Yanlış Karate Çocuğuna Yumurtalı Zorbalık: “Yumurta Çocuk” Efsanesi
Tepsi masaya indiğinde aşağılayıcı bir ses yankılandı:
“Kahvaltı hazır. Yumurta çocuk.”
Bu ses, damarları şişkin, bağırmaya alışık Troy’a aitti. Yanındaki dalkavuklar kahkahalarla eşlik etti, geri kalan öğrenciler ise pizza ve patates kızartmalarına gömülmüş gibi yaptı ama herkes sahneyi gizlice izliyordu.
“Yumurta Çocuk.” Eli’nin yeni adı buydu. Elbette gerçek adı değildi, ama zorba için doğum belgesi önemli değildi.
Eli yaşıtlarına göre küçüktü, ince ama dirençliydi. Onu kolay lokma yapan şey ise geçmişiydi: bir yetim, bir koruyucu aile çocuğu. Kimsenin gelmeyeceğini biliyorlardı. Troy için bu altın fırsattı.
“Hadi ama, Yumurta Çocuk,” dedi Troy sırıtarak, “anne babana mı ağlayacaksın? Ah evet, senin hiç yoktu ki.”
Sözler hançer gibiydi. Eli yumruklarını masanın altında sıkıyordu. Bütün kantin, tekdüze bir koro gibi bağırmaya başladı:
“Yumurta çocuk! Yumurta çocuk!”
Ve o, her zamanki gibi, yürüyüp gitti. Bu da yeni bir koroyu doğurdu:
“Nereye gidiyorsun, ezik?”
Kahkahalar peşini bırakmadı.
Koruyucu Mutfak
O gece Eli, mikrodalga köfte ve sigara kokusunun hâkim olduğu bir mutfakta oturdu. Koruyucu annesi önüne çırpılmış yumurta koydu. Kaderin tuhaf bir alayı.
“Kahvaltı,” dedi kadın.
“İstemem.”
“Otur.”
Oturdu. Bu evde “istemem” diye bir seçenek yoktu. Kadın kahvesinden gözlerini kaldırmadan baktı. “Dün zordu.”
“Bir şey yok.”
“Ceket başka bir şey söylüyor.”
Eli dirseği aşınmış ceketi çekiştirdi, omuz silkti. Kadın ısrar etmedi.
Akşam bittiğinde dışarı çıktı. Kapı hâlâ açıktı. O evde oturmaktansa sokak lambalarının solgun ışığında yürümeyi tercih ediyordu.
Beklenmedik Müdahale
Ertesi gün, Troy yine sahnedeydi.
“İşte karşınızda: Yumurta Çocuk! Ve yanımda küçük özür mektubunu da getirmiş!”
Kahkahalar…
Ama bu kez, araya biri girdi. Resmen öğretmen değildi ama duruşuyla tartışmaya kapalıydı. Eski bir ceket giymişti, gözleri keskindi, varlığı odayı sessizleştirmeye yetti.
“Müdahale etmeye hakkın yoktu!” diye bağırdı Troy.
Adamın bakışı sabitti. “Peki ne yapacaktın? Bana göster.”
Sözler Troy’u sarstı. Ama en çok Eli’yi sarstı.
Sonra Eli, adamı dışarıda yakaladı. “Bunu nasıl yaptın?”
“Öfke bir ateştir,” dedi adam. “İçten içe seni yok eder.”
“Bu da ne? Bay Miyagi masalı mı?” diye güldü Eli.
Adam istifini bozmadı. “Sana öğretebilirim. Ama bir şartla. Ben hazır diyene kadar hiçbir şey kullanmayacaksın.”
Eli tereddüt etti. İntikam istiyordu. Ama aynı zamanda saygı da istiyordu. “Tamam.”
“Yarın başlıyoruz.”
