Dul Ağa, Pazar’da Kimsenin Almadığı Kadına “Eşim Ol” Dedi…
.
.
Kayalar Köyü’nün pazar günü her zamanki gibi kalabalıktı. Tezgahların arasında dolaşan kadınlar ellerinde sepetlerle en iyi sebzeleri seçmeye çalışıyorlardı. Erkekler ise çay ocağında oturup köyün son dedikodularını tartışıyorlardı. Güneşin sıcak ışıkları altında, köyün sakinleri bir araya gelerek günlük yaşamın telaşını yaşıyorlardı.
Mehmet Ağa’nın Hikayesi
Mehmet Ağa, 45 yaşındaki bu sessiz adam pazara geldiğinde her zaman aynı rotayı takip ederdi. Önce çiftçilerin tezgahlarını dolaşır, sonra da çay ocağında biraz dinlenirdi. 3 yıl önce eşi Zehra’yı kaybettikten sonra bu rutin ona bir tür teselli veriyordu. Her pazar günü Zehra’nın eskiden aldığı tezgahların önünden geçerken onu hatırlıyor, içinden ona dua ediyordu.
Bugün de öyle olacaktı ta ki Ayşe’yi görene kadar. Ayşe, pazarın en ucuz köşesinde yıpranmış bir örtünün üzerine birkaç eski eşyasını dizmiş oturuyordu. 35 yaşındaki bu kadın bir zamanlar köyün en güzel kızlarından biriydi. Şimdi ise yüzündeki çizgiler yaşadığı acıları ele veriyordu. Kocası Ali’yi bir yıl önce trafik kazasında kaybettikten sonra hayatı cehenneme dönmüştü. Çocukları olmadığı için kayınvalidesi onu evden kovmuştu. Köylüler de onu sanki veba hastasıymış gibi uzak tutmaya başlamıştı. İnsanlar fısıldaşıyor, onu suçluyorlardı. Bir kadın kocasından önce ölmeliydi, diyorlardı. Allah onu cezalandırıyor olmalı.
Mehmet, Ayşe’nin yanından geçerken kadının gözlerindeki çaresizliği gördü. O anda kendi yalnızlığını onun gözlerinde buldu. Ayşe elindeki eski bir gümüş kolyeyi bir müşteriye gösteriyordu. Kadın kolyeyi inceledikten sonra tiksintiyle yüzünü buruşturdu. “Bu pis şeylerle ne işim olsun?” dedi yüksek sesle. “Sen kimsin ki bizden para istiyorsun?” Çevredeki insanlar dönüp baktılar. Bazıları gülmeye başladı. Ayşe başını öne eğdi. Gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
Fatma Ana, köyün en büyük dedikoducusu, duruma müdahale etti. “Bu kadın burada ne arıyor?” diye bağırdı. “Namuslu insanların pazarında böylelerinin yeri yok.” Kalabalık etraflarına toplanmaya başladı. Herkes Ayşe’ye bakıyor, onu yargılıyordu. İmam Hasan bile uzaktan onaylayarak başını sallıyordu. Ayşe kalkmaya çalıştı. Eşyalarını toplamak istedi ama elleri titriyordu. Kolyesi yere düştü. Gümüş zincir taşların üzerine dağıldı. Mehmet’in içinde bir şeyler çatladı. Bu manzara onu derinden yaraladı. Ayşe’nin durumunu görünce kendi eşinin ölümünden sonra hissettiği o derin yalnızlığı hatırladı. O da köylülerin bakışlarını, fısıldaşmalarını yaşamıştı. Ama o bir erkekti. Ona en azından saygı gösteriliyordu. Ayşe ise sadece bir kadındı. Savunmasız ve yalnızdı.
Yeni Bir Başlangıç
Mehmet sessizce kalabalığın arasından geçti. Ayşe’nin yanına çömeldi ve kolyeyi toplamaya başladı. “Kalk!” dedi alçak sesle. “Sen buradan ayrıl.” Ayşe şaşkınlıkla ona baktı. Bu köyde ona yardım eden ilk kişiydi. Ayşe, Mehmet Ağa’nın yardımıyla eşyalarını topladıktan sonra hızlı adımlarla pazardan uzaklaştı. Kalbinde karışık duygular vardı. Birisi ona yardım etmişti. Ama neden?
Mehmet onu takip etti ama mesafe koyarak köyün dışındaki küçük tepede eski bir çınar ağacının altında durdu. Ayşe de orada durmuş, nefes almaya çalışıyordu. Gözyaşları yanağından süzülüyordu. “Hanımefendi,” dedi Mehmet yavaşça. Ayşe irkildi. Arkasını döndü. “Teşekkür ederim,” dedi titrek bir sesle. “Ama neden bana yardım ettiniz? Herkes beni dışlıyor.”
