Ünlü model, soğuk bir iş adamıyla bir aşk sözleşmesi imzaladı. Evlilik duyurusu gününde, sahnede onun eski sevgilisini öldürdüğünü kanıtlayan bir video gösterdi.

Ünlü model, soğuk bir iş adamıyla bir aşk sözleşmesi imzaladı. Evlilik duyurusu gününde, sahnede onun eski sevgilisini öldürdüğünü kanıtlayan bir video gösterdi.

Defile podyumu, İstanbul’un Beşiktaş ilçesindeki görkemli Four Seasons Oteli’nin büyük salonunda ışıklar altında parlıyordu; tıpkı en şatafatlı törenlerdeki gibi. Konuklar fısıldaşıyor, fotoğrafçılar objektiflerini ayarlıyorlardı. Kapı açıldı ve o girdi: Selin Arman, ülkenin en tanınmış modeli. Kusursuz kesimli beyaz elbisesiyle yürüyordu; yüzünde sakin ama gizemli bir ifade. Podyumun ortasında onu bekleyen adamın yanına geldi: Emir Demirkan, Demirkan Holding’in soğukkanlı patronu. Takımlarıyla güven, kravatlarıyla mesafe yayıyordu. Kameralar yanıp söndü, flaşlar patladı; herkes bir evlilik duyurusunun eşiğinde olduklarını sanıyordu.

Oysa hikâye aylar önce başlamıştı. Yirmi sekiz yaşındaki Selin Arman, Demirkan Holding’in yeni kozmetik markasının yüzü olmak için özel bir sözleşme imzalamıştı. Ama ticari anlaşmanın yanında gümüş mürekkeple yazılmış başka bir belge daha vardı: “aşk sözleşmesi”. Basın, bu tuhaf detayla çalkalanmıştı. “Ünlü model, iş adamına mı âşık oldu?” dediler. O kabul etti, o imzaladı. Böylece ikisinin hayatı, kameralar önünde iç içe geçti.

Her şey kusursuz görünüyordu. Selin, sosyal medyada paylaştığı fotoğraflarda Cannes’da gün batımlarını, Bodrum’da deniz kıyısında kahvaltıları, Tokyo’da şık akşam yemeklerini gösteriyordu. Emir her zaman aynı ciddiyetle, gülümsemeden ama kusursuz görünüyordu. O, ışık; o, gölgeydi. Bu kontrast, dergiler için mükemmel bir manşetti. Herkes “ülkenin en zarif çifti” diyordu. Ta ki o güne kadar…

Büyük gün geldiğinde salon, beyaz orkide ve kristallerle donatılmıştı. Dünya basını oradaydı. Herkes düğün açıklamasını bekliyordu. Selin sahneye çıktı, elinde mikrofon vardı. Gözleri parlıyordu ama içinde bir titreme saklıydı. Yanında Emir duruyordu; yüzü her zamanki gibi soğuk ve anlaşılmazdı.

Selin konuşmaya başladı:
—“Hepiniz geldiğiniz için teşekkür ederim,” dedi. Sonra kısa bir sessizlik oldu. “Bugün bizim için özel bir gün… ama sadece bizim için değil. Gerçek için de.”

Salon buz kesildi. Emir kaşlarını hafifçe çattı. O anda dev ekranda bir video belirdi. Titreşen, gizlice çekilmiş bir görüntüydü. Loş bir odada, sırtı dönük bir kadına sessizce yaklaşan bir adam. Kadın, açıkça tanınabiliyordu: Lale Aksoy —Emir’in eski sevgilisi. Ardından bir itişme, bir çığlık, bir düşüş sesi… Kadın hareketsizdi. Kamera, adamın yüzünü yakaladı: Emir Demirkan. Sonra ambulanslar, doktorlar, ekranda bir yazı: “Lale Aksoy — cinayet sonucu hayatını kaybetti.”

Salon bir anda sessizliğe gömüldü. Emir başını eğdi. Selin devam etti:
—“Altı ay önce bu sözleşmeyi imzaladık. Ama bu bir başlangıç değildi, bir sondu. Çünkü ben gerçeği itiraf etmeyen bir adamla evlenemem. Emir, bugün burada, herkesin önünde… söyleyeceğin bir şey var mı?”

Emir sustu. Zaman uzadı. Sonra alçak bir sesle, “Hayır. Söyleyecek bir şeyim yok.” dedi.
Selin mikrofonu kapattı, dönüp sahnenin ortasına yürüdü. Önünde, kendi imzasını taşıyan mavi bir zarf duruyordu. Zarfı açtı, içindeki belgeyi çıkardı: “aşk sözleşmesi”. Sesi titremedi:
—“Bu sözleşme burada bitiyor. Biz de burada bitiyoruz.”

Flaşlar patladı. Emir bir adım geri çekildi. Bazı davetliler ayağa fırladı, bazıları telefonlarını kaldırdı. O ana kadar bir düğün sandıkları şey, bir suçun ortaya çıkışıydı. Selin devam etti:
—“Bu videoyu aylarca sakladım. Bugün burada, gerçeği gizlenmez kılmak için paylaşıyorum. Çünkü hiçbir güç, gerçeğin üstünü sonsuza kadar örtemez.”

O gece tüm gazetelerde aynı manşet vardı:

“Model, nişanlısının cinayetini canlı yayında ortaya çıkardı.”
“İş dünyasının devi tutuklandı.”
“Bir kadın, sessizliğini bozarak adaletin kapısını araladı.”

Selin için bu sadece bir basın gösterisi değildi. Bu, özgürlüğüydü. Aylarca korkuyla, baskıyla yaşamıştı. Artık sessizliği değil, gerçeği seçmişti.

Olaydan sonra Emir gözaltına alındı, hesapları donduruldu. Selin ise basından uzaklaştı, Beykoz’daki evine çekildi. Günlerini kitaplarla, sessizlikle ve annesiyle geçirdi. Babasını küçük yaşta kaybetmişti; annesi ona, “Güç, dürüstlük olmadan bir hapistir” demişti. Selin şimdi o sözün anlamını yaşamıştı.

Bir sabah Cihangir’deki küçük bir kafede eski bir çocukluk arkadaşıyla karşılaştı. “Televizyonda seni izledim,” dedi arkadaşı, “Yaptığın cesurcaydı.”
Selin gülümsedi: “Bu cesaret değildi,” dedi, “hayatta kalmaydı.”

Kısa süre sonra aile içi şiddet mağdurlarını destekleyen bir vakıfta gönüllü oldu, Demirkan Holding’den aldığı paranın büyük kısmını bağışladı. “Ben kahraman değilim,” diyordu, “sadece yeter dedim.”

Dava aylarca sürdü. Savcı video kaydını, tanıkları, kanıtları sundu. Emir’in avukatları görüntülerin sahte olduğunu iddia ettiler ama sonuç değişmedi.
Son duruşmada hâkim kararını açıkladı: Emir Demirkan müebbet hapis.

Gazeteciler Selin’e yaklaştı:
—“Adalet yerini buldu mu?”
Selin derin bir nefes aldı: “Adalet bana Lale’yi geri getirmiyor, ama ona onurunu geri veriyor.”

O gün otel salonunun ışıkları sönmüştü ama Selin’in içinde yeni bir ışık yanmıştı.
Bir belgesel çekmeye başladı: “Güç, Şöhret ve Sessizlik” — toplum önünde parlayan ama içinde yaralar taşıyan insanların hikâyeleri.
Bir söyleşide şöyle dedi:
—“Işıltı kalıcı değil. Kalıcı olan sadece gerçek ve onu söyleyecek cesaret.”

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News