Zengin Kız, Fakir Kıza “Pis” Dedi—Ama Gerçeği Öğrendiğinde Dünyası Başına Yıkıldı…

Zengin Kız, Fakir Kıza “Pis” Dedi—Ama Gerçeği Öğrendiğinde Dünyası Başına Yıkıldı…

Lena daha sırasına ulaşmadan ilk fısıltı sırtına saplandı.

“Tanrım, kokuyor.”

Birileri gösterişli bir şekilde öksürüp tiksintiyle bağırdı. Başka bir ses eklendi:
“Lazımlık gibi kokuyor.”

Lena kitaplarını daha da sıkı kavradı. Sözlerin kime gittiğini biliyordu—herkes her zaman ondan bahsediyordu. Ne kadar sessiz yürürse yürüsün, ne kadar köşelere çekilip görünmez olmaya çalışsa da, o koku ondan ayrılmıyordu. Bu onun suçu değildi. Elektriği, sıcak suyu, çamaşır sabunu olmayan karanlık bir evin kokusuydu bu. Ama lise açıklama yeri değildi; lise, köpek balıklarıyla dolu bir denizdi.

Ve Avery, o denizin kraliçe köpek balığıydı.

“Kim çöplüğü sınıfa soktu?” Avery’nin sesi salonu doldurdu. Sarışın, kusursuz, en yeni markalı kapüşonlusuyla parıldayan o kız, dudaklarında küçümseyici bir gülümsemeyle tüm sınıfı güldürdü.

Öğretmen sert çıktı: “Yeter, Avery. Bir kelime daha edersen ceza alırsın.”

Ama hasar çoktan verilmişti. Lena yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde sırasına çöktü.

Proje eşleri açıklandığında kader bir kez daha bıçağını çevirdi.

“Lena, sen Avery ile çalışacaksın,” dedi öğretmen.

Ön sıradan bir homurtu yükseldi. “Ne? Ben Kokarca ile çalışmam. Onun kokusu bana da bulaşır.”

“Bir hafta disiplin, Avery,” diye haykırdı öğretmen.

Avery gözlerini devirdi. “Değdi,” diye fısıldadı, Lena’ya zehirli bir bakış atarak.

Lena, masasına bakıyordu. Tek istediği görünmez olmaktı.

O gece ev sıcaktan kavruluyordu. Elektriksiz eski pervaneler cansız bir şekilde köşede duruyordu. Annesi, tezgâha restoran artığı bir kutu bırakırken gülümsemeye çalıştı.

“Üzgünüm yavrum. Saatlerdir dışarıda bekliyorlardı. Ama yiyecek bu.”

“Önemli değil, anne,” dedi Lena, ılıksı yiyecekten küçük bir lokma alırken.

Annesi saçlarını geriye itti. “Baban hâlâ ses vermedi. Ama bak, sadece sen ve ben varız. Çözeceğiz.”

Lena başını salladı. Boğazı düğümlüydü. Sadece temizlenmek, hedef olmaktan kurtulmak istiyordu. Ama su buz gibiydi, ev rutubet kokuyordu. Çamaşır odasının çöpünden bulduğu kurutma kâğıtlarını vücuduna sürerek kokuyu bastırmaya çalıştı. Ama yetmedi.

Ertesi gün okulda Avery burnunu kırıştırdı. “Demek kokunun sebebi bu. Kendini kurutma kâğıdıyla ovmuşsun? Acınası. Fakir parfümü, tam sana göre.”

Lena’nın yanakları alev alev oldu. Kahkahalar jilet gibiydi.

Öğretmen yine bağırdı: “Avery! Bir disiplin daha. Bu akşam.”

Ama Avery saçlarını savurup fısıldadı: “Hak ediyor.”

Birkaç gün sonra Lena’nın dünyası büsbütün yıkıldı. Annesi karanlık mutfakta gözyaşlarına boğuldu.

“Bebeğim… evden atılıyoruz. Özür dilerim. Her şeyi denedim.”

