KADININ PARASI YOKTU, TAMİRCİ YARDIM ETTİ. ERTESİ GÜN LÜKS BİR ARABA DÜKKÂNIN ÖNÜNDE DURDU
.
.
Servet ve Semiha: İki Farklı Dünyanın Aşkı
Ekim ayının o kasvetli öğleden sonrası, kurşuni bulutlarla kaplı gökyüzü sanki Bursa’nın üzerine çöken bir kader gibi ağırlaşmıştı. Şiddetli yağmur, Servet Usta’nın tamirhanesinin paslanmış teneke çatısını acımasızca dövüyordu. Her damla, Servet’in içindeki umutsuzluğu derinleştiren bir çekiç darbesi gibiydi. Şehrin tamamı bu kasvetli havada evlerine çekilmiş, sokaklar neredeyse tamamen boşalmıştı. Çırak Mehmet bile bugün gelmemişti. “Hasta oldu ustam.” diye aramıştı sabah erkenden ama Servet onun sadece bu berbat havada yataktan çıkmak istemediğini biliyordu.
Servet Kaya, 42 yaşındaki bu yorgun adam, iki on yıllık sıkı çalışmayla nasırlaşmış parmaklarıyla üçüncü kez aynı İngiliz anahtarını siliyordu. Gözleri, tamirhanenin köşesindeki küçük çekmecede gizliydi. O çekmecenin içinde eski bir çay kutusunda sakladığı 100 lira vardı. Dünyada sahip olduğu her şey, sabah bir kez daha adeta bir ritüel gibi o paraları tek tek saymıştı. 100 lira, annesi Fatma Hanım’ın ilaçları için yeterli olmayan bir miktardı. Elleri hafifçe titrerken aklına annesinin dün geceki öksürük krizleri geldi. “Önemli bir şey değil oğlum.” demişti yaşlı kadın, oğlunun endişeli bakışlarını fark edince. Ama Servet biliyordu. Annesinin şeker hastalığı kötüleşiyordu ve doktor Rifat Bey’in söylediği o yeni ilaçları almazlarsa, düşüncelerini tamamlamaya cesaret edemedi bile.
Çekirge semtinin arka sokaklarında iki katlı eski binaların arasına sıkışmış olan tamirhane, rahmetli babasından kalan tek mirastı. Elinin hüneriyle yaşayan adam, “Başı dik yaşar.” derdi babası her zaman. Babası Rıfat Usta, bir zamanlar en saygın tamircisiydi. Şimdi ise tüm bu aletler, paslanan hayaller ve yağ lekeleriyle dolu duvarlar Servet’e kalmıştı. Her sabah olduğu gibi, bugün de bu küçük mekanı süpürmüş, aletleri düzenlemiş, hatta arka bahçeden topladığı birkaç çiçeği bile küçük bir kavanoza koymuştu. Temizlik, zihnindeki karanlık düşünceleri uzak tutmanın tek yoluydu.
Belki de küçük radyodan yükselen hüzünlü bir türkü, yağmurun çatıdaki sesiyle birleşerek Servet’in yalnızlığını daha da derinleştiriyordu. “Tut ellerimden baba.” diye düşündü aniden çocukluğuna dönerek. “Göster bana bu cıvatayı nasıl sıkacağımı bir kez daha.” Babasının sıcak, güven veren o kalın ellerini neredeyse yanağında hissediyordu. Anıları tamirhanede çırak olarak geçen günlere, henüz umutların taze olduğu zamanlara gitti. Oysa şimdi 42 yaşında, hala aynı küçük dükkanda aynı eski aletlerle çalışıyordu. Nefes almakta zorlanıyordu Servet. Sanki göğsünün üzerinde görünmez bir ağırlık vardı. Gözleri duvardaki solmuş takvime takıldı. Ayın 15’i, annesinin ilaç randevusu. Yine kaç liralık bir reçete yazacaktı doktor bey? Son seferinde 2.000 lira tutmuştu ve komşu Emine teyze yardım etmeseydi…

Dışarıdaki yağmur şiddetlendi. Adeta bir öfke nöbeti gibi. Çatıdaki eski bir delikten sızan su damlaları tamirhanenin köşesine düşmeye başladı. Bir damla, iki damla, tıpkı gittikçe artan borçları gibi. Servet anahtarı masaya bırakıp köşedeki kovayı su damlalarının altına yerleştirdi. İşte hayatı buydu. Sürekli akan bir şeyleri yamama çabası. Pencereye yaklaştı. Buğlanmış camı kolunun yeniyle sildi ve dışarıya baktı. Bursa’nın yağmurda ıslanmış sokakları bomboştu. Tam o anda beklenmedik bir ses duydu. Teklemeye başlayan bir motor sesi. Bu ses, yağmurlu öğleden sonranın tek düze sessizliğini bozdu. Servet dikkatle dışarıya baktı ve işte o zaman gördü. Yağmurun ortasında motorunu iterek ilerleyen bir kadın silueti.
