Aile toplantısında bana “işsiz” dediler — ta ki üniformamda rütbem görünene kadar

Aile toplantısında bana “işsiz” dediler — ta ki üniformamda rütbem görünene kadar

.
.

Zeynep’in Hikayesi: Bir Kadının Savaş ve Kimlik Mücadelesi

Kadıköy’deki teyzemin dairesinde akşam yemeği masasındaydım. Kuzenim Emre, hayatımda kaybolmuş göründüğümü söylediğinde, tam olarak bu kelimeleri kullanmadı ama tonu açıktı. Hiçbir zaman sabit bir işim olmadığını, her zaman seyahat ettiğimi, ne yaptığımdan asla bahsetmediğimi, annemin benden endişe etmesi gerektiğini söyledi. Teyzem başıyla onayladı. Amcam en azından bir planım olup olmadığını sordu. Üniversiteyi bitirmek üzere olan küçük kuzenim bana acıyarak baktı. Gülümsedim, çayımı içtim ve hiçbir şey söylemedim. İstediklerini düşünmelerine izin verdim. İlk defa değildi. Son defa da olmayacaktı.

Adım Zeynep. 32 yaşındayım. Gaziantep’te, Türkiye’nin güneydoğusunda, her zaman istikrar, evlilik ve kamu işini önemseyen bir ailede doğdum. Babam banka memurudur, annem ilkokul öğretmeni. Kardeşlerim benzer yollar izledi; biri muhasebeci, diğeri bir inşaat şirketinde çalışıyor. Farklı olanı ben oldum. 19 yaşında İstanbul Harp Okuluna girdim. 24 yaşında Tymen oldum. Bugün Konya Hava Üssü’nde istihbarat ve sınır bölgelerindeki gözetleme operasyonlarını koordine etmekten sorumlu Türk Hava Kuvvetleri Yüzbaşısıyım. Ama ailem bunu bilmiyor. Tam olarak değil. Askeri olduğumu biliyorlar ama bunun ne anlama geldiğini hiç anlamadılar. Asla sormadılar. Asla bilmek istemediler.

Harp okulundayken annem telefonda ağlıyordu. Hayatımı mahvettiğimi söylüyordu. Doktor, avukat, daha güvenli herhangi bir şey olabileceğimi söylüyordu. Ordunun kadınlar için yer olmadığını söylüyordu. Pişman olacağımı söylüyordu. Babam birkaç ay beni aramayı bıraktı. Kardeşlerim eve üniformalı döndüğümde şakalar yapıyordu. Bir erkek gibi göründüğümü söylüyorlardı. Çok sert olduğumu söylüyorlardı. Hiçbir erkeğin benimle evlenmek istemeyeceğini söylüyorlardı. Sessizce dinliyordum. Kavga edecek enerjim yoktu. Hissettiğim şeyleri açıklayacak kelimelerim yoktu.

Şafak sökmeden önce uyandığımda ve sırtımdaki çantanın ağırlığıyla 10 kilometre koştuğumda ne hissettiğimi anlatamıyordum. Orada kendimi canlı hissettiğimi söyleyemiyordum. Hayatımda ilk kez uyum sağlamaya çalışmadığımı söyleyemiyordum. Kendime ait bir şey inşa ediyordum. Aile toplantısı Kasım ayının bir Cuma günüydü. Suriye sınırında 10 günlük bir operasyondan yeni dönmüştüm. Hareketleri izleyerek, koordinatları analiz ederek, saha ekiplerine veri ileterek geceleri geçirmiştik. Gecede 3 saat uyudum. Saha rasyonunu yedim. Gün boyunca aynı kirliliği üniformayı kullandım. Üste döndüğümde duş aldım. Sivil kıyafetler giydim ve İstanbul’a otobüse bindim. Anneme teyzemin doğum gününde görüneceğime söz vermiştim. Gitmek istemiyordum. Yorgundum. Ama gitmezsem bunu aylarca bana karşı kullanacaklarını biliyordum. İzole olduğumu söyleyeceklerdi. Garip olduğumu söyleyeceklerdi. Ordunun beni soğuk birine dönüştürdüğünü söyleyeceklerdi.

Vardığımda ev doluydu. Kuzenler, amcalar, komşular. Herkes yüksek sesle konuşuyor, yiyor, gülüyordu. Birkaçını selamladım. Annemi kucakladım. Bir köşeye oturdum. Rahatsızdım. O ortama döndüğümde her zaman rahatsız oluyorum. Sanki artık ait değilim. Konuşmalar, evlilikler, çocuklar, daire tadilatları, özel şirketlerdeki terfiler hakkında. Kimse görevlerden bahsetmiyor. Kimse disiplinden bahsetmiyor. Kimse kararınızın hayat kurtarabileceğini ya da hayatlara mal olabileceğini bilerek uyanmanın ne demek olduğunu anlamıyor. Orada oturuyorum. Kibarca gülümsüyorum. Belirsiz sorulara cevap veriyorum. Ayrıntılardan kaçınıyorum. Annem her zaman iş hakkında fazla konuşmamamı istiyor. İnsanları korkuttuğunu söylüyor. Ağır olduğunu söylüyor. Kimsenin savaş hakkında duymak istemediğini söylüyor.

Akşam yemeği sırasında kuzenim Emre başladı. İstanbul’da bir teknoloji şirketinde çalışıyor. İyi kazanıyor. Beşiktaş’ta modern bir dairede yaşıyor. Nişanlı. Her zaman benimle karşılaştırma ihtiyacı oldu. Çocukken daha iyi notlar aldığımda şikayet ederdi. Okulda atletizm yarışmalarını kazandığımda surat asardı. Şimdi yetişkin olarak beni başka şekillerde küçültmeye çalışıyor. Özel hayatım hakkında soruyor. Flört hakkında, evlilik planları hakkında, mali istikrar hakkında, kabul edilebilir bulduğu cevaplarım olmadığını zaten bilen bir tonla yorgun göründüğümü söyledi. İşte her şeyin yolunda olup olmadığını sordu. “Evet dedim.” Israr etti. Tam olarak ne yaptığımı sordu. “Operasyonları koordine ettiğimi söyledim.” Güldü. “Ne tür operasyonlar?” diye sordu. Neyin operasyonları? Cevap vermedim. Teyzem her zaman gizemli olduğumu söyledi. Amcam bunun sağlıklı olmadığını söyledi. Kuzenim normal bir iş bulmam gerektiğini söyledi. Çok gizlilik gerektirmeyen bir şey. Aile ile paylaşabileceğim bir şey.

Emre katıldı. Zaman kaybettiğimi söyledi. 32 yaşımda olduğumu söyledi. Okuldaki arkadaşlarımın kocası, çocukları, sağlamlaşmış kariyerleri olduğunu söyledi. Hala bu belirsiz hayatta olduğumu, bahsedemediğim yerlere seyahat ettiğimi, somut bir şey inşa etmediğimi söyledi. İşsiz göründüğümü söyledi. Hayatında ne yapacağını bilmeyen biri gibi göründüğümü söyledi. Öfkenin yükseldiğini hissettim. Masanın altında yumruklarımı sıktım. Derin nefes aldım. 5’e kadar saydım. Annem bana sessiz bir yalvarma ifadesiyle baktı. Sahne çıkarma, kavga etme, yemeği mahvetme. Daha fazla çay içtim. Geçmesini bekledim. Son haftalara düşündüm. Uykusuz gecelere düşündüm. İmzaladığım raporlara düşündüm. Onayladığım koordinatlara düşündüm. Analizlerime güvenen askerlere düşündüm. Her gün taşıdığım sorumluluğa düşündüm. Söyleyemediğim her şeye düşündüm. Asla anlayamayacakları her şeye düşündüm.