Mehmet uzun süre sessiz kaldı. Gözlerini uzaklara dikmiş düşünüyordu. “Çünkü ben de yalnızım,” dedi. “Eşim öldükten sonra bu köyde kendimi yabancı gibi hissediyorum. İnsanlar bana acıyorla bakıyor. Sanki yarım kalmış bir adam gibi.” Ayşe onu şaşkınlıkla dinliyordu. Bu kadar güçlü görünen bir adamın da kendisi gibi acı çektiğini duymak onu şaşırtmıştı.
“Size acıyorlar,” dedi Ayşe acı bir gülümsemeyle. “Bana ise nefret ediyorlar. Sanki kocamın ölümü benim suçummuş gibi.” “İnsanlar anlamaz,” dedi Mehmet. “Onlar için kadın ancak bir erkeğin gölgesi altında var olabilir. Erkek ise kendi başına durabilir. Ama gerçek şu ki ikimiz de kayıbız. İkimiz de bu köyde yalnız.”
Ayşe başını salladı. Bu adamda başka kimsenin göremediği bir anlayış vardı. “Siz en azından saygı görüyorsunuz,” dedi. “Bense ben artık hiçbir şeyim.” Mehmet ona döndü. Gözlerinde kararlı bir bakış vardı. “Hayır, sen de bir şeysin. Sen de insansın. Onur ve saygı hakkın var.”
Bu sözler Ayşe’nin kalbine dokundu. Ne zamandır kimse ona bu kadar değerli olduğunu söylememişti. Ama bu köy beni kabul etmiyor,” dedi. “Nereye gidersem gideyim başımı kaldıramıyorum.” O zaman Mehmet beklenmedik bir şey söyledi. “Eşim ol.” Ayşe dona kaldı. Bu sözcüklerin gerçek olduğuna inanamıyordu. “Ne dediniz?” diye fısıldadı.
“Eşim ol,” dedi Mehmet daha kararlı bir sesle. “Bu köyde yalnızım. Sen de yalnızsın. İkimiz birlikte belki bu yalnızlığa karşı durabiliriz.” Ayşe’nin dizleri titredi. Oturması gerekti. Bu teklif o kadar beklenmedikti ki nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. “Ama beni neden isteyesiniz?” diye sordu. “Ben bu köyde lanetlenmiş bir kadınım. Sizin için sadece utanç getiririm.”
Mehmet yanına çömeldi. “Ben seni insan olarak görüyorum,” dedi. “Köyün gözünde ne olduğun umurumda değil. Sen iyi kalpli bir kadınsın. Bunu görebiliyorum.” Ayşe ağlamaya başladı. Bu kez gözyaşları acıdan değil şükrandan dökülüyordu. “Düşünmek için bana biraz zaman verin,” dedi Ayşe. “Bu çok büyük bir karar.”
Mehmet başını salladı. “Tabii ki. Ama bil ki bu teklifi sadece merhamet için yapmıyorum. Benim de sana ihtiyacım var. Bu evde tek başıma yaşamaktan yoruldum.” Ayşe’nin gözlerinde umut parıltısı belirdi. Belki de bu ona verilen ikinci bir şanstı. Belki de Allah en beklenmedik yerden ona yardım gönderiyordu.
Dönüşüm
Teşekkür ederim,” dedi sessizce. “Size cevabımı yarın vereceğim.” Haber köyde yıldırım hızıyla yayıldı. Mehmet Ağa’nın Ayşe’ye evlilik teklifi ettiği kulaktan kulağa fısıldandı. Fatma Ana bu haberi ilk duyanlardan biriydi ve derhal köyün her köşesine yaydı. “Aklını mı kaçırdı?” diye bağırıyordu. “O namussuz kadınla evlenmek istiyor.” İmam Hasan bu durumdan son derece rahatsız olmuştu. Mehmet’i cami bahçesinde bekledi.
“Mehmet kardeşim,” dedi ciddi bir sesle. “Bu yaptığın büyük bir hata. O kadın bu köy için uğursuz. Allah’ın cezası üzerinde.” Mehmet sakin bir şekilde imamın gözlerine baktı. “İmam efendi,” dedi, “Kur’an’da mazlumları korumamız gerektiği yazıyor. O kadında ne günah gördünüz?” İmam Hasan kaşlarını çattı. “Kocasından önce ölmedi. Bu da lanet demek.” Mehmet içinden derin bir nefes aldı.
Bu köyün dar düşünce yapısı onu boğuyordu. İmam Efendi, siz Peygamberimizin Öksüz Hatice ile evlendiğini unuttunuz mu? Onun da önceki evliliğinden çocukları vardı. Bu sözler imamı susturdu. Ama köyün diğer erkekleri daha saldırgan davranıyordu. Mehmet’in kardeşi Osman, abisinin evine koştu. “Abi ne yapıyorsun?” diye bağırdı kapıyı çalarken. “Bütün köy seninle dalga geçiyor. Ailemizin adını lekeleyeceksin.”