Bu görüntü, o kasvetli günün ortasında hayatını sonsuza dek değiştirecek bir işaretti sanki. Servet cama yapışmış bakışlarını ayıramıyordu. Şimşeklerin aralıklarla aydınlattığı sokakta sırıl sıklam olmuş genç kadın, lüks bir Honda motosikleti iterek yaklaşıyordu. Kadının uzun kumral saçları yüzüne yapışmış, ince beyaz gömleği ıslanarak vücuduna yapışmıştı. Servet bir an duraklamadan dışarı fırladı. Yağmurun acımasız kamçılamasını aldırmadan, “Durun, yardım edeyim.” diye seslendi. Sesi yağmurun uğultusunda kaybolurken kadın şaşkınlıkla ona döndü. Minnettar bir gülümseme yüzünde belirdi. Servet, 2015 model Honda CBR600 RR’ın ağırlığını hissetti ellerinde. Pahalı bir motosikletti. Herhalde piyasa değeri 40.000 lirayı aşkındı. Kadınla birlikte motosikleti tamirhanenin içine iterken, kadının ellerinin ne kadar yumuşak, ne kadar bakımlı olduğunu fark etti; çalışmaktan nasırlaşmış kendi ellerinin tam tersine.
“Çok teşekkür ederim.” dedi kadın içeri girdiklerinde titreyerek birden durdu. Ne yapacağımı bilemedim. Bursa’yı da pek tanımıyorum. Yağmurdan kaçmak için şanslı bir yer buldunuz.” dedi Servet tozlu bir havluyu uzatırken. Saçınızı kurutmak ister misiniz? Kadın minnettar bir şekilde havluyu aldı. “Semiha” dedi kendini tanıtarak. Semiha Yılmazer. Servet kendi adını söyledikten sonra motosiklete yöneldi. Hızlı ve deneyimli hareketlerle motosikleti inceledi. Benzin pompası tamamen arızalanmıştı ve değiştirilmesi gerekiyordu. Parmakları otomatik olarak hasarlı pompaya dokunurken zihninde parça fiyatını hesaplıyordu. En az 1.000 lira. Benzin pompası tamamen gitmiş. Dedi direkt konuya girerek, değişmemiz gerekecek. Semiha’nın yüzündeki ifade değişti. Endişeli görünüyordu. Şimdi hiçbir gösterişli takı taşımıyordu. Makyajı da sade ve gündelikti. Sıradan bir çalışan gibi görünüyordu. Belki bir hemşire ya da öğretmen.
“Ne kadar tutar?” diye sordu. Sesinde hafif bir çekingenlik vardı. Parça 1.000 lira civarı. İşçilik dahil 1.500 diyelim. Servet kadının yüzündeki değişen ifadeyi fark etti. Parçayı sipariş etmem gerekiyor. Peşin ödeme yaparlarsa ancak gönderirler. Semiha elini çantasına attı. Sonra dondu kaldı. Yüzü birden soldu. “İnanamıyorum.” dedi fısıltıyla. “Cüzdanımı evde unutmuşum. Evden çok acele çıktım.” Üzerimde sadece çantasının içini karıştırırken buruşmuş birkaç banknot ve bozuk para çıkardı. 450 lira.” dedi utanç içinde. Aralarında garip bir sessizlik oldu. Dışarıdaki yağmur şiddetini artırmış, çatıya vuran damlaların sesi neredeyse bir davul çalarmış gibi gümbürdüyordu.
