Zengin bir adam bir dilenciyle yer değiştirdi
İstanbul sabahına arabaların uğultusu ve taze demlenmiş kahvenin kokusu karışıyordu. Nişantaşı’ndaki zarif bir apartmanın çatı katında, şehrin en etkili iş insanlarından biri olan Kemal Erdem, alışılagelmiş bir umursamazlıkla gün doğumunu izliyordu. Parası, gücü, mülkleri ve korku ile saygı üzerine kurulu kusursuz bir itibarı vardı. Ama o sabah, farkında olmadan, hayatı tüm servetinin bile düzeltemeyeceği bir şekilde değişmek üzereydi.
Birkaç sokak ötede, Balat’ın dar arka sokaklarında, sakalı uzamış ve gözleri yorgun Mehmet, nemli bir kartonun üzerinde uyanıyordu. Hayat ona cömert davranmamıştı: hatalarla dolu bir geçmiş, kaybolmuş bir aile ve her geçen gün onu biraz daha görmezden gelen bir şehir… Elinde sadece kırık bir saat kalmıştı — evden kovulmadan önce kızının ona verdiği son hediye.
Kader, o sabah bu iki adamın yollarını kesiştirmeye karar verdi.
Değişim
Kemal, önemli bir toplantıya giderken lüks arabasından Hazine ve Maliye Bakanlığı binasının önünde indi. Üzerinde İtalyan kesimi bir takım elbise, gözünde güneş gözlüğü ve etrafına yayılan o kendinden emin kibirli hava vardı. Tam o sırada, yakındaki bir çöp konteynerinde birkaç bozukluk arayan Mehmet, “kimliği gizli bir gönüllü bağışçı”yı bekleyen güvenlik görevlileri tarafından yanlışlıkla durduruldu. Telaş ve karmaşa içinde yapılan bu saçma karışıklık her şeyi değiştirecekti.
Birkaç dakika içinde yaşanan bir kaza, bir bayılma ve idari bir hata… her şeyi tersine çevirdi. Kemal ve Mehmet’in kimlikleri yer değiştirdi.
Kemal gözlerini açtığında, üstü eski bir battaniyeyle örtülü halde bir park bankında buldu kendini. Elinde ona ait olmayan bir kimlik kartı vardı. Mehmet ise beyaz bir odada, doktorların “cömert bağışı”ndan bahsettiği, hizmetçilerin saygıyla eğildiği bir ortamda gözlerini açtı.
Zengin dilenciye dönüştü
İlk günlerde Kemal bunun bir şaka olduğunu sandı. Kartlarını denedi, çalışmadı. Evine gitti, kapıdaki güvenlik onu tanımadı. Avukatları, çalışanları, ortakları… hiçbiri onu tanımıyordu. Belgeleri, sesi, yüzü… her şey onu “Mehmet Kara” olarak gösteriyordu — sabıka kaydı olan bir evsizi.
Gücü elinden alınmıştı ve ilk kez hiçbir şeyi kontrol edemiyordu.
Sokaklar, yıllarca küçümsediği yoksulların soğuk bakışlarıyla onu karşıladı. Köprü altlarında uyudu, bayat ekmeği diğer evsizlerle paylaştı, gençlerin sadece eğlence olsun diye attığı tokatların acısını hissetti.
Geceleri gökyüzüne bakarken çatı katındaki sessiz yalnızlığını ve pahalı saatlerini hatırladı. İlk kez, “görünmez” olmanın ne demek olduğunu anladı.
Dilenci zengine dönüştü
Bu sırada Mehmet anlamadığı bir hayatın içine düşmüştü. Ona “Erdem Bey” diyorlardı, saygıyla eğiliyorlardı, hatta kendi şirketinin anahtarlarını bile verdiler. Başta itiraf etmeyi düşündü, ama insanların ona nasıl baktığını görünce —saygıyla, hayranlıkla, korkuyla— sustu.
Yıllar sonra ilk kez sıcak yemek yiyor, temiz çarşaflarda uyuyor, kendi banyosuna sahip oluyordu. Ama vicdanı yavaş yavaş içini kemirmeye başladı. Aynadaki yansımasına her baktığında bir sahtekar görüyordu.
Haftalar geçtikçe “yeni gücünü” başkalarına yardım etmek için kullanmaya başladı: çalışanların maaşlarını artırdı, gelirinin bir kısmını aşevlerine bağışladı, şirket kültürünü tamamen değiştirdi. Medya ona “insancıl milyarder” adını taktı.
Ama Mehmet biliyordu, er ya da geç gerçek ortaya çıkacaktı.
Son karşılaşma
Kader, Aralık ayının soğuk bir akşamında onları yeniden bir araya getirdi. Kemal, sakallı ve yırtık kıyafetlerle bir restoranın önünde dileniyordu. Tam o sırada, hayır yemeğinden çıkan Mehmet takım elbisesiyle kapıdan çıktı. Göz göze geldiler.
—“Sen misin?” dedi Kemal kısık bir sesle.
Mehmet hemen tanıdı. Gerçek Kemal Erdem, sefaletin içinde.
—“Nasıl olduğunu bilmiyorum,” dedi sessizce, “ama şimdi anlıyorum… hayat ikimize de hak ettiğimizi verdi.”
Kemal’in gözleri doldu.
—“Her şeyi kaybetmek nasıl bir şey, bilemezsin.”
—“Biliyorum,” dedi Mehmet, sakin bir gülümsemeyle, “çünkü senin verdiğin hayatı anlamayı öğrendim.”
Mehmet bir zarf uzattı. İçinde Kemal’in servetinin bir kısmını evsizlere yardım fonuna devreden belgeler vardı. “Geri kalanı senin,” dedi.
Kemal sessiz kaldı. Zarfı, sonra da önündeki adamı izledi. O an anladı: bu dilenci, kendisinin yıllar önce kaybettiği insanlığı bulmuştu.
O gece Kemal yine aynı köprü altında yattı, ama bu kez huzurluydu. Mehmet ise ertesi sabah şirketten istifa edip ortadan kayboldu. Ardında sadece bir not bıraktı:
“Kimsenin yaşamak istemediği gibi yaşadığında, hayatın gerçek değerini öğrenirsin.”