Mehmet kapıyı açtığında kardeşinin yüzündeki hiddet açıkça görülüyordu. “Osman sakin ol,” dedi. “Bu benim kararım.” “Kararın mı? Bu delilik!” dedi. “O kadın lanetli.” Mehmet oturma odasına geçti. Kardeşini de içeri davet etti. “Osman sen de çocuk sahibi olamadın,” dedi. “Bu senin suçun mu?” Osman duraksadı. Gerçekten de evliliklerinin 3. yılında hala çocukları yoktu. “Bu farklı,” diye mırıldandı. “Ben erkeğim.”
İşte problem burada,” dedi Mehmet. “Biz erkekler her şeyi kadınların üzerine yıkıyoruz. Ayşe’nin ne suçu var?” Osman başını iki yana salladı. “Abi sen bu köyde yaşayacaksın. İnsanlarla iş yapacaksın. Kimse sana saygı duymayacak.” O gece Mehmet uyuyamadı. Bahçede oturmuş yıldızlara bakıyordu. Zehra geçirdiği anları düşünüyordu. “Zehra’cığım,” diye fısıldadı. “Bana ihanet mi ediyorum? Bu doğru mu?”
Rüzgar yaprakları hışırdattı. Sanki Zehra cevap veriyormuş gibiydi. O anda kalbinde bir huzur hissetti. Zehra da iyi kalpli bir kadındı. Ayşe gibi masum birine yardım edilmesine karşı çıkmazdı. Ertesi sabah köyün kadınları Ayşe’yi aramaya çıktılar. Onu köy dışındaki eski mağarada buldular. Gecede orada kalmış, üşümüştü. “Sen ne cesaretle Mehmet Ağa’ya göz dikiyorsun!” diye bağırdı Fatma Ana. “Utanman yok mu?”
Diğer kadınlar da etrafını sarmıştı. Ayşe titreyerek ayağa kalktı. “Ben ona göz dikmedim,” dedi. “O bana teklif etti.” “Yalan söyleme,” diye bağırdı başka bir kadın. “Sen onu büyüledin. Başka türlü mümkün değil.” Kadınlar Ayşe’yi neredeyse linç edeceklerdi ki Mehmet belirdi. Atından indi ve kadınların arasından geçti. “Bu kadını rahatsız etmeyin,” dedi sert bir sesle.
Fatma Ana cesurca karşı çıktı. “Mehmet Ağa, bu kadın sizi kandırıyor. Gözünüzü açın.” Mehmet Ayşe’nin yanına geçti. Elini onun omzuna koydu. Bu hareket köyün kadınları için şok etkisi yarattı. “Ben kimseyi kandırmıyorum,” dedi Mehmet. “Bu benim kararım ve kesin.” Sonra Ayşe’ye döndü. “Cevabın hazır mı?” Ayşe ağlayan gözlerle başını salladı. “Evet,” dedi titreyerek. “Eşiniz olmayı kabul ediyorum.”
Toplumun Değişimi
Evlilik haberi köyde büyük bir dalga etkisi yarattı. Mehmet ve Ayşe’nin nikahı köyün genç imamı Ahmet tarafından kıyıldı. Yaşlı İmam Hasan bu nikahı kıymayı reddetmişti. Törende sadece birkaç komşu ve Mehmet’in mecburen gelen kardeşi Osman vardı. Ayşe annesinden kalma basit bir elbise giymişti. Mehmet ise en iyi takım elbisesini tercih etmişti. Nikah sessizce neredeyse gizlice yapıldı.
Köylülerin çoğu bu birleşmeyi protesto eder gibiydi. Nikahtan 3 gün sonra beklenmedik bir ziyaretçi geldi. Komşu köyden Zeynep, Ayşe’nin eski arkadaşıydı. Yıllar önce evlenip oraya taşınmıştı. Mehmet’in evine geldiğinde Ayşe’yi görünce gözyaşlarına boğuldu. “Ayşeciğim!” dedi sarılırken. “Sonunda seni buldum. Senin hakkında söylenen yalanları duymaktan bıktım.”
Ayşe şaşkınlıkla arkadaşına baktı. “Ne yalanları?” diye sordu. Zeynep etrafına bakındı. Mehmet de oradaydı. “Ayşe,” dedi Zeynep, “sen neden susuyorsun? Neden kendini bu kadar cezalandırıyorsun?” Mehmet merakla dinliyordu. Bu kadar güçlü görünen bir adamın da kendisi gibi acı çektiğini duymak onu şaşırtmıştı.
“Size acıyorlar,” dedi Ayşe acı bir gülümsemeyle. “Bana ise nefret ediyorlar. Sanki kocamın ölümü benim suçummuş gibi.” “İnsanlar anlamaz,” dedi Mehmet. “Onlar için kadın ancak bir erkeğin gölgesi altında var olabilir. Erkek ise kendi başına durabilir. Ama gerçek şu ki ikimiz de kayıbız. İkimiz de bu köyde yalnız.”