Servet köşedeki çekmeceye, içinde 1.000 lira olan eski çay kutusuna göz attı. O para annesinin ilaçları içindi. Ertesi gün eczaneye gidecekti. Semiha’nın yüzünde öyle bir savunmasızlık vardı ki Servet’in kalbi sızladı. Belki de o da zor durumdaydı. Belki de o parayı birine vermek zorundaydı. Belki işe gidiyordu ve geç kalırsa işinden olacaktı. Bu şehirde hayat kolay değildi kimse için. Servet bir an için eski bir anıya daldı. 10 yaşındayken babasıyla birlikte tamirhanedeydiler. Yaşlı bir adam gelmiş arabasını tamir ettirmek istemişti ama parası yoktu. Babası, “Bugün sen, yarın ben.” diyerek arabayı tamir etmişti. Adamın minnettar bakışını hiç unutmamıştı.
“Dinleyin.” dedi Servet, kendini bile şaşırtarak, “Parçayı sipariş edeceğim. Siz geri kalan parayı daha sonra getirebilirsiniz.” Semiha’nın gözleri büyüdü. “Gerçekten mi? Ama beni tanımıyorsunuz bile. İnsanlara güvenmezsen hayat çekilmez olur.” dedi Servet, babasının sözlerini tekrarlayarak, “Başka türlü nasıl yaşanır bu dünyada?” Semiha’nın gözleri doldu. Servet o anda tamamen yabancı olan bu kadını neden bu kadar korunaklı hissettiğini anlayamadı. Belki de onun gözlerindeki o dürüstlük, o saflıktı onu etkileyen.
Yağmurlu bir günde beklenmedik bir karşılaşma, iki farklı dünyadan iki insanın yollarını birleştirmişti. Servet çekmeceyi açarken parmakları titriyordu. Eski çay kutusunun kapağını kaldırdı ve içindeki 1.000 lirayı aldı. Annesi Fatma Hanım’ın yüzü gözlerinin önünden geçti. Sabah kahvaltısında ona söylediği sözleri hatırladı. “Merak etme anneciğim, ilaçlarını bugün alacağım.” Derin bir nefes aldı ve paranın 1.200 lirasını ayırdı. Annesine ne diyeceğini, ilaçları nasıl alacağını düşünmemeye çalıştı. “Parçayı Osman Usta’dan alacağım.” dedi Semiha’ya. Beş sokak ötede motosiklet parçaları satıyor. Biraz zaman alabilir.
Semiha ince bir battaniyeye sarınmış tamirhanenin köşesindeki eski koltukta oturuyordu. Beline kadar inen kumral saçlarını havluyla kurulamış, üzerindeki ıslak gömleğini ise Servet’in verdiği eski ama temiz bir tişörtle değiştirmişti. Titremesi yavaş yavaş geçiyor, yüzüne renk geliyordu. “Bütün gününüzü mahvettim.” dedi suçluluk dolu bir sesle. Hem de böyle bir havada dışarı çıkmanıza neden oluyorum. “Sorun değil.” dedi Servet yağmurluk ceketini giyerken. “Zaten burada oturup boş boş çekmeceme bakmaktan başka bir şey yapmıyordum.” Semiha gülümsedi. Bu gülüş tamirhanenin kasvetli havasını bir an için aydınlattı sanki.
“Teşekkür ederim Servet Bey.” dedi Semiha. “Gerçekten minnettarım.” Servet dükkanın kapısına vardığında durup arkasına döndü. “Acıkmış olabilirsiniz. Ben dönerken bir şeyler alayım mı?” Köşede iyi bir pide salonu var. “Zahmet etmeyin lütfen.” “Hiç zahmet değil.” dedi Servet. “Kendime de alacağım zaten.” Servet kapıyı açarken devam etti. “Ama bir ricam olacak. Lütfen bana siz demeyin. Kendimi çok yaşlı hissediyorum.” O zaman Semiha’nın gülüşü daha da genişledi. “Tamam Servet. Sen de bana siz deme o halde.”