Küçük kuzenim Ayşe en azından iyi kazanıp kazanmadığımı sordu. “Evet dedim.” Şaşırmış görünüyordu. Ne kadar? diye sordu. “Bunun hakkında konuşamayacağımı söyledim.” Gözlerini devirdi. Dramatik olduğumu söyledi. Hayatımdaki her şeyin sır olduğunu söyledi. Yorucu olduğunu söyledi. Emre güldü. “Muhtemelen ondan daha az kazandığımı söyledi. Türkiye’de askerlerin iyi kazanmadığını söyledi. Muhtemelen zorluk çekiyordum ve kabul etmek istemiyordum.” Gurur olduğunu söyledi. Teyzem ihtiyacım olursa yardımı kabul etmem gerektiğini söyledi. Ailenin bunun için orada olduğunu söyledi. Amcam iş önerileri sundu. İyi şirketlerde tanıdık olduğunu söyledi. İstanbul’da bana bir şey ayarlayabileceğini söyledi. Sabit bir şey. Güvenli bir şey. Teşekkür ettim. İhtiyacım olmadığını söyledim.

Bakışları karşılaştılar. O acıma karışık yargılama bakışı. Yanlış kararlar aldığınızı ve kendiniz hariç herkesin bildiğini söyleyen kelimesiz bakış. O bakışı düzünelerce kez görmüştüm. Harp okulunda bölükteki tek kadın olduğumda, üste bir toplantıya geldiğimde ve yaşlı albaylar beni görmezden geldiğinde, Konya sokaklarında üniformalı yürüdüğümde ve erkekler yorum yaptığında tepki vermemeyi öğrendim. Saklamayı öğrendim. Kelimelerle değil eylemlerle kanıtlamayı öğrendim.

Akşam yemeğinden sonra salona geçtik. Biri televizyonu açtı. Bir haber programı geçiyordu. Sınırda başarılı bir askeri operasyondan bahsediyordu. Bir terör hücresinin engellenmesi. 20 kişi tutuklandı. Bizim tarafta hiç kayıp yok. Muhabir güvenlik güçlerinin verimliliğini övdü. Bölgenin hava görüntülerini gösterdi. Madalya alan subayları gösterdi. Bazı yüzleri tanıdım. O operasyonda doğrudan çalıştım. Beş gece gözetleme verilerini işleyerek geçirdim. Rotaları onaylayarak, buluşma noktalarını belirleyerek, raporlarım görevin başarısı için esaslıydı. Bunu biliyorum. Çünkü albay bana şahsen söyledi. Çünkü adım gizli belgelerde. Çünkü terfi dosyama gidecek resmi bir övgü aldım. Ama orada teyzemin salonunda kimse bilmiyordu. Kimsenin fikri yoktu.

Kuzenim Emre Türk askerlerinin yetkin olduğunu söyledi. Teyzem korunduğumuzu bilmenin iyi olduğunu söyledi. Amcam bunun gibi daha fazla operasyona ihtiyacımız olduğunu söyledi. Ayşe üniformaların güzel olduğunu söyledi. Herkes katıldı. Herkes yorum yaptı. Kimse bana bakmadı. Kimse ekleyecek bir şeyim olup olmadığını sormadı. Orada oturdum. Kanepede boş çay fincanımı tutarak kendi operasyonumun dahil olduğumu bilmeyen insanlar tarafından analiz edildiğini izledim. Geçtiğimiz yalnızdı. Sinir bozucuydu. Bir şey söyleyebilirdim. Bahsedebilirdim ama söylemedim. Çünkü işe yaramazdı. Çünkü şüphe ederlerdi. Çünkü abartıyorum sanırlardı. Çünkü küçümseyeceklerdi. Çünkü sonuçta onlar için evlenmemiş, çocuğu olmayan, kimsenin anlamadığı bir kariyer seçmiş, her zaman seyahat eden, asla müsait olmayan, uyum sağlamayan Zeynep olmaya devam ederdim.

Erken ayrıldım. Ertesi gün Konya’ya dönmem gerektiğini söyledim. Annem kapıda beni kucakladı. Zayıfladığımı söyledi. Kendime bakmamı istedi. Kariyer değiştirmeyi düşünmemi istedi. Hala zaman olduğunu söyledi. Gençim, yeniden başlayabileceğimi söyledi. Gülümsedim. Her şeyin yolunda olduğunu söyledim. Yaptığım işi sevdiğimi söyledim. İç çekti. İnanmadı. Asla inanmaz. Dönüş otobüsünde her şeyi düşündüm. Kim olduğum ile ailemin benim kim olduğumu düşündüğü arasındaki mesafeyi düşündüm. Değerimi kaç kez kanıtlamak zorunda kaldığımı düşündüm. Kaç kez bunun yeterli olmadığını düşündüm. Okuldaki arkadaşlarım kulüplere çıkarken askeri taktikler çalışarak geçirdiğim geceleri düşündüm. Kuzenlerim geç saatlere kadar uyurken atış talimi yaparak geçirdiğim pazar günlerini düşündüm. Yaptığım tüm seçimleri düşündüm. Bir gün anlayacaklar mı diye düşündüm. Bir gün ne düşündüklerini umursamayı bırakacak mıyım diye düşündüm.

Üstse gece yarısı vardım. Duş aldım, üniformayı giydim, ofisime gittim, bilgisayarı açtım. Haftanın raporlarını gözden geçirmeye başladım. Devam eden üç operasyon vardı. İşlenecek veriler vardı. Alınacak kararlar vardı. Orada o alanda kim olduğumu biliyordum. Orada sözümün ağırlığı vardı. Orada kimse yetkinliğimden şüphe etmiyordu. Orada kayıp Zeynep değildim. Yüzbaşı Zeyneptim ve bu yeterliydi. Bu kadar erken İstanbul’a dönmeyi planlamıyordum. Birikmiş işler vardı. Planlanmış toplantılar vardı. Denetlemem gereken eğitimler vardı.

Ama annem toplantıdan 3 gün sonra aradı. Ağlıyordu. Babaannemin düştüğünü söyledi. Hastanede olduğunu söyledi. Gitmem gerektiğini söyledi. 48 saatlik acil izin aldım. Amirime haber verdim. İstanbul’a ilk uçağa bindim. Havaalanından doğrudan Üsküdar’daki hastaneye gittim. Babaannem iyiydi. Bileğini kırmıştı. Ciddi bir şey değil. Ama tüm ailem oradaydı. Annem, babam, kardeşlerim, amcalarım, kuzenlerim. Bekleme odası doluydu. Herkes aynı anda konuşuyordu. Herkes hangi doktorun daha iyi olduğunu tartışıyordu. Herkes babaannemin yatırılması mı, eve mi gitmesi gerektiğini tartışıyordu. Üniformalı geldim. Kıyafet değiştirmeye vaktim olmadı. Uçaktan direkt geliyordum.