Ayşe başını salladı. Bu adamda başka kimsenin göremediği bir anlayış vardı. “Siz en azından saygı görüyorsunuz,” dedi. “Bense ben artık hiçbir şeyim.” Mehmet ona döndü. Gözlerinde kararlı bir bakış vardı. “Hayır, sen de bir şeysin. Sen de insansın. Onur ve saygı hakkın var.”
Bu sözler Ayşe’nin kalbine dokundu. Ne zamandır kimse ona bu kadar değerli olduğunu söylememişti. Ama bu köy beni kabul etmiyor,” dedi. “Nereye gidersem gideyim başımı kaldıramıyorum.” O zaman Mehmet beklenmedik bir şey söyledi. “Eşim ol.” Ayşe dona kaldı. Bu sözcüklerin gerçek olduğuna inanamıyordu. “Ne dediniz?” diye fısıldadı.
“Eşim ol,” dedi Mehmet daha kararlı bir sesle. “Bu köyde yalnızım. Sen de yalnızsın. İkimiz birlikte belki bu yalnızlığa karşı durabiliriz.” Ayşe’nin dizleri titredi. Oturması gerekti. Bu teklif o kadar beklenmedikti ki nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. “Ama beni neden isteyesiniz?” diye sordu. “Ben bu köyde lanetlenmiş bir kadınım. Sizin için sadece utanç getiririm.”
Mehmet yanına çömeldi. “Ben seni insan olarak görüyorum,” dedi. “Köyün gözünde ne olduğun umurumda değil. Sen iyi kalpli bir kadınsın. Bunu görebiliyorum.” Ayşe ağlamaya başladı. Bu kez gözyaşları acıdan değil şükrandan dökülüyordu. “Düşünmek için bana biraz zaman verin,” dedi Ayşe. “Bu çok büyük bir karar.”
Mehmet başını salladı. “Tabii ki. Ama bil ki bu teklifi sadece merhamet için yapmıyorum. Benim de sana ihtiyacım var. Bu evde tek başıma yaşamaktan yoruldum.” Ayşe’nin gözlerinde umut parıltısı belirdi. Belki de bu ona verilen ikinci bir şanstı. Belki de Allah en beklenmedik yerden ona yardım gönderiyordu.
Dönüşüm
Teşekkür ederim,” dedi sessizce. “Size cevabımı yarın vereceğim.” Haber köyde yıldırım hızıyla yayıldı. Mehmet Ağa’nın Ayşe’ye evlilik teklifi ettiği kulaktan kulağa fısıldandı. Fatma Ana bu haberi ilk duyanlardan biriydi ve derhal köyün her köşesine yaydı. “Aklını mı kaçırdı?” diye bağırıyordu. “O namussuz kadınla evlenmek istiyor.” İmam Hasan bu durumdan son derece rahatsız olmuştu. Mehmet’i cami bahçesinde bekledi.
“Mehmet kardeşim,” dedi ciddi bir sesle. “Bu yaptığın büyük bir hata. O kadın bu köy için uğursuz. Allah’ın cezası üzerinde.” Mehmet sakin bir şekilde imamın gözlerine baktı. “İmam efendi,” dedi, “Kur’an’da mazlumları korumamız gerektiği yazıyor. O kadında ne günah gördünüz?” İmam Hasan kaşlarını çattı. “Kocasından önce ölmedi. Bu da lanet demek.” Mehmet içinden derin bir nefes aldı.
Bu köyün dar düşünce yapısı onu boğuyordu. İmam Efendi, siz Peygamberimizin Öksüz Hatice ile evlendiğini unuttunuz mu? Onun da önceki evliliğinden çocukları vardı. Bu sözler imamı susturdu. Ama köyün diğer erkekleri daha saldırgan davranıyordu. Mehmet’in kardeşi Osman, abisinin evine koştu. “Abi ne yapıyorsun?” diye bağırdı kapıyı çalarken. “Bütün köy seninle dalga geçiyor. Ailemizin adını lekeleyeceksin.”
Mehmet kapıyı açtığında kardeşinin yüzündeki hiddet açıkça görülüyordu. “Osman sakin ol,” dedi. “Bu benim kararım.” “Kararın mı? Bu delilik!” dedi. “O kadın lanetli.” Mehmet oturma odasına geçti. Kardeşini de içeri davet etti. “Osman sen de çocuk sahibi olamadın,” dedi. “Bu senin suçun mu?” Osman duraksadı. Gerçekten de evliliklerinin 3. yılında hala çocukları yoktu. “Bu farklı,” diye mırıldandı. “Ben erkeğim.”
İşte problem burada,” dedi Mehmet. “Biz erkekler her şeyi kadınların üzerine yıkıyoruz. Ayşe’nin ne suçu var?” Osman başını iki yana salladı. “Abi sen bu köyde yaşayacaksın. İnsanlarla iş yapacaksın. Kimse sana saygı duymayacak.” O gece Mehmet uyuyamadı. Bahçede oturmuş yıldızlara bakıyordu. Zehra geçirdiği anları düşünüyordu. “Zehra’cığım,” diye fısıldadı. “Bana ihanet mi ediyorum? Bu doğru mu?”