Ev sahibi ertesi gün gelecekti.

Lena annesine sarıldı, fısıldadı: “Sorun değil. Biz varız ya. Çözeceğiz.”

Ama kalbi ağırlaşıyordu. Nasıl?

Kapı beklenenden önce çaldı. Lena açtı—dondu kaldı.

Avery. Yanında da babası.

“Bekle… burası senin evin mi?” diye patladı Avery.

Adamın gözleri yumuşadı. “Cindy? Sen misin?” diye sordu. Lena’nın annesine bakıyordu. Yirmi yıl öncesinin tanışıklığı parladı. “Tony…”

O an maskeler düştü. Avery’nin gururu paramparça oldu; bakışları, dökülen duvar kâğıtlarına, boş buzdolabına, kanepeye serilmiş ince battaniyeye kaydı.

Lena yerin dibine girmek istedi. Ama annesi çoktan anlatmaya başlamıştı. Yarım kalmış bir evlilik. Terk eden bir baba. Diner’deki çifte vardiyalar. Hiç yetmeyen maaş.

Lena utançtan yanıyordu. Her kelime, sırrını gözler önüne seriyordu.

Ama Tony adım attı, sesi sıcak ve netti. “Cindy, çok çalışmışsın. Bunu hak etmiyorsun. Gelin bizimle kalın. İkiniz de. Ayağa kalkana kadar.”

“Hayır,” dedi annesi, başını sallayarak. “Bu çok fazla.”

“Hiçbir şey değil,” diye ısrar etti Tony. “Kendi odanız olacak. Sıcak su. Bir nefes alma fırsatı.”

“Baba—” diye itiraz etti Avery.

“Yeter, Avery.” Adamın sesi keskin ve emindi. “Bu doğru olan.”

Avery sus pus oldu.

Sonraki günler Lena için rüya gibiydi. Yumuşacık çarşaflarda uyudu. Lavantalı sabunla defalarca duş aldı. Okulda hâlâ fısıltılar vardı ama Avery’nin tonu değişmişti.

“Onunla uğraşmayın. O benimle,” dedi bir gün alay eden kıza.

Lena gözlerini kırpıştırdı. Çöplük dediği o kız, şimdi onu savunuyordu.

Her şey bir anda olmadı. Avery hâlâ gözlerini devirdi, hâlâ alaycı sözler etti. Ama yavaş yavaş, bir şeyler çatırdadı. Mutfağın loş ışığında yapılan geç saatli proje çalışmaları, garip sohbetlere, sonra da gerçek konuşmalara dönüştü.

“Bilmiyordum,” dedi Avery bir akşam, sesi küçülerek. “Babanı. Elektriğinizi. Ben sadece umursamıyorsun sandım.”

“Hiç sormadın,” dedi Lena usulca.

Avery yutkundu. “Haklısın. Bilmeksizin yargıladım. Özür dilerim.”

O kelimeler Lena için altından ağırdı.

Haftalar sonra sınıfta yaptıkları sunum herkesi hayran bıraktı. Lena sessiz ama güven dolu konuştu, Avery coşkuyla destekledi. Öğretmen bile gülümsedi. “Aferin kızlar. Takım çalışması böyle olur.”

İlk kez Lena kendini “kokan kız” ya da “fakir kız” olarak değil, sadece kendisi olarak hissetti.

Avery dirseğiyle dürttü. “İyi bir takımız, değil mi?”

Lena hafifçe gülümsedi. “Evet. Öyleyiz.”

Ve bu kez, Avery gerçekten öyle demişti.

Yaz geldiğinde Lena’nın annesi Tony için çalışmaya başladı, hayatını yeniden kurabilecek kadar kazandı. Avery ile Lena, bir zamanların düşmanları, yavaş yavaş—çekingen ama gerçek—arkadaş oldular.

Çünkü bazen en zalim zorbalık, kötülükten değil, körlükten doğar.
Ve bazen, hakikat ortaya çıktığında, hayatlar değişir.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News