadı. Elif’in boğazı düğümlendi.
— Başınız sağ olsun.
— Sağ ol kızım. Ama her gün süpermarkete gitmeye devam ediyorum. Bu… rutini ve hafızayı canlı tutmanın bir yolu.
O cümle Elif’in aklında yankılandı: “Hafızayı canlı tutmak.”
Birkaç gün sonra, hem meraktan hem şefkatten, Elif işten sonra onu gizlice takip etti. Bay Kemal yavaşça yürüyerek kırmızı tuğlalı eski bir binaya girdi. Üçüncü kata çıktı, dairesine girdi. Elif birkaç dakika bekledi, sonra dayanamayarak kapıyı çaldı.
Adam biraz gecikerek açtı. Şaşırmış gibiydi ama rahatsız değildi.
— İyi misiniz Bay Kemal?
— Evet kızım… İçeri gelmek ister misin?
Ev sade ama tertemizdi. Mutfak masasında gülümseyen bir kadının çerçeveli fotoğrafı duruyordu — gri saçlı, ışıl ışıl gözlü. Fotoğrafın önünde küçük bir tabakta haşlanmış bir yumurta vardı.
Elif donup kaldı.
— Onun en sevdiği kahvaltıydı, — dedi adam. — Gittiğinden beri her gün bir tane pişiriyorum. Yemiyorum. Sadece… onun için bırakıyorum.
Sessizlik odayı doldurdu. Elif’in gözleri doldu.
— Onu çok sevmişsiniz.
— Hâlâ seviyorum. Ve her gün ona yumurtasını getirirken, sanki hâlâ burada, birlikte kahvaltı yapıyoruz gibi.
O gece Elif uyuyamadı. Aşkı, yalnızlığı, ve bazen bin kelimeden fazla şey anlatan küçük hareketleri düşündü. Ertesi sabah süpermarkete el yapımı boyalı yumurtalarla dolu küçük bir sepet getirdi. Her birinin üstünde farklı bir desen vardı: çiçekler, kalpler, neşeli sözler.
Bay Kemal geldiğinde sepeti uzattı.
— Bu sizin için.
Adam duygulanarak baktı.
— Teşekkür ederim kızım… ama benim sadece birine ihtiyacım var.
— O zaman birini alın, — dedi Elif gülümseyerek. — Diğerlerini de paylaşın. Belki hafıza biraz daha çoğalır.
Adam hafifçe güldü. Elif onu ilk kez gerçekten gülümserken gördü.
Bir ay sonra, yaşlı adam artık gelmez oldu. Elif günlerce bekledi. Sonunda evine gitti. Kapı aralıktı, içerisi sessizdi. Masada, eşinin fotoğrafının yanında, mavi kalpli boyalı bir yumurta duruyordu. Yanında küçük bir not:
“Sevginin bitmediğini, sadece biçim değiştirdiğini hatırlattığın için teşekkür ederim.”
Elif ağladı. Ama bu defa üzüntüden değil, minnettarlıktan. Çünkü artık biliyordu: Bazen bir yumurta almak bile, en derin aşk ve hafıza hikayesini saklayabilir.