Rüzgar yaprakları hışırdattı. Sanki Zehra cevap veriyormuş gibiydi. O anda kalbinde bir huzur hissetti. Zehra da iyi kalpli bir kadındı. Ayşe gibi masum birine yardım edilmesine karşı çıkmazdı. Ertesi sabah köyün kadınları Ayşe’yi aramaya çıktılar. Onu köy dışındaki eski mağarada buldular. Gecede orada kalmış, üşümüştü. “Sen ne cesaretle Mehmet Ağa’ya göz dikiyorsun!” diye bağırdı Fatma Ana. “Utanman yok mu?”
Diğer kadınlar da etrafını sarmıştı. Ayşe titreyerek ayağa kalktı. “Ben ona göz dikmedim,” dedi. “O bana teklif etti.” “Yalan söyleme,” diye bağırdı başka bir kadın. “Sen onu büyüledin. Başka türlü mümkün değil.” Kadınlar Ayşe’yi neredeyse linç edeceklerdi ki Mehmet belirdi. Atından indi ve kadınların arasından geçti. “Bu kadını rahatsız etmeyin,” dedi sert bir sesle.
Fatma Ana cesurca karşı çıktı. “Mehmet Ağa, bu kadın sizi kandırıyor. Gözünüzü açın.” Mehmet Ayşe’nin yanına geçti. Elini onun omzuna koydu. Bu hareket köyün kadınları için şok etkisi yarattı. “Ben kimseyi kandırmıyorum,” dedi Mehmet. “Bu benim kararım ve kesin.” Sonra Ayşe’ye döndü. “Cevabın hazır mı?” Ayşe ağlayan gözlerle başını salladı. “Evet,” dedi titreyerek. “Eşiniz olmayı kabul ediyorum.”
Toplumun Değişimi
Evlilik haberi köyde büyük bir dalga etkisi yarattı. Mehmet ve Ayşe’nin nikahı köyün genç imamı Ahmet tarafından kıyıldı. Yaşlı İmam Hasan bu nikahı kıymayı reddetmişti. Törende sadece birkaç komşu ve Mehmet’in mecburen gelen kardeşi Osman vardı. Ayşe annesinden kalma basit bir elbise giymişti. Mehmet ise en iyi takım elbisesini tercih etmişti. Nikah sessizce neredeyse gizlice yapıldı.
Köylülerin çoğu bu birleşmeyi protesto eder gibiydi. Nikahtan 3 gün sonra beklenmedik bir ziyaretçi geldi. Komşu köyden Zeynep, Ayşe’nin eski arkadaşıydı. Yıllar önce evlenip oraya taşınmıştı. Mehmet’in evine geldiğinde Ayşe’yi görünce gözyaşlarına boğuldu. “Ayşeciğim!” dedi sarılırken. “Sonunda seni buldum. Senin hakkında söylenen yalanları duymaktan bıktım.”
Ayşe şaşkınlıkla arkadaşına baktı. “Ne yalanları?” diye sordu. Zeynep etrafına bakındı. Mehmet de oradaydı. “Ayşe,” dedi Zeynep, “sen neden susuyorsun? Neden kendini bu kadar cezalandırıyorsun?” Mehmet merakla dinliyordu. Bu kadar güçlü görünen bir adamın da kendisi gibi acı çektiğini duymak onu şaşırtmıştı.
“Size acıyorlar,” dedi Ayşe acı bir gülümsemeyle. “Bana ise nefret ediyorlar. Sanki kocamın ölümü benim suçummuş gibi.” “İnsanlar anlamaz,” dedi Mehmet. “Onlar için kadın ancak bir erkeğin gölgesi altında var olabilir. Erkek ise kendi başına durabilir. Ama gerçek şu ki ikimiz de kayıbız. İkimiz de bu köyde yalnız.”
Ayşe başını salladı. Bu adamda başka kimsenin göremediği bir anlayış vardı. “Siz en azından saygı görüyorsunuz,” dedi. “Bense ben artık hiçbir şeyim.” Mehmet ona döndü. Gözlerinde kararlı bir bakış vardı. “Hayır, sen de bir şeysin. Sen de insansın. Onur ve saygı hakkın var.”
Bu sözler Ayşe’nin kalbine dokundu. Ne zamandır kimse ona bu kadar değerli olduğunu söylememişti. Ama bu köy beni kabul etmiyor,” dedi. “Nereye gidersem gideyim başımı kaldıramıyorum.” O zaman Mehmet beklenmedik bir şey söyledi. “Eşim ol.” Ayşe dona kaldı. Bu sözcüklerin gerçek olduğuna inanamıyordu. “Ne dediniz?” diye fısıldadı.