Odaya girdiğimde sessizlik anlıktı. Amcam bana tepeden tırnağa baktı. İşten mi geldiğimi sordu. Evet dedim. Böyle ciddi göründüğümü söyledi. Teyzem üniformanın güzel olduğunu yorumladı. Kuzenim Emre rütbemin ne olduğunu sordu. Yüzbaşı olduğumu söyledim. Şaşırmış görünüyordu. Ne zamandan beri diye sordu. Yıldır dedim. Kaşlarını çattı. Bilmediğini söyledi. Kimsenin söylemediğini söyledi. Annem bakışlarını kaçırdı. Babam öksürdü. Kardeşlerim sessiz kaldı.

Babaannemi görmeye gittim. Yatakta yatıyordu. Kolu alçıda. Hastane yemeğinden şikayet ediyordu. Beni üniformalı görünce gülümsedi. Güzel olduğumu söyledi. Büyük babamın gurur duyacağını söyledi. Büyük babam Kore Savaşı’nda askerdi. 10 yaşındayken öldü. Ama her zaman hikayeler anlatırdı. Her zaman ülkeye hizmet etmenin en büyük onur olduğunu söylerdi. Her zaman bana kuzenlerimden farklı davrandı. Cesaretim olduğunu söylerdi. Disiplinim olduğunu söylerdi. Güçlü olduğumu söylerdi. Sanırım bu yolu seçmemin nedeni oydu. Sanırım en zor anlarda vazgeçmememin nedeni oydu.

Babaannem mutlu olup olmadığımı sordu. Evet dedim. Önemli olan tek şeyin bu olduğunu söyledi. Geri kalanın gürültü olduğunu söyledi. İnsanların her zaman fikri olacağını söyledi. Kimseyi memnun etmek için yaşayamayacağımı söyledi. Onu kucakladım. Boğazımda bir düğüm hissettim. Daha fazla kalmak istedim ama doktor girdi. Ertesi gün taburcu olacağını söyledi. Dinlenmesi gerektiğini söyledi. Birinin onunla kalması gerektiğini söyledi. Amcalarım kimin bakacağını tartışmaya başladı. Kimse gerçekten gönüllü olmadı. Herkeste bahaneler vardı. İş, çocuklar, taahhütler. Kalabileceğimi söyledim. Amcam Konya’ya dönmem gerektiğini söyledi. İzin uzatması isteyebileceğimi söyledim. Gerekli olmadığını söyledi. Organize olacaklarını söyledi.

Koridorda ablayla karşılaştım. Çıkışın yanında sigara içiyordu. Beni görünce sigarayı söndürdü. Nasıl olduğumu sordu. İyi olduğumu söyledim. Üniformamdan etkilendiğini söyledi. Gerçekten subay gibi göründüğünü söyledi. Güldüm. Subay olduğumu söyledim. Hiç böyle düşünmediğini söyledi. Her zaman sadece bir asker olduğumu sandığını söyledi. Bu kadar yükseldiğimi bilmediğini söyledi. Hiçbir şey söylemedim. Çok insana komuta edip etmediğimi sordu. Komutam altında bir ekibim olduğunu söyledim. Kaç kişi? Diye sordu. Değiştiğini söyledim. Bazı operasyonlarda 50’den fazlasını koordine ettiğimi söyledim. Şaşırmış görünüyordu. Hiç fikri olmadığını söyledi. Bunu daha fazla konuşmam gerektiğini söyledi. Denediğimi söyledim. Her zaman çok kapalı olduğumu söyledi.

Geceyi hastanede geçirdik. Annem babaannemi yalnız bırakmak istemedi. Onunla kaldım. Amcalarım gitti, kuzenlerim gitti. Sadece üçümüz kaldık. Annem ve babaannem alçak sesle konuştular. Köşedeki bir sandalyede oturdum. Yorgundum. Günlerdir düzgün uyumadım. Gözlerimi kapattım. Annemin babaanneme iyi olup olmadığımı sorduğunu duydum. Babaannem evet dedi. Güçlü göründüğümü söyledi. Annem endişelendiğini söyledi. Yalnız olduğumu söyledi. Kimsem olmadığını söyledi. Babaannem kendime sahip olduğumu söyledi. Bunun zaten çok şey olduğunu söyledi.

Ertesi sabah babaannemi eve götürdük. Kadıköy’de küçük bir dairede yaşıyor. Amcam ve teyzem vardığımızda oradaydılar. Yiyecek almışlardı. Odayı düzenlemişlerdi. Masaya çiçek koymuşlardı. Teyzem gün boyunca onunla kalacağını söyledi. Amcamın geceleri orada uyuyacağını söyledi. Her şeyin organize olduğunu söyledi. Annem teşekkür etti. Babaannem bana baktı. Konya’ya dönebileceğimi söyledi. Her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Endişelenmeme gerek olmadığını söyledi. Her gün arayacağımı söyledim. Gülümsedi. Bildiğini söyledi.

Öğleden sonra ayrıldım. Havaalanına taksi aldım. Yolda cep telefonum çaldı. Kuzenim Emreydi. Beni asla aramazdı. Şaşkınlıkla cevapladım. Konuşmak için vaktim olup olmadığını sordu. Havaalanına gittiğimi söyledim. Özür dilemek istediğini söyledi. Aile toplantısında kaba olduğunu söyledi. Yüzbaşı olduğumu bilmediğini söyledi. Ne yaptığımı anlamadığını söyledi. Şimdi farklı gördüğünü söyledi. Sorun olmadığını söyledim. Sadece bu olmadığını söyledi. Bana bir şey sormak istediğini söyledi. Bir arkadaşına yardım edip edemeyeceğimi sordu. Askerlik meselesiyle sorunu olan bir arkadaş. Üniversite nedeniyle hizmeti ertelemeye çalışıyor. Nasıl çözeceğini bilmiyor. Emre bir yönlendirme yapabileceğimi düşündü. Birini önerebileceğimi düşündü. Bir şeyi kolaylaştırabileceğimi düşündü. İç çektim. Askerlik işleriyle çalışmadığımı açıkladım. Hava kuvvetlerinden olduğumu söyledim. Alanımın istihbarat ve operasyonlar olduğunu söyledim. Bu işlerle ilgilenen departmanla temas halinde olmadığımı söyledim. Yine de insan tanıyor olmalıyım.” dedi. Sorabileceğimi söyledi. Küçük bir iyilik olacağını söyledi. Böyle işlemediğini söyledim. Silahlı kuvvetlerin süreçleri olduğunu söyledim. Sadece birini tanıdığım için aşamalara atlayamayacağımı söyledim. Sessiz kaldı. Sonra tamam dedi. Anladığını söyledi ama tonu anlamadığını açıkça ortaya koyuyordu. Zor olduğumu düşündüğünü söylüyordu. İnat yüzünden yardımı reddettiğimi düşünüyordu. Telefonu kapattım. Yorgunluğun çarptığını hissettim. Yalnızlığın çarptığını hissettim. Beni değerlendirmeye çalıştıklarında bile hala beni araç olarak gördüklerini fark ettim. Bir şeyleri kolaylaştırabilecek biri olarak, profesyonel olarak değil, insan olarak değil, sadece bağlantı olarak, kısa yol olarak, iyilik olarak.