Servet kapıyı arkasından kapatıp şiddetli yağmura adımını attı. Soğuk su damlacıkları yüzüne çarparken içinde garip bir huzur hissetti. Uzun süredir ilk kez annesinin sağlığı dışında bir şey için endişeleniyordu ve bu bir şekilde rahatlatıcıydı. Semiha yalnız kaldığında tamirhanenin köşelerini incelemeye başladı. Duvarlarda asılı eski anahtar takımları, geçmiş yılların takvim yaprakları, bir zamanlar parlak olmuş ama şimdi tozlanmış çeşitli tebrik kartları. Hepsi bu mekanın bir tarihi, bir ruhu olduğunu anlatıyordu. Bakışları çalışma masasının yanındaki duvara asılmış soluk bir fotoğrafa takıldı. Fotoğrafta 5 yaş daha genç görünen Servet, yaşlı bir kadınla yan yanaydı. Kadının gözlerindeki sevecenlik Semiha’nın içini ısıttı.
Servetin cep telefonunu çıkarttı. Özellikle bugün için seçtiği basit bir model. Normalde kullandığı son model iPhone değil. Gelen mesajlara hızlıca göz attı ve günün kalan randevularını iptal etmek için asistanı Canan’ı aradı. “Bugün olmayacak.” dedi. “Kesin bir ses tonuyla. Hepsini iptal et. Ama Semiha Hanım diye itiraz etti Canan. Diğer uçtan Japonlar için özel olarak hazırladığımız sunum. Hayır dedim Canan. “Bugün değil yarına ertele.” Telefonu kapattı ve derin bir nefes aldı.
Yaklaşık bir saat sonra kapı açıldı ve içeri Servet girdi. Sırıl sıklam olmuş ama yüzünde garip bir memnuniyet ifadesiyle elinde sadece motosiklet parçası değil, aynı zamanda nefis kokan iki paket pide vardı. “Islanmış olmalısın ve acıkmışsındır diye düşündüm.” dedi Servet pideleri masaya koyarken. “Kusura bakma ama sadece kıymalı vardı.” Semiha bu beklenmedik düşünceli davranış karşısında bir an ne diyeceğini bilemedi. Ne kadar zamandır kimse onun aç olabileceğini düşünmemişti. Çevresindeki insanlar her ihtiyacını önceden tahmin eden asistanları, şoförleri, hizmetçileriyle onun insan yanını görmez olmuşlardı sanki. “Çok düşüncelisin.” dedi nihayet. “Teşekkür ederim.”
Servet motosikletin yakıt pompasını dikkatle yerleştirirken Semiha köşede oturmuş, hayatında belki de ilk kez bu kadar basit ama bu kadar içten bir ikramı kabul ediyordu. Yağmurun sesi tamirhanenin üzerindeki çatıyı dövmeye devam ederken iki yabancı arasında garip ama sıcak bir bağ kurulmaya başlamıştı. “Peki ne iş yapıyorsun?” diye sordu. Servet motosikletin karbüratörünü dikkatle yerleştirirken ellerindeki yağ mekanizmanın karmaşıklığı içinde kaybolmuştu. Semiha boş pide tabaklarını kenara koyarken bir an duraksadı. Dudaklarında bir kararsızlık dolaştı ve karar verdi. “İnsan kaynakları departmanında çalışıyorum.” dedi. Nihayet sesi her zamankinden biraz daha alçaktı. Orta ölçekli bir şirkette. Bu hayatının en büyük yalanlarından biriydi. Semiha Yılmazer, Yılmazer Holding’in yönetim kurulu başkanı, Türkiye’nin en büyük şirket gruplarından birinin sahibiydi. Ama Servet’in dürüst, yargılamayan bakışlarında bir şey vardı ki ona sadece Semiha olmak, cüzdanı ya da unvanıyla değil, bir insan olarak görülmek istiyordu.