“Eşim ol,” dedi Mehmet daha kararlı bir sesle. “Bu köyde yalnızım. Sen de yalnızsın. İkimiz birlikte belki bu yalnızlığa karşı durabiliriz.” Ayşe’nin dizleri titredi. Oturması gerekti. Bu teklif o kadar beklenmedikti ki nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. “Ama beni neden isteyesiniz?” diye sordu. “Ben bu köyde lanetlenmiş bir kadınım. Sizin için sadece utanç getiririm.”
Mehmet yanına çömeldi. “Ben seni insan olarak görüyorum,” dedi. “Köyün gözünde ne olduğun umurumda değil. Sen iyi kalpli bir kadınsın. Bunu görebiliyorum.” Ayşe ağlamaya başladı. Bu kez gözyaşları acıdan değil şükrandan dökülüyordu. “Düşünmek için bana biraz zaman verin,” dedi Ayşe. “Bu çok büyük bir karar.”
Mehmet başını salladı. “Tabii ki. Ama bil ki bu teklifi sadece merhamet için yapmıyorum. Benim de sana ihtiyacım var. Bu evde tek başıma yaşamaktan yoruldum.” Ayşe’nin gözlerinde umut parıltısı belirdi. Belki de bu ona verilen ikinci bir şanstı. Belki de Allah en beklenmedik yerden ona yardım gönderiyordu.
Dönüşüm
Teşekkür ederim,” dedi sessizce. “Size cevabımı yarın vereceğim.” Haber köyde yıldırım hızıyla yayıldı. Mehmet Ağa’nın Ayşe’ye evlilik teklifi ettiği kulaktan kulağa fısıldandı. Fatma Ana bu haberi ilk duyanlardan biriydi ve derhal köyün her köşesine yaydı. “Aklını mı kaçırdı?” diye bağırıyordu. “O namussuz kadınla evlenmek istiyor.” İmam Hasan bu durumdan son derece rahatsız olmuştu. Mehmet’i cami bahçesinde bekledi.
“Mehmet kardeşim,” dedi ciddi bir sesle. “Bu yaptığın büyük bir hata. O kadın bu köy için uğursuz. Allah’ın cezası üzerinde.” Mehmet sakin bir şekilde imamın gözlerine baktı. “İmam efendi,” dedi, “Kur’an’da mazlumları korumamız gerektiği yazıyor. O kadında ne günah gördünüz?” İmam Hasan kaşlarını çattı. “Kocasından önce ölmedi. Bu da lanet demek.” Mehmet içinden derin bir nefes aldı.
Bu köyün dar düşünce yapısı onu boğuyordu. İmam Efendi, siz Peygamberimizin Öksüz Hatice ile evlendiğini unuttunuz mu? Onun da önceki evliliğinden çocukları vardı. Bu sözler imamı susturdu. Ama köyün diğer erkekleri daha saldırgan davranıyordu. Mehmet’in kardeşi Osman, abisinin evine koştu. “Abi ne yapıyorsun?” diye bağırdı kapıyı çalarken. “Bütün köy seninle dalga geçiyor. Ailemizin adını lekeleyeceksin.”
Mehmet kapıyı açtığında kardeşinin yüzündeki hiddet açıkça görülüyordu. “Osman sakin ol,” dedi. “Bu benim kararım.” “Kararın mı? Bu delilik!” dedi. “O kadın lanetli.” Mehmet oturma odasına geçti. Kardeşini de içeri davet etti. “Osman sen de çocuk sahibi olamadın,” dedi. “Bu senin suçun mu?” Osman duraksadı. Gerçekten de evliliklerinin 3. yılında hala çocukları yoktu. “Bu farklı,” diye mırıldandı. “Ben erkeğim.”
İşte problem burada,” dedi Mehmet. “Biz erkekler her şeyi kadınların üzerine yıkıyoruz. Ayşe’nin ne suçu var?” Osman başını iki yana salladı. “Abi sen bu köyde yaşayacaksın. İnsanlarla iş yapacaksın. Kimse sana saygı duymayacak.” O gece Mehmet uyuyamadı. Bahçede oturmuş yıldızlara bakıyordu. Zehra geçirdiği anları düşünüyordu. “Zehra’cığım,” diye fısıldadı. “Bana ihanet mi ediyorum? Bu doğru mu?”
Rüzgar yaprakları hışırdattı. Sanki Zehra cevap veriyormuş gibiydi. O anda kalbinde bir huzur hissetti. Zehra da iyi kalpli bir kadındı. Ayşe gibi masum birine yardım edilmesine karşı çıkmazdı. Ertesi sabah köyün kadınları Ayşe’yi aramaya çıktılar. Onu köy dışındaki eski mağarada buldular. Gecede orada kalmış, üşümüştü. “Sen ne cesaretle Mehmet Ağa’ya göz dikiyorsun!” diye bağırdı Fatma Ana. “Utanman yok mu?”