Havaalanında bir kafeye oturdum. Çay sipariş ettim. Harekete baktım. Seyahat eden aileler, vedalaşan çiftler, koşan çocuklar, telefonda konuşan takım elbiseli erkekler, alışveriş torbalı kadınlar. Herkes hayatını yaşıyor. Herkes kesinlikleriyle. Ben orada üniformalıyım. Uçağımı bekliyorum. Ailemin bir gün gerçekten beni görüp görmeyeceğini düşünüyorum. Bir gün beni kutulara sığdırmayı bırakıp bırakmayacaklarını düşünüyorum. Bir gün anlamadıkları bir yol seçtiğimi kabul edip etmeyeceklerini düşünüyorum. Ve bu beni daha az yapmıyor. Sadece farklı yapıyor. Uçak gecikti. İki saat daha bekledim. Zamanı iyi postaları cevaplamak için kullandım. Belgeleri gözden geçirmek için. Gelecek haftayı planlamak için. Sonunda uçağa bindiğimde gece olmuştu. Uçak neredeyse boştu. Cam kenarına oturdum. Kulaklık taktım. Gözlerimi kapattım. Konya’yı düşündüm. Üssü düşündüm. Tek kişilik yataklı ve metal dolaplı basit odamı düşündüm. Radom. Sabahları saat 5:00’te başlamayı düşündüm. Eğitimleri düşündüm. Toplantıları düşündüm. Operasyonları düşündüm. Beni bekleyen her şeyi düşündüm. Ve günler içinde ilk kez rahatladım. Eve döndüğümü hissettim. Doğduğum yere değil ama ait olduğum yere.

Gece yarısına yakın Konya’ya indik. Üstse taksi aldım. Sürücü asker olup olmadığımı sordu. “Evet dedim.” Takdir ettiğini söyledi. Önemli olduğunu düşündüğünü söyledi. Ülkenin böyle insanlara ihtiyacı olduğunu söyledi. Teşekkür ettim. Orada uzun zamandır çalışıp çalışmadığımı sordu. “Evet dedim. Zor olmalı.” dedi. “Yalnız olmalı.” dedi. Bazen olduğunu söyledim. Cesaret olduğunu söyledi. Herkesin yapamayacağını söyledi. Cevap vermedim. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum.

Üste vardığımda kapı kapalıydı. Kimliğimi gösterdim. Muhafız beni tanıdı, selamladı. Bariyeri açtı. Girdim. Kışlaya doğru yürüdüm. Avlu boştu. Sadece rüzgar ve uzaktan uçak sesleri. Merdivenleri çıktım. Odanın kapısını açtım. Işığı açtım. Her şey yerindeydi. Yapılı yatak. Asılı üniforma, düzenli masa, kapalı dizüstü bilgisayar, su şişesi, yarım kalmış kitap, mekanım, düzenim, sessizliğim. Duş aldım, ordu pijamasını giydim, yattım, tavana baktım. Her şeyi yeniden düşündüm. Toplantıyı düşündüm. Hastaneyi düşündüm. Emre’yi düşündüm. Annemi düşündüm. Babaannemi düşündüm. Kaç versiyonumun olduğunu düşündüm. Ailemin bildiği Zeynep, amirlerimin saygı duyduğu Zeynep, astarımın itaat ettiği Zeynep, aynada gördüğüm Zeynep; hangisinin gerçek olduğunu düşündüm. Hepsinin olup olmadığını düşündüm. Hiçbirinin olup olmadığını düşündüm.

Az uyudum. Saat 5:00’te uyandım. Üniformayı giydim. Saçımı bağladım. Çizmeleri giydim. Yemekhaneye gittim. Macon, Painter Yam. Çay içtim. Az konuştum. Daha çok dinledim. Askerler günün eğitimi hakkında yorum yapıyordu. Sıcaklık hakkında, gelecek haftanın denetimi hakkında dinledim. Zihinsel olarak günü organize ediyordum. Öncelikleri ayırıyordum. Yüzbaşı moduna giriyordum. Görev moduna, Mezan Marun’a.

Kahvaltıdan sonra ofisime gittim. Bilgisayarı açtım. Yokluğum sırasında gelen raporları açtım. Çok şey vardı. Sınırda şüpheli hareketler, uydu görüntülerinin analiz talebi, üç noktada gözetim takviyesi talebi. Saat 10:00’da planlanmış taktik planlama toplantısı. Daldım. Her şeyi unuttum. İstanbul’u unuttum. Ailemi unuttum. Toplantıyı unuttum. Hastaneyi unuttum. Emre’nin yorumunu unuttum. Sadece iş oldum. Sadece analiz. Sadece karar. Orada kim olduğumu biliyorum. Orada şüphe yok.

Yıllık denetim 3 hafta sonra gerçekleşti. Her zaman gergin bir dönemdir. Ankara’dan subaylar operasyonları değerlendirmeye gelir. Raporları kontrol ederler. Askerlerle görüşürler. Eğitimleri gözlemlerler. Verimliliği değerlendirirler. Herkes gergindir. Her şeyi doğru yapan bile. Çünkü her zaman yanlış yorumlanma korkusu vardır. Fark edilmeden geçmiş bir hata olma korkusu. Haksız yere yargılanma korkusu.

Haftalarca hazırlandım. Tüm belgeleri gözden geçirdim. Her operasyonu kontrol ettim. Tüm dosyaları düzenledim. Ekibimi eğittim. Her şeyi kusursuz bıraktım. Denetimin ilk gününde raporlarımı General Öztürk’e sundum. Titiz olmakla tanınır. Hata kabul etmez. Mazeret kabul etmez. Vasat kabul etmez. Gözlerime baktım. Her soruyu netlikle cevapladım. Verileri gösterdim. Sonuçları gösterdim. Verimliliği gösterdim. Sessizce dinledi, notlar aldı. Memnun olup olmadığına dair işaret vermedi. Sonunda her şeyi dikkatle gözden geçireceğini söyledi. Sorular olursa beni çağıracağını söyledi. Selam verdim. Odadan çıktım. Derin nefes aldım.

Meslektaşım Tymen Mehmet koridorda bekliyordu. Nasıl geçtiğini sordu. Bilmediğimi söyledim. Generalin öngörülemez olduğunu söyledi. Geçen yıl 300 başıyı başarısız kıldığını söyledi. İkisi transfer edildi. Biri rütbesi düşürüldü. Yutkundum. Elimden geleni yaptığımı söyledim. Her zaman yaptığımı söyledi. Üssün en iyilerinden biri olduğumu söyledi. Herkesin bildiğini söyledi. Ama iyi olmanın her zaman yeterli olmadığını da söyledi. Bazen şans meselesi olduğunu söyledi. Zamanlama meselesi, izlenim meselesi.

Sonraki günleri teyakkus halinde geçirdim. Normal şekilde çalışmaya devam ettim. Ama arka planda o gerginlikle her zaman gözlemlendiğim hissi generali astarımla konuşurken gördüm. Ekipmanlarımızı analiz ederken gördüm. Eğitimlerimizi izlerken gördüm. Çok düşünmemeye çalıştım. İşime güvenmeye çalıştım. Ama güvensizlik oradaydı. Çünkü derinlerde erkeklerin hakim olduğu bir ortamda kadın olduğumu biliyorum. Farklı yargılandığımı biliyorum. Onların yarısı kadar olarak kabul edilmek için iki kat daha iyi olmam gerektiğini biliyorum.