Kontrol Dersi
Antrenman eski bir spor salonunda başladı. Toz ve anı kokuyordu. Adamın adı yoktu; Eli sormadı. Bildiği tek şey, onun darbelerinin şimşekten hızlı, dengesinin kayıtsız, bakışlarının acı dolu olduğuydu.
İlk dersler sinir bozucuydu. Duruşlar, nefes, denge… Eli yumruk istiyordu. Troy’un burnunun kırılma sesini duymak istiyordu.
Ama adam ısrarcıydı. “Kontrolsüz güç, yıkımdır.”
Her gün daha güçlü oldu, hareketleri keskinleşti. Ama her istediğinde aynı cevap geliyordu:
“Hazır değilsin.”
“Hazırım!” diye bağırdı Eli. “Herkesin önünde beni aşağıladı. Bitirebilirdim!”
“Ve kaybetmiş olurdun. Öfke kontrolü ele geçirirse zaten kaybettin.”
Öğretmenin İtirafı
Bir gece, tartışmalar büyüyünce adam konuştu.
“Babam gençken öldü. Annem bir alkoliğe yeniden evlendi. Ona nefret doluydum. Bir gün öfkem beni ele geçirdi. Vurdum.”
Adam sustu.
“Annem araya girdi. Çok hızlı oldu. Ve ben o anla her gün yaşıyorum.”
Eli dondu. Öfkenin ne demek olduğunu ilk kez gerçekten anladı.
İkinci Raunt
Bir hafta sonra Troy yine ortaya çıktı. “Ünlü Yumurta Çocuk! Hazır mısın ikinci raunda?”
Eli kıpırdamadı. Sakin. Sessiz.
Troy itti. “Hadi bakalım, göster gücünü.”
Kalabalık nefesini tuttu. Eli vurabilirdi. Ama hatırladı: öfke ateşti. Bedeli ağırdı.
Hareket etmedi.
Kahkahalar yükseldi. “Yumurta Çocuk yine far görmüş tavşan!”
Ama Troy’un gözlerinde bir huzursuzluk vardı.
Dönüm Noktası
O gece Eli bağırdı. “Bana asla onunla dövüşme izni vermeyeceksin, değil mi? Doğruyu söyle!”
“Hayır.”
“Biliyordum! Baştan beri yalan söyledin.”
Adamın sesi sakindi. “Bu Troy’la ilgili değil. Seninle ilgili. Öfkeye teslim olduğun an kaybedersin.”
“Yani ona kazanmaya izin mi vereceğim?”
“Kazanç, burnunu kırmak değil. Seni zincirinden kurtarmaktır.”
Sözler derinlere işledi.
Son Karşılaşma
Troy yine geldi. “Ünlü Yumurta Çocuk! Hazır mısın?”
Eli bu kez konuştu. Sesi sakin ama keskin.
“Küçük çocuklara sataşarak mı büyük hissediyorsun? Bu, eksikliğini kapatıyor mu? Düşünsene Troy, onuncu sınıfta üçüncü yılındasın. Ve en büyük başarın bir koruma altındaki çocuğa yumurta atmak.”
Kalabalık sessizleşti. Troy’un sırıtışı söndü.
Eli devam etti. “Bir hafta önce seni öldürmek istiyordum. Ama değmezsin.”
Arkasını döndü ve yürüdü.
Bu kez kahkaha yoktu. Önce sessizlik, sonra alkış.
Koro yine yükseldi: “Yumurta Çocuk! Yumurta Çocuk!”
Ama artık alay değil, saygıydı.
Yumurta Çocuk’un Mirası
Lakabı kaldı ama anlamı değişti. Artık Yumurta Çocuk, kantinin şakası değil, zincirlerini kıran çocuktu.
Öğretmeninin hikâyesi onun kalkanı oldu. Antrenman pusulası oldu. Gücü yumrukta değil, dizginlenmiş öfkede buldu.
Ve belki de en önemlisi, öfkenin bir kibrit olduğunu öğrendi. Bazen kibriti yakmamak, verilen en büyük savaştır.