Diğer kadınlar da etrafını sarmıştı. Ayşe titreyerek ayağa kalktı. “Ben ona göz dikmedim,” dedi. “O bana teklif etti.” “Yalan söyleme,” diye bağırdı başka bir kadın. “Sen onu büyüledin. Başka türlü mümkün değil.” Kadınlar Ayşe’yi neredeyse linç edeceklerdi ki Mehmet belirdi. Atından indi ve kadınların arasından geçti. “Bu kadını rahatsız etmeyin,” dedi sert bir sesle.
Fatma Ana cesurca karşı çıktı. “Mehmet Ağa, bu kadın sizi kandırıyor. Gözünüzü açın.” Mehmet Ayşe’nin yanına geçti. Elini onun omzuna koydu. Bu hareket köyün kadınları için şok etkisi yarattı. “Ben kimseyi kandırmıyorum,” dedi Mehmet. “Bu benim kararım ve kesin.” Sonra Ayşe’ye döndü. “Cevabın hazır mı?” Ayşe ağlayan gözlerle başını salladı. “Evet,” dedi titreyerek. “Eşiniz olmayı kabul ediyorum.”
Toplumun Değişimi
Evlilik haberi köyde büyük bir dalga etkisi yarattı. Mehmet ve Ayşe’nin nikahı köyün genç imamı Ahmet tarafından kıyıldı. Yaşlı İmam Hasan bu nikahı kıymayı reddetmişti. Törende sadece birkaç komşu ve Mehmet’in mecburen gelen kardeşi Osman vardı. Ayşe annesinden kalma basit bir elbise giymişti. Mehmet ise en iyi takım elbisesini tercih etmişti. Nikah sessizce neredeyse gizlice yapıldı.
Köylülerin çoğu bu birleşmeyi protesto eder gibiydi. Nikahtan 3 gün sonra beklenmedik bir ziyaretçi geldi. Komşu köyden Zeynep, Ayşe’nin eski arkadaşıydı. Yıllar önce evlenip oraya taşınmıştı. Mehmet’in evine geldiğinde Ayşe’yi görünce gözyaşlarına boğuldu. “Ayşeciğim!” dedi sarılırken. “Sonunda seni buldum. Senin hakkında söylenen yalanları duymaktan bıktım.”
Ayşe şaşkınlıkla arkadaşına baktı. “Ne yalanları?” diye sordu. Zeynep etrafına bakındı. Mehmet de oradaydı. “Ayşe,” dedi Zeynep, “sen neden susuyorsun? Neden kendini bu kadar cezalandırıyorsun?” Mehmet merakla dinliyordu. Bu kadar güçlü görünen bir adamın da kendisi gibi acı çektiğini duymak onu şaşırtmıştı.
“Size acıyorlar,” dedi Ayşe acı bir gülümsemeyle. “Bana ise nefret ediyorlar. Sanki kocamın ölümü benim suçummuş gibi.” “İnsanlar anlamaz,” dedi Mehmet. “Onlar için kadın ancak bir erkeğin gölgesi altında var olabilir. Erkek ise kendi başına durabilir. Ama gerçek şu ki ikimiz de kayıbız. İkimiz de bu köyde yalnız.”
Ayşe başını salladı. Bu adamda başka kimsenin göremediği bir anlayış vardı. “Siz en azından saygı görüyorsunuz,” dedi. “Bense ben artık hiçbir şeyim.” Mehmet ona döndü. Gözlerinde kararlı bir bakış vardı. “Hayır, sen de bir şeysin. Sen de insansın. Onur ve saygı hakkın var.”
Bu sözler Ayşe’nin kalbine dokundu. Ne zamandır kimse ona bu kadar değerli olduğunu söylememişti. Ama bu köy beni kabul etmiyor,” dedi. “Nereye gidersem gideyim başımı kaldıramıyorum.” O zaman Mehmet beklenmedik bir şey söyledi. “Eşim ol.” Ayşe dona kaldı. Bu sözcüklerin gerçek olduğuna inanamıyordu. “Ne dediniz?” diye fısıldadı.
“Eşim ol,” dedi Mehmet daha kararlı bir sesle. “Bu köyde yalnızım. Sen de yalnızsın. İkimiz birlikte belki bu yalnızlığa karşı durabiliriz.” Ayşe’nin dizleri titredi. Oturması gerekti. Bu teklif o kadar beklenmedikti ki nasıl tepki vereceğini bilmiyordu. “Ama beni neden isteyesiniz?” diye sordu. “Ben bu köyde lanetlenmiş bir kadınım. Sizin için sadece utanç getiririm.”
Mehmet yanına çömeldi. “Ben seni insan olarak görüyorum,” dedi. “Köyün gözünde ne olduğun umurumda değil. Sen iyi kalpli bir kadınsın. Bunu görebiliyorum.” Ayşe ağlamaya başladı. Bu kez gözyaşları acıdan değil şükrandan dökülüyordu. “Düşünmek için bana biraz zaman verin,” dedi Ayşe. “Bu çok büyük bir karar.”