Üçüncü gün tekrar çağrıldım. General aynı odadaydı. Bu sefer yalnız değildi. Yanında iki albay daha vardı. Kalbim hızlandı. En kötüsünü düşündüm. Bir şey yanlış yaptığımı düşündüm. Bir şeyi gözden kaçırdığımı düşündüm. Herkesin önünde azarlanacağımı düşündüm. Girdim, selam verdim. Dikkat durumunda kaldım. General oturmamı istedi. Oturdum. Bir klasör açtı. Bazı kağıtlar çıkardı. Konuşmaya başladı. Son 12 aydaki operasyonlarımı gözden geçirdiğini söyledi. Her raporu analiz ettiğini söyledi. Her kararı, her sonucu doğrudan amirlerimle konuştuğunu söyledi. Astarımla konuştuğunu söyledi. Koordine ettiğim görevlerin başarı oranlarını kontrol ettiğini söyledi. Diğer birimlerle karşılaştırdığını söyledi. Sayıların etkileyici olduğunu söyledi. Ekibimin verimliliğinin hava kuvvetlerindeki en iyi üçü arasında olduğunu söyledi. Analiz kapasitemin olağanüstü olduğunu söyledi. Liderliğimin sağlam olduğunu söyledi. Silahlı kuvvetlerin ihtiyaç duyduğu subay türünü temsil ettiğimi söyledi.

İnanmadım. Aayı beklemeye devam ettim. Eleştiriyi beklemeye devam ettim. Ancak ki beklemeye devam ettim. Ama gelmedi. Terfimi tavsiye ettiğini söyledi. Daha fazla sorumluluk alma profilim olduğunu söyledi. Ankara’daki bir uzmanlık programı için adımı önereceğini söyledi. Nadir bir fırsat olduğunu söyledi. Azının seçildiğini söyledi. Hazır olduğumu düşündüğünü söyledi. Albaylardan biri ilgim olup olmadığını sordu. Evet dedim. Ankara’ya taşınmaya hazır olup olmadığımı sordu. Evet dedim. Engel olabilecek kişisel taahhütlerim olup olmadığını sordu. “Hayır” dedim. Başını salladı. Bir şeyler yazdı. General önerimi ileteceğini söyledi. Sürecin birkaç ay süreceğini söyledi. Yaptığım şeyi yapmaya devam etmem gerektiğini söyledi. Yakında haber alacağımı söyledi.

Odadan sersemlemiş çıktım. İşleyemiyordum. Tuvalete gittim. Aynaya baktım. Kusursuz üniformamı gördüm. Nerimi gördüm? İnşa ettiğim her şeyi gördüm. Gurur ve inanmazlık karışımı hissettim. Benden şüphe edilen tüm zamanları düşündüm. Beni küçümseyen tüm zamanları düşündüm. Aile toplantısını düşündüm. Emre’nin bana işsiz demesini düşündüm. Annemin kariyer değiştirmemi istemesini düşündüm. Her şeyi düşündüm ve bir an için onları aramak istedim. Anlatmak istedim. Kanıtlamak istedim ama aramadım. Çünkü gerekmediğini fark ettim. Onların onayının hiçbir şeyi değiştirmediğini fark ettim. Değerimin onların inanmasına bağlı olmadığını fark ettim.

Mesajlar vardı, iş vardı. Görevler vardı. Sorumluluklar vardı. Çünkü yapmayı bildiğim buydu. Beni tanımlayan buydu. Görüşler değil, yargılar değil, beklentiler değil. Sadece iş, sadece özveri, sadece sonuç. O gece babaannemi aradım. Daha iyiydi. Bella Ayordu. Nasıl olduğumu sordu. İyi olduğumu söyledim. İşte iyi bir haber aldığımı söyledim. Hangisi diye sordu. Terfi için aday gösterildiğimi söyledim. Sessiz kaldı. Sonra bildiğini söyledi. Her zaman bildiğini söyledi. Özel olduğumu söyledi. Uzaklara gideceğimi söyledi. Gurur duyduğunu söyledi. Teşekkür etmeme gerek olmadığını söyledi. Sadece gerçeği söyledi. Henüz kimseye söyleyip söylemeyeceğini sordum. Erken olduğunu söyledim. Hala süreçten geçmek zorunda olduğumu söyledim. Söylemeyeceğini söyledi. Benim anım olduğunu söyledi. İstediğimde anlatacağımı söyledi.

Biraz daha konuştuk. Küçük şeyler hakkında, hava hakkında, hala şikayet ettiği hastane yemeği hakkında, izlediği dizi hakkında, normal şeyler, hafif şeyler. Kimse beni gerçekten gören en az bir kişim olduğunu hissettim. Sonraki günlerde rutin devam etti ama bir şey değişmişti. Farklı yürüyordum, farklı konuşuyordum, farklı hissediyordum. Yeni bir güven vardı. Kebir de Gildi Ken Ly doğru yolda olduğumun kesinliği. Sesam Leraman and Lamle Oldin and Ken Lei Bjim Hay Digin and Cassin Lei.

Gece eğitimi sırasında yeni askerlerden biri hava kuvvetlerinde ne kadar süredir olduğumu sordu. “13 yıl” dedim. Ses Genord genç göründüğümü söyledi. Orduda kadın olmanın zor olup olmadığını sordu. Cevaplamadan önce düşündüm. Zor olduğunu söyledim. Her zaman olacağını söyledim ama bunun bahane olmadığını da söyledim. Zorluk vazgeçme nedeni değil.” dedim. Orada hoşgörüyle değil liyakat ile olduğumu söyledim ve orada olmak isteyen herkesin bunu anlaması gerektiğini söyledim. Her gün kanıtlamaya hazır olmaları gerektiğini söyledim. Adil olduğu için değil, gerçek olduğu için. Bini Salari takdir ettiğini söyledi. Bir gün benim gibi olmak istediğini söyledi. Çalışmanın yeterli olduğunu söyledim. Vazgeçmemenin yeterli olduğunu söyledim. Sarsılmamanın yeterli olduğunu söyledim. Deneyeceğini söyledi. Denemenin yeterli olmadığını söyledim. Yapması gerektiğini söyledim. Gold sert olduğumu söyledi. Olmam gerektiğini söyledim.

O gece odada yatarken kaç versiyonumun zaten var olduğunu düşündüm. Farklı olmayı hayal eden Gaziantepli kız, akademide her gün önyargıyla yüzleşen genç, Herved Capacit Kennet Lagman. Şimdi terfi için aday gösterilen yüzbaşı. Hepsi bendim. Hepsi acı taşıyordu. Hepsi güç taşıyordu. Hepsi vazgeçmenin asla seçenek olmadığı kesinliğini taşıyordu. Keep Zeynep yansı Zeynep hala kendini bulmamış Zeynep. Bu versiyon acıtıyordu çünkü gerçek değildi. Ama görmeye ısrar ettikleri buydu ve bunu değiştiremezdim. Sadece devam edebilirdim. Sadece kendime ne yaptığımı bildiğimi kanıtlayabilirdim. Al canım. Kimse görmese bile, kimse anlamasa bile ben görüyordum, ben anıyordum ve bu yeterli olmalıydı.