“Ya sen?” diye sordu, konuyu değiştirmek ister gibi. “Hep burada mıydın?” Servet eliyle alnındaki teri sildi. “18 yaşımdan beri.” dedi. “Babam öldüğünde tamirhaneyi devralmak zorunda kaldım.” “Zorunda kaldın.” diye tekrarladı Semiha, “Başka bir şey yapmak istiyor muydun?” Servetin elindeki anahtar bir an durdu. Kimseye açmadığı eski hayallerini düşündü. İki yıllık Meslek Yüksekokulu’na gidiyordum aslında. Makine mühendisliğinde. Bursa Teknik’e. Zihni uzaklara daldı. Babam öldüğünde annem hastaydı. Hala da öyle. Birine bakması gerekiyordu. “Çok zor olmalı.” dedi Semiha. Gerçekten hissederek. “Zordu!” diye kabul etti Servet. “Ama seçim yapmak zorundaydım. Ya okul ya aile. Baba olmasaydı biz nerede olurduk diye düşündüm. Hep onun fedakarlıklarını hatırladım ve omuzlarını silkti. İşte buradayım.”
“Pişman mısın?” Servet uzun zamandır kendine bile sormadığı bir soruyla karşılaşmanın şaşkınlığını yaşadı. “Bazen.” dedi dürüstçe. “Bazen düşünüyorum acaba hayatımı boşa mı harcıyorum diye. Annem için her şeyi yapardım. Ama 24 yıl oldu, anlıyor musun? 24 yıl aynı tamirhane, aynı aletler.” Semiha’nın gözleri parladı. “Bu çok zor bir durum.” dedi. “Ama her şeyin bir amacı olduğunu biliyorum.” Servet, “Hayatım boyunca aynı sokakları arşınlamak sesi kayboldu.” diye düşündü. Semiha masanın üzerindeki duvara asılmış soluk bir fotoğrafa takıldı. “Biliyor musun?” dedi, “Bazen gerçek insanlarla tanışmak, gerçek konuşmalar yapmak daha önemli geliyor.” Servet gülümsedi. “Evet, gerçek.” dedi. “Ama bazen bu gerçeklikten kaçmak istiyorum.”
Akşama doğru yağmur tamamen dinmişti. Gökyüzünde bulutların arasından sızan altın renkli güneş ışınları ıslak Bursa sokaklarını aydınlatıyordu. Servet son birkaç vidayı sıkarken motosiklet artık tamir edilmiş halde parlıyordu. “İşte oldu.” dedi. Ellerini bir bezle temizleyerek, “Deneyebilirsin.” Semiha motosikletin yanına geldi. Hafifçe dokundu ona. “Bu kadar hızlı halledeceğini düşünmemiştim.” “Senin için özel çalıştım.” dedi Servet gülümseyerek. İkisi de bu cümlenin altında yatan anlamı hissettiler ve bir an için gözleri birbirine kilitlendi. Servet çabucak başka yöne baktı. Boğazını temizledi. “Toplam 1.500 liran var. Kalan 1.050 lirayı yarın getireceğim.” dedi Semiha kesin bir şekilde söz veriyorum.
Saat uygun mu? “Yani işin saat 11’de burada olurum.” dedi Semiha. “İnan bana bu borcu ödemek benim için en büyük öncelik olacak.” Servet başıyla onayladı. İçinde garip bir duygu vardı. Semiha’nın gitmesini istemediğini fark etti. Günün büyük bölümünü birlikte geçirmişlerdi. Konuşmuşlar, gülmüşler, hayatlarını paylaşmışlardı. Şimdi ayrılma vakti geldiğinde tamirhanenin yeniden boş ve sessiz kalacak olması onu üzüyordu. “İyi misin?” diye sordu Semiha. Onun düşünceli yüzünü fark ederek, “İyiyim.” diye mırıldandı Servet. “Sadece bugün güzeldi değil mi?” Semiha’nın yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. “Evet, beklenmedik bir şekilde çok güzeldi. Uzun zamandır böyle gerçek bir gün yaşamamıştım.”