Mehmet başını salladı. “Tabii ki. Ama bil ki bu teklifi sadece merhamet için yapmıyorum. Benim de sana ihtiyacım var. Bu evde tek başıma yaşamaktan yoruldum.” Ayşe’nin gözlerinde umut parıltısı belirdi. Belki de bu ona verilen ikinci bir şanstı. Belki de Allah en beklenmedik yerden ona yardım gönderiyordu.
Dönüşüm
Teşekkür ederim,” dedi sessizce. “Size cevabımı yarın vereceğim.” Haber köyde yıldırım hızıyla yayıldı. Mehmet Ağa’nın Ayşe’ye evlilik teklifi ettiği kulaktan kulağa fısıldandı. Fatma Ana bu haberi ilk duyanlardan biriydi ve derhal köyün her köşesine yaydı. “Aklını mı kaçırdı?” diye bağırıyordu. “O namussuz kadınla evlenmek istiyor.” İmam Hasan bu durumdan son derece rahatsız olmuştu. Mehmet’i cami bahçesinde bekledi.
“Mehmet kardeşim,” dedi ciddi bir sesle. “Bu yaptığın büyük bir hata. O kadın bu köy için uğursuz. Allah’ın cezası üzerinde.” Mehmet sakin bir şekilde imamın gözlerine baktı. “İmam efendi,” dedi, “Kur’an’da mazlumları korumamız gerektiği yazıyor. O kadında ne günah gördünüz?” İmam Hasan kaşlarını çattı. “Kocasından önce ölmedi. Bu da lanet demek.” Mehmet içinden derin bir nefes aldı.
Bu köyün dar düşünce yapısı onu boğuyordu. İmam Efendi, siz Peygamberimizin
İmam Hasan’ın sözlerini dinledikten sonra Mehmet’in içi daraldı. Başkalarının önyargılarının kendisiyle Ayşe’nin hayatını etkilemesine izin vermemeye karar verdi. İkisi için de yeni bir gelecek kurmak istiyordu; yargılanmadan yaşayabilecekleri bir yer.
Evlendikten sonra Ayşe kendine olan güvenini yeniden kazanmaya başladı. Artık sadece kocasını kaybetmiş bir kadın değil, Mehmet’in gözünde değerli bir insandı. Birlikte tarlada çalıştılar, sebze ektiler ve hayatlarını yeniden kurdular. Köy halkı başlangıçta hâlâ şüpheliydi, ancak zamanla Ayşe’deki değişimi fark etmeye başladılar. Onu artık toplumdan dışlanmış bir kadın olarak değil, güçlü ve dirençli bir kadın olarak görüyorlardı.
Köylüler Ayşe’ye bakış açılarını değiştirmeye başladı. Pazara giderken onu selamlayanlar oldu, hatta bazıları geçmişteki yargıları için özür diledi. Ayşe bu değişimi gördükçe içinde bir sıcaklık hissetti. Affedilmeyeceğini düşündüğü zamanlar olmuştu, ama şimdi yeni bir aileyi bu toplumda bulduğunu hissediyordu.
Zihinsel Dönüşüm
Bir gün Ayşe bahçede çalışırken, eski arkadaşı Zeynep ziyarete geldi.
“Sen çok değişmişsin, Ayşe,” dedi Zeynep. “Artık eskisi gibi üzgün görünmüyorsun.”
Ayşe gülümsedi. “Evet, Zeynep. Kendi içimde ve Mehmet’in sevgisinde bir güç buldum.”
Zeynep, Ayşe’yi mutlu gördüğü için memnundu.
“Senin köyde birçok insana yardım ettiğini duydum. Bu toplumun önemli bir parçası oldun.”
Ayşe başını salladı. “Başkalarına yardım etmek istiyorum. Benim gibi olanlara, ikinci bir şansa ihtiyacı olanlara.”
Yeni Bir Son
Zamanla Kayalar Köyü, sevgi ve dayanışmayla dolu bir yer hâline geldi. Köy halkı, empati ve sevgi hakkında değerli dersler aldı. Artık insanları geçmişlerine göre yargılamıyorlardı, bunun yerine kabul etmeyi ve sevmeyi öğrenmişlerdi.
Mehmet ve Ayşe, değişimin ve umudun sembolü oldular. Sadece kendilerine yeni bir hayat kurmakla kalmadılar, aynı zamanda daha iyi bir topluluk oluşturmaya da katkıda bulundular. Köylüler, sevginin her şeyi değiştirebileceğini ve kimsenin geçmişi yüzünden yargılanmaması gerektiğini öğrendiler.
Ayşe yeşil tarlalara bakarken içi minnetle doldu. Sadece bir eş değil, aynı zamanda sevgiyle kabul eden bir aile ve topluluk bulmuştu. Hikâyesinin sadece acıdan ibaret olmadığını, aynı zamanda iyileşme, sevgi ve umutla dolu bir hikâye olduğunu biliyordu.