Resmi bildirim 4 ay sonra geldi. Coverf Salali Covler Morrow. Adım büyük harflerle yazılmış. Aem titri act bir kez okudum. İki kez kez Bimba Teramy Onelio Lardy. Ankara’ya transferimi onaylıyorlardı. Gelişmiş strateji ve istihbarat programına girişimi onaylıyorlardı. Generalin söylediği her şey, her şey resmileşmiş, her şey gerçek. Yetaga Oturum, Kader Teram, Basodum. Bunun ne anlama geldiğini düşündüm. De Jesim de Sundam. Yeniden başlamayı düşündüm. Konya’yı bırakmayı düşündüm. Akab made Sundam. İnşa ettiğim rutini bırakmayı düşündüm. FR Dzuldu Tanon May. Oraya varmak için mücadele ettiğim her şeyi düşündüm. Tüm uykusuz geceleri düşündüm. Tüm şüphe anlarını düşündüm. Vazgeçmeyi düşündüğüm tüm zamanları düşündüm ve gurur hissettim.

Dagam önce babaannemi aradım. 3üncü çalışta cevapladı. Bir haberim olduğunu söyledim. Hangisi diye sorduim. Ankara’ya gideceğimi söyledim. Kendine güldü. Mutlu olduğunu söyledi. Hak ettiğimi söyledi. Her zaman bildiğini söyledi. Özel olduğumu söyledi. Ben de alatmamidi, osid sonra annemi aradım. Hisam sessiz kaldı. Sonra emin olup olmadığımı sordu. Resmi olup olmadığını sordu. Hata olup olmadığını sordu. Evet dedim. Belge olduğunu söyledim. Her say babama anlatacağını söyledi. Mutlu olacağını söyledi. Tony GPY gerçek mutluluk değildi. Daha çok şaşkınlıktı. Saskinlik Kisek. Sanki sonunda vazgeçmeyeceğimi kabul etmek zorundaydı. Bunun gerçek olduğunu, gerçekten hayatım olduğunu.

Babam bir saat sonra aradı. Tebrikler dedi. Gurur duymalıyım.” dedi. Önemli bir başarı olduğunu söyledi. Ankara’ya ne zaman gideceğimi sordu. İki ay içinde dedim. Uzak olduğunu söyledi. Ziyaret etmenin zor olacağını söyledi. Evet. Dedim. Kendime bakmam gerektiğini söyledi. Ankara’nın büyük olduğunu söyledi. Dikkatli olmam gerektiğini söyledi. “Evet dedim. benim için dua edeceğini söyledi. Tasaker Adam Cam hiçbir şey hissetmedim. Ne mütrülük, ne üzüntü, sadece boşluk. Cardas messageri. Generic tabercler, kısa cümleler. Derin bir şey yok. Kişisel bir şey yok. Sadece aile protokolü. Teşekkür ederek cevapladım. Daha fazlasını beklemedim. Bekleyecek bir şey yoktu.

Kuzenim Emre ertesi gün aradı. Annemin anlattığını söyledi. Etkilendiğini söyledi. Bin başının yüksek rütbe olduğunu bilmediğini söyledi. Evet olduğunu açıkladım. Yüzbaşının üstünde olduğunu söyledim. Yılların hizmet ve titiz değerlendirmeler gerektirdiğini söyledim. Hoş olduğunu söyledi. Daha fazla kazanıp kazanmayacağımı sordu. Evet. Dedim. Kutlamam gerektiğini söyledi. Bir şeyler satın almam gerektiğini söyledi. Faydalanmam gerektiğini söyledi. Yapı Jimmy Solum Ankara’da bir şeye ihtiyacım olursa insan tanıdığını söyledi. Beni tanıştırabileceğini söyledi. Kolaylaştırabileceğini söyledi. Tessaker Adam Her zaman çok bağımsız olduğumu söyledi. Bazen yardımı kabul etmenin iyi olduğunu söyledi. Cevap vermedim.

K de digunandenden basetti ha lcklerden basetti buffeden basetti photograph larden basetti ilgi gösteriyormuş gibi yaptım. Anasardem bmini bekleem cim de yorgan her zaman doğrulamak zorunda kalmaktan yorgunluk her zaman açıklamak zorunda kalmaktan her zaman kanıtlamak zorunda kalmaktan. Konya’daki iki ay yoğundu. Tüm sorumluluklarımı benim yerime geçecek yüzbaşıya devretmek zorundaydım. Acabemy Maxoren datum. Devam eden operasyonları bitirmek zorundaydım. Belgellary Disnal Maxoren datum. Dillary Capit Maxor Datum. Sordu. Tahmin ettiğimden daha zor. Çünkü orada bağlar kurdum. Çünkü bir şey inşa ettim. Çünkü o yer benimdi ve ayrılmak kabul etmek istediğimden daha çok acıtıyordu.

Son günümde ekip bir veda organize etti. Büyük bir şey değil. Sadece yemekhanede öğle yemeği. Bas pasta K. Birkaç söz. Temen Mehmet bir konuşma yaptı. Çalıştığı en iyi subaylardan biri olduğumu söyledi. Adil olduğumu söyledi. Yetkin olduğumu söyledi. İlham olduğumu söyledi. Özeyeceğini söyledi. Askerler Alkaslati. Bazıları beni kucakladı. Baselari sandi. Aglomistum. Ama ağladım. Çok değil. Sadece birkaç gözyaşı. Ama ağladım. Çünkü o insanlar beni gördü. O insanlar bana saygı duydu. O insanlar şüphe etmedi. Ve bu herhangi bir terfiden daha değerliydi.

Ankara’ya yağmurlu bir Nisan Salı günü vardım. Şehir çok büyüktü. Kate girl Chuadu. Konya’dan tamamen farklıydı. Havalindan Toxy Album Suka Conisi. Şehirde yeni olup olmadığımı sordu. Evet dedim. Ankara’nın iyi olduğunu söyledi. Fırsatları olduğunu söyledi. Seveceğimi söyledi. Annel, Pencereden Backdom, Beneller Gordom, Traffic. Acele eden insanlar. Gözümde bir sıkışma hissettim. Yalnızlık Hasadım, Korku Haset. Ama göstermedim. Durus Carum, Maskemy Carum.

Ankara’daki Üst, Konya’dakinden kat daha büyüktü. Daha fazla asker vardı. Daha fazla subay, daha fazla yapı, daha fazla her şey. Albay Demir tarafından karşılandım. Malic program Ludu, ciddi adam. El Yas Lorenda Us and Yara Easy Dassy resmi olarak selamladı. Benden çok şey beklediğini söyledi. Programın zorlu olduğunu söyledi. Birçoğunun başaramadığını söyledi. Kendimi tamamen adamak zorunda olacağımı söyledi. Hazır olduğumu söyledim. Göreceğini söyledi.

Kagus gast kişilik odaj küçük temiz functional aram uniform yaptım messi desen biraz aşinalık yaratmaya çalıştım biraz konfor ama her şey garip görünüyordu. Her şey geçici görünüyordu. Program ertesi pazartesi başladı. 12 subay vardık, 11 erkek. Ben tek kadın yine, her zaman yine. İlk günlerde kimse benimle konuşmadı. Kötü niyetle değil ama rahatsızlıktan nasıl davranacaklarını bilmiyorlardı. Bana farklı mı davranmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Eşit mi davranmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Mahcup bir orta yolda kalıyorlardı. Gormezden geldem. Durslor Odland Exorcisler Odandum.