Gerçek. Evet, gerçek. İnsanların maske takmadığı, doğal davrandığı, içten konuştuğu bir gün. Servet ona motosikletin anahtarlarını uzattı. Parmakları bir an için birbirine değdi ve ikisi de bu küçük teması hissetti. Semiha motosiklete bindi, motoru çalıştırdı. Mükemmel bir şekilde işliyordu. “Yarın görüşürüz o zaman.” dedi Semiha. “Yarın görüşürüz.” diye onayladı Servet. Tamirhanenin kapısında durarak. Semiha motosikletiyle uzaklaşırken Servet onun giderek küçülen siluetini izledi. Kadın trafikte kaybolana kadar gözlerini ayırmadı. İçinde tuhaf bir his vardı. Sanki hayatında bir şeyler değişiyordu ama bu değişimin ne olduğunu tam olarak kavrayamıyordu.
Eve dönerken annesinin ilaçları için ne yapacağını düşündü. Fatma Hanım’a paranın bir kısmını borç vermek zorunda kaldığını nasıl açıklayacaktı? Ama garip bir şekilde bu düşünce onu daha önce olduğu kadar endişelendirmiyordu. Semiha’nın sözüne güveniyordu. Yarın gelecek ve borcunu ödeyecekti ve belki, belki de tekrar görüşmeye devam edeceklerdi. Semiha ise motosikletiyle Bursa’nın sokaklarından geçerken yüzünde yıllardır olmadığı kadar gerçek bir gülümseme vardı. Gökyüzü açık mavi ve turuncu tonlarla boyanmıştı. Islak kaldırımlar gün batımının altın ışıklarını yansıtıyordu. Etrafındaki dünya daha parlak, daha canlı görünüyordu gözüne. Servetin dürüst gözlerini, içten gülüşünü düşündü. Onun yanında kendini tamamen farklı hissetmişti. Sadece Semiha olarak, tüm unvanları ve zenginliği olmadan, sadece kendisi olarak kabul edilmişti.
Ne Servet ne de Semiha ertesi günün hayatlarını sonsuza dek değiştireceğini bilmiyordu. Sabah erken saatlerde Semiha Yılmazer, özel kapsül koleksiyonundan seçtiği lacivert bir takım elbiseyle hazırlanıyordu. Her zamanki sade ama pahalı stilini yansıtan bir seçimdi bu. Saçlarını özenle tarayıp topuz yaptı. Zarif ama gösterişsiz bir kolye taktı. Makyajı her zamanki gibi profesyonel ama abartısızdı. Servete karşı dürüst olmak istiyordu. Kim olduğunu, neden yalan söylediğini açıklamak ama bunu nasıl yapacağını bilemiyordu. Takım elbiseleri ve yüksek topuklu ayakkabılarıyla çekirge semtinin o küçük tamirhanesine gitmek, Servetin dünyasına kendi gerçekliğini taşımak fikri onu korkutuyordu. 45 dakika sonra özel şoförünü beklettiği lüks aracına binmeden önce ona son anda bir şey söyledi. “Bugün ben kullanacağım. Sen serbestsin.” Şoför şaşkınlıkla ona baktı. Ama hanımefendi, “Teşekkürler Ahmet. Bugün araba kullanmak istiyorum.” Servet ise evinde annesi Fatma Hanımla birlikte kahvaltı ediyordu.
Yaşlı kadın oğlunun yüzündeki değişimi fark etmişti. “Neşelisin bugün.” dedi merakla. “Hayırdır inşallah.” Servet gülümsedi. “Hiç. Sadece bugün iyi bir gün olacak gibi hissediyorum.” “İlaçlarımı aldın mı dün?” Servet bir an durakladı. “Bugün alacağım anne, merak etme.” Fatma Hanım oğlunun omzuna hafifçe vurdu. “Düğün günün beni düşünme. Hem ben iyiyim şükür. Semiha’nın ayarladığı o yeni ilaçlar, harikalar yaratıyor.” Servet gülümsedi. Semiha tüm zenginliği ve gücüyle Fatma Hanım’a en iyi tıbbi bakımı sağlamıştı. Onun bu düşünceli davranışı Servet’in kalbini ısıtmıştı. “Babam buradan bizi izliyor olmalı.” dedi Servet pencereden dışarı bakarken. “Elbette izliyor.” dedi Fatma Hanım kesin bir şekilde ve çok gururlanıyor oğluyla. “Sen onun en büyük gururuydun her zaman Servet.”