Her şeyi emeğe odaklandım. Program Yogando. Haftada 6 gün. Günde 10 saat, strateji üzerine teorik dersler, savaş simülasyonları, estabate analizing, kriz yönetimi, baskı altında karar verme, her şey aynı anda, her şey sınırda. 3 hafta sonra subaylardan biri benimle konuşmaya başladı. Yarbay Hakan, İzmir’den de 15 yıllık hizmeti vardı. İki çocuk, öğretmen eşi bir ara yanıma oturdu. Nasıl uyum sağladığımı sordu. İyi olduğumu söyledim. Programın zorlu olduğunu söyledi. Direnç olması gerektiğini söyledi. Naredam Sordo Gaziantep’dam tanıdığını söyledi. Orada bulunduğunu söyledi. Şehir hakkında konuştuk. Yemek hakkında, kültürel farklılıklar hakkında, Hafify, Inity, Airi.

Bundan sonra diğerleri de konuşmaya başladı. Bazılarının beni raporlarda gördüğünü öğrendim. Konya’daki işimi bildiklerini öğrendim. Orau buini grand career doar grandepad olmamanın ötesinde bir şey için tanınmak garip. Önce subay olarak görülmek garip, sonra insan olarak. En son kadın olarak. Her zaman böyle olmalı. Ama asla değil. Programın başlangıcından 3 ay sonra ilk pratik değerlendirmemiz vardı. Sınırda kriz simülasyonu Cordinelli Saldir Kak No Knocker Saskil Belgeler. Sınırlı zaman ekip olarak çalışmak zorundaydık, hızlı kararlar almak zorundaydık, yanıtları koordine etmek zorundaydık.

Simülasyon sırasında doğal olarak istihbarat koordinatörü rolünü üstlendim. Lary Analy Adam Calipar Belum Straighter Wedam. Ekibim takip etti. Gavler işe yaradı. Simüle edilen tehdidi rekor sürede etkisiz hale getirdik. Kayıp olmayan tek ekiptik. Değerlendirmeden sonra Albay Demir bizi çağırdı. Performansın olağanüstü olduğunu söyledi. Nadiren bu kadar verimli koordinasyon gördüğünü söyledi. Hakan bana işaret etti. Albay bana baktı. So ademo so not ilerlememi takip edeceğini söyledi. Gördüklerinden hoşlandığını söyledi. Tessaker Adam Salam Berdam. Çıktım. Hakan beni tebrik etti. Esaslı olduğumu söyledi. Analizim olmadan başaramayacağımızı söyledi. Ekip çalışması olduğunu söyledim. Evet. dedi. Ama ekibin başkalarının görmediğini gören birine ihtiyacı olduğunu da söyledi ve o kişinin ben olduğumu söyledi.

O gece odada tek başıma her şeyi yeniden düşündüm. Cut etti mesafeyi dundum. Ailenin isteğine karşı akademiye giren Gaziantepli kızı düşündüm. İlk operasyonunu başarısız olma korkusuyla koordine eden Temmeni’i düşündüm. Aile toplantısında küçümsenen yüzbaşıyı düşündüm. Şimdi Ankara’da albaylar tarafından fark edilen bin başıyı düşündüm. Her aşamanın nasıl acıttığını düşündüm. Her aşamanın nasıl öğrettiğini düşündüm. Her aşamanın nasıl inşa ettiğini düşündüm. Toplan te hadre’nin bana işsiz demesini hatırladım. Elman aslarini hadam. Kendimi nasıl küçük hissettiğimi hatırladım. Nasıl çığlık atmak istediğimi hatırladım. Hepsini nasıl yuttuğumu hatırladım. Ve şimdi aylar sonra Ankara’daki o odada oturarak Silahlı Kuvvetler Binbaşısı yetkinliğim nedeniyle tanınarak çığlık atmama gerek olmadığını fark ettim. Asla gerekmedi. Çünkü işim benim için çığlık attı. Çünkü öğretiim benim için çığlık attı. Çünkü sonuçlarım benim için çığlık attı. Ve duyması gerekenler duydu. Duymayan asla duymayacaktı. Ve sonunda bununla barıştım.

Kuzenim Emre’nin düğünü Temmuz ayındaydı. Büyük şık İstanbul’da 5 yıldızlı otel, 300’den fazla davetli, canlı grup, uluslararası büfe. A Bartol decorationan her zaman istediği her şey bana 3 ay önce davetiye gönderdi. Resmi olarak Postella Basalay Davai tam isim Jam yan atam 3 günlük izin aldım. Otel rezervasyonu yaptım. Kimson evinde to meet samim. Getmest protokolü yerine getirmek. Cuma akşamı vardım. Hotel getem bosit oda çift kişilik yatak bogas manali penteraaldum. Ketem odada yemek sipariş ettim. Televizyon izleyerek yalnız yedim. Erken uyudum.

Cumartesi sabahı 6’da uyandım. Otelin spor salonunda antrenman yaptım. Kosu bandında costum, Sin of Sectom, Mec, Radin Serdam, Discipline Derdam. Sonra kahvaltı yaptım. Odaya Dondom. Düğün için satın aldığım elbiseyi hazırladım. Lacy Vert, Solda, Zarf, Ghost Carpman Sasam Teradum, Hafif Makyage, Alcactic, Aktum. Başka biri gibi görünüyordum. O dünyaya ait biri gibi görünüyordum ama ait değildim. Asla ait olmayacaktım.

Dün akşam 6’daydı. Altan Best Vardom kasıtlı olarak öncesinde çok vakit geçirmek istemedim. Baskanma estimedum salona girdim. Dolu yüksek sesle müzik, gülen insanlar, kuka plasma fotoğraf çekmeyim. Tat buldum, beni gördü galam city elsage ona gittim. Beni kucakladı, güzel olduğumu söyledi. Yalnız mı geldiğimi sordu. Evet dedim. “Beni cat birini getirmem gerektiğini söyledi. Artık zamanının geldiğini söyledi. Gençleşmediğimi söyledi.” Gelım. Cevap vermedim. Babam Garandu beni selamladı. Elbisenin güzel olduğunu söyledi. Ankara nasıldı? Sordu. İyi olduğunu söyledim. Beğeniyor musun? diye sordu. Evet. Dedim. İyi olduğunu söyledi. İyi göründüğümü söyledi. Daha hafif göründüğümü söyledi. Avguzlem mi bilmiyordum. Yine de teşekkür ettim.

Kardeşlerim eşleriyle bir masadaydı. Tebrik etmeye gittim. Cocker. Beni kucakladılar. İş hakkında sordular, terfi hakkında. Ankara hakkında özet yaptım. Balerslerini Saladiller, Daren Lestermader, Israel Edmidler aralarında konuşmaya döndüler. Futbol hakkında, politika hakkında, takip etmediğim şeyler hakkında orada kaldım. Gillems Denle Iraq. Varlık olarak protokol olarak tören başladı. Herkes oturdu. Emre girdi. Gri takım elbise. May cravet cocam and gilam seam. Mutlu görünüyordu. Jerseymord. Gelin sonra girdi. Beyaz elbise uzun. Devacak. B güzel. Herkesi alkışladı. Glady fotoğraf çekti. Ben de alatım. Ben de gülümşim ama mesafe hissettim. Parçası olmadığım bir şeyi izlediğimi hissettim. Sky Film Bay Sanki gerçek değildi.