Hazırlanma süreci geleneksel ritüellerle ilerledi. Servet özenle dikilen damatlığını giydi. Siyah takım elbise, beyaz gömlek ve gümüş kravat, saçları özenle taranmış, sakallı kesimi tamamlanmıştı. Aynadaki görüntüsü bir tamirciden çok bir holding yöneticisini andırıyordu. Ama o biliyordu ki içindeki tamirci ruhu hiçbir zaman ölmeyecekti. Saat ilerledikçe Servetin heyecanı da artıyordu. Şahitleri ve yakın arkadaşları geldi. Ona moral vermeye çalıştılar. Şakalar yaptılar. Ama Servet’in aklı başka yerdeydi. Semiha’da acaba o nasıl hissediyor? Nasıl görünüyordu? Geleneklere uygun olarak düğüne kadar onu görmeyecekti.
“Heyecanlı mısın?” diye sordu. Çocukluk arkadaşı Burak ona bir bardak su uzatırken Servet başını salladı. “Hem de nasıl, tüm hayatım değişiyor bugün. İyi yönde.” dedi Burak gülümseyerek. “Semiha harika bir kadın. Ve ben tamirciyim.” dedi Servet hafif bir sesle. “Bazen düşünüyorum ona layık mıyım diye.” Burak arkadaşının omzunu sıktı. “Kendine haksızlık etme. Sen muhteşem bir adamsın Servet. Dürüst, çalışkan, zeki, Semiha şanslı senin gibi biriyle evlendiği için.” Bu sözler Servetin içindeki şüpheleri biraz olsun dindirdi. Evet, farklı dünyalardandı ama sonuçta ikisi de insandı. Seven, hisseden, hayal kuran.
Aynı saatlerde Semiha da kendi hazırlık sürecindeydi. Odası çiçeklerle doluydu. Etrafında kuaförler, makyajcılar ve nedimeler koşuşturuyordu. Ama tüm bu kargaşaya rağmen içinde derin bir huzur vardı. “Nasıl görünüyorum?” diye sordu annesine. Beyaz gelinliği içinde dönüş yaparken Nermin Hanım kızına hayranlıkla baktı. “Mükemmel canım. Tam bir melek gibisin.” Servet, Semiha’nın gelinliğini giydiği anı hayal etti. “Gelinlik zarif dantellerle süslenmiş, vücudunu saran ama abartılı olmayan bir modeldi.” Semiha’nın saçları doğal dalgalı haliyle yarı toplu bırakılmıştı. Başında minik çiçeklerle süslenmiş bir taç vardı. Servet ne düşünecek acaba diye mırıldandı. “Benimle yemek yer misin?” diye sordu Semiha aniden. Bu akşam Servet bir an durakladı. Yani iyi bir restoranda mı? Semiha başını salladı. “Hayır öyle değil. Benim evimde. Ben pişireceğim.” Servetin kaşları kalktı. “Sen mi pişireceksin? Holding başkanı kendi elleriyle yemek yapacak.” “Yani şaşırtıcı ama evet. Yemek yapmayı bilirim.” dedi Semiha hafif sitemli bir gülümsemeyle. “Aşçım yokken kendim yaparım.” Servet güldü. “Şaka yapıyorum. Severek gelirim. Peki ya annem o ne olacak?” “Annen de davetli tabii ki.” dedi Semiha. tereddüt etmeden. Fatma teyze benim ev yemeklerimi tatmalı.
Servet bu sahneyi izlerken kalbi sevgiyle doldu. İşte ailesi buradaydı. Annesi ve eşi, hayatının iki en değerli kadını. Sarmaş Dolaş, düğünün ertesi günü Servet ve Semiha kahvaltı masasında oturmuş, bir önceki günün anılarını paylaşıyorlardı. Cumalı Kızık’taki küçük otelin balkonundan Bursa manzarası görünüyordu. Şehrin üzerini örten hafif sis, minarelerin sivri uçları, yeşil tepeler. “Hala inanamıyorum.” dedi Semiha eşinin elini tutarak. “Artık gerçekten evliyiz.” Servet gülümsedi. Semiha’nın parmağındaki iki yüzüğe, nişan yüzüğü ve yeni takılan alyansa baktı. “Evet, Semiha Kaya, hanımefendi. Artık resmen karı kocayız.”