Törenden sonra akşam yemeği başladı. Uzak kuzenlerle bir masaya yerleştirildim. Zar zor tanıdığım insanlar. Resmi tanıştırmalar elezmalar. Kabar Gilm Samel Usisazm. Neyep Musadah. Asker olduğumu söyledim. Ses Garangeler zor olup olmadığını sordu. Evet dedim. Seviyor musun diye sordular. Evet dedim. Tehlikeli mi diye sordular. Bazen dedim de nasıl devam edeceğini bilmedikleri açıktı. Algumaglam akşam yemeğinin ortasında Emre davetlileri tebrik ederek masaları dolaştı. Benimking Gago Galum City. Geldiğim için mutlu olduğunu söyledi. Çok şey ifade ettiğini söyledi. Her şeyin yolunda olup olmadığını sordu. Evet. Dedim. Sonra eşini düzgün tanıştırmak istediğini söyledi. Konuşmak istediğini söyledi. Tamam dam. Devam etti. Gülümsemeye devam etti. Tebrik etmeye devam etti. Mutlu damat olmaya devam etti.

Akşam yemeğinden sonra dans başladı. Yüksek sesle müzik. Dolu pist. Dans eden arkadaşlar. Yalnız Suiserek Goslara zar zor tanıdığım bir teyze benimle konuşmaya geldi. Neden da etmediğimi sü etmediğimi söylediğimi? Yazık olduğunu söyledi. Faydalanmam gerektiğini söyledi. Dün eğlenceleri için olduğunu söyledi. IR saw ikna olmuş görünmedi ama ısrar etmedi. Gitti.

Emas birkaç arkadaşını tanıştırmak istediğini söyledi. Bir grup erkek aynı yaş, hepsi iyi giyimli. Hson and Bardagi. Emre beni tanıştırdı. Kuzeni olduğumu söyledi. Hava kuvvetleri binbaşısı olduğumu söyledi. E Mascarangeler biri ciddi olup olmadığını sordu. Evet dedim. Tam olarak ne yaptığımı sordu. Asclatum, Kasaka, Estibarat, operacyler, coordination. İnanılmaz olduğunu söyledi. Takdir ettiğini söyledi. Zorlayıcı olmalı dedi. Öyle olduğunu söyledim. Bir diğeri erkeklere komuta edip etmediğimi sordu. Evet. Dedim. Nasıl olduğunu sordu. SJ Gastrop Gastromedicar Sordo. Evet dedim. Saygının cinsiyetle ilgisi olmadığını söyledim. Yetkinlikle ilgisi olduğunu söyledim. Bini Salari düşünür gibi göründü. Mantıklı olduğunu söyledi.

Birkaç dakika daha konuştuk. Askerlik hakkında, hiyerarşi hakkında, disiplin hakkında. Sertide seed hosed sageli masama döndüğümde biraz daha iyi hissettim. Biraz daha görünür hissettim. Biraz daha az görünmez hissettim. Gece yarısına yakın kuzenim Ayşe yanıma oturdu. Biraz sarhoştu. Fazla gülümsüyordu. Yüksek sesle konuşuyordu. Beni gördüğü için mutlu olduğunu söyledi. Geldiğim için mutlu olduğunu söyledi. Flört edip etmediğimi sordu. Hayır dedim. Yazık olduğunu söyledi. Güzel olduğumu söyledi. Birini hak ettiğimi söyledi. Yalnız iyi olduğumu söyledim. Kimsenin yalnız iyi olmadığını söyledi. Herkesin birine ihtiyacı olduğunu söyledi. Cevap vermedim.

Devam etti. İşimin önemli olduğunu anladığını söyledi. Ama hayatımı tüketmesine izin veremeyeceğimi söyledi. Geleceği düşünmem gerektiğini söyledi. Aileyi düşünmem gerektiğini söyledi. Daren Nefseldom. Gelecekle ilgili düşündüğümü söyledim. Geleceğimin onunkinden farklı olduğunu söyledim. Sorun olmadığını söyledim. İnatçı olduğumu söyledi. Her zaman öyle olduğumu söyledi. Pişman olacağımı söyledi. Belki dedim ama benim seçimim olduğunu söyledim. Self day cockd gitti. Yine yalnız kaldım. Dünden sabah 1’de ayrıldım. Kimse fark etmedi. Herkes sarhoş. Herkes dans ediyor. Herkes mutlu. Toxdum. Otel dondum elbasardum topu sakardum makyaji sakardum yadum tevana bdum jessi desam conari desam sora lari desundam bakas lari desam hala yabancı olduğumu düşündüm. Muhtemelen her zaman olacağımı düşündüm. Bunun beni rahatsız edip etmediğini düşündüm. Etmediğini fark ettim. Artık değil. Çünkü kendime ait bir şeyi inşa ettim. Çünkü amacım vardı. Çünkü kimliğim vardı. Ve bu onların kabul etmesine bağlı değildi. Onların anlamasına bağlı değildi. Sadece bana bağlıydı.

Pazar sabahı havaalanına gitmeden önce babaannemin evine uğradım. Yanesday Kasy. Kek ikram etti. Küçük salonda oturduk. Conak düğün hakkında sordu. Adam Kasaka zor olup olmadığını sordu. Evet dedim. Anladığını söyledi. Ailenin karmaşık olduğunu söyledi. Herkesin dünyayı kendi şekilde gördüğünü söyledi. Bu şekillerin her zaman buluşmadığını söyledi. Sorun olmadığını söyledi. Önemli olanın iyi olmam olduğunu söyledi. İyi olduğumu söyledim. Gördüğünü söyledi. Farklı olduğumu söyledi. Daha güvenli, daha sağlam. Gurur duyduğunu söyledi. Adam teşekkür etmeme gerek olmadığını söyledi. Sadece gerçeği söylediğini söyledi. Adam bildiğini söyledi. Her zaman döndüğümü söyledi. Gecikse bile, uzakta kalsa bile her zaman döndüm. Çünkü orası köktü. Çünkü orası başlangıçtı. Ve o yerin ötesine büyümüş olsam bile hala benim parçamdı.

Ankara’ya dönüş uçağında her şeyi düşündüm. Yok de seçimleri düşündüm. Keyundam Cen Claram andamda Kemal Dogum de 32’de kim olduğumu düşündüm. Mesia desandım desom vazgeçtiğim her şeyi düşündüm kazandığım her şeyi düşündüm. The Jeep Dagmadig Sundam. Ve ilk kez şüphe olmadan, tereddüt olmadan, korku olmadan kendime evet yanıtını verdim. Herin degdi, her gasina her asai her yina heranina. Çünkü beni buraya getirdi. Çünkü beni bu kişi yaptı. Çünkü bana amaç verdi.

Ankara’ya öğleden sonra geç saat değindim. Toxi aldım gokuzu tankadu gazeldi sekindi. Captain Jackim Kimy Gostam muhafız beni selamladı. Rapemel Kagirdi. Ben basepur hasam. Burası benim yerim olduğunu hissettim. Tek yer değil ama gerçek olan. Odasem Kentem uniform saslim office getim. Mesajlar vardı, raporlar vardı. İş vardı. Doldomu anatam. İstanbul’u unuttum. Conusmalar adam. Her şeyi unuttum. Sadece görev oldum. Sadece misyon sadece binbaşı. Ve orada o alanda, o anda, o üniformada her zaman olmak istediğim kişi tam olarak bendim. Açıklamama gerek yoktu. Haklı çıkarmama gerek yoktu. Kanıtlamama gerek yoktu. Sadece olmama gerek vardı. Ve sonunda bunca yıldan sonra, bunca mücadeleden sonra, bunca sessizlikten sonra bendim. Tamamen bir turn.

 

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News