Semiha’nın yüzünde düşünceli bir ifade belirdi. Yılmazer Holding’de soyadımı değiştirmesem olur mu? Yani resmi olarak kaya olacağım elbette ama iş dünyasında. Servet elini kaldırdı. “Anlıyorum Semiha. Sorun değil. Holding senin aile mirasın. Orada Semiha Yılmazer olarak kalmak istemen normal.” Emin misin? diye sordu Semiha endişeyle. “Seni incitmek istemem.” “İncinmedim.” dedi Servet içtenlikle. “Ben senin kalp soyadının kaya olduğunu biliyorum. Bu bana yetiyor.” Semiha ona doğru eğilip öptü. “Seni her gün biraz daha çok seviyorum biliyor musun?” “Ben de seni seviyorum.” dedi Servet. “Peki balayı için hazır mısın?” Balayı planları düğün planlaması kadar çok tartışma konusu olmuştu. Semiha lüks bir Avrupa turu ya da egzotik bir ada tatili önermişti. Servet ise daha mütevazı, daha sakin bir tatil hayal ediyordu. Sonunda Türkiye’nin güzel yerlerini keşfetmeye karar verdiler. “Evet, hazırım.” dedi Semiha heyecanla. “Kapadokya’dan başlayıp Ege kıyılarında bitireceğiz, değil mi?” “Anen öyle.” dedi Servet. 15 gün boyunca sadece sen ve ben.
Semiha’nın telefonu çaldı. Ekranda holding yazıyordu. Tereddüt etti. Sonra reddetti. “İş mi?” diye sordu Servet. “Önemli bir şey olsa babam arardı.” dedi Semiha. “Balayındayız, iş bekleyebilir.” Servet eşinin bu kararından etkilendi. Semiha’nın işine olan bağlılığını biliyordu. Telefonu reddetmek onun için önemli bir adımdı. “Annemden haber var mı?” diye sordu Semiha. “Evet.” dedi Servet. “Sabah mesaj attı. Nermin annemle birlikte kahvaltı yapıyorlarmış. Annen ilaçlarını almış, kendini iyi hissediyormuş.” Servet rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek, “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol. “Bunu nereye koyalım?” diye sordu. Servet elinde tuttuğu Fatma Hanım’ın nakışlı yastığıyla. Semiha düşündü. “Misafir odasına koyalım. Annen geldiğinde kendi eşyalarını görmek onu mutlu eder.” Ev, ne Semiha’nın alıştığı lüks villalar gibiydi ne de Servet’in mütevazı dairesine benziyordu. İki katlı, bahçeli sıcak bir aile yuvasıydı. Dekorasyonda her ikisinin de zevkleri harmanlanmıştı. Semiha’nın modern sanat eserleri, Servet’in el yapımı ahşap mobilyaları, Fatma Hanım’ın dantel işleri, Nermin Hanım’ın hediye ettiği antikalar hepsi bir arada yeni bir aile kimliği oluşturuyordu.
Tamirhanenin yanındaki arsa için anlaştık.” dedi Semiha. Çay demlerken, “İlk meslek akademisinin inşaatı önümüzdeki ay başlıyor.” Servetin gözleri parladı. “İnanamıyorum hala. Hayalimdeki proje gerçek oluyor.” “Sadece senin hayalin değil artık.” dedi Semiha. “Hem senin hem de benim hayalimiz ve Yılmazer Holding’in en anlamlı projesi olacak.” Servet eşinin elini tuttu. “Teşekkür ederim. Bana bu fırsatı verdiğin için, hayallerimi ciddiye aldığın için.” “Asıl ben teşekkür ederim.” dedi Semiha. “Hayatıma anlam kattığın için, holdingden önce, başarıdan önce bir insan olduğumu hatırlattığın için.”
Son bir ay ikisi için de büyük değişimlerle geçmişti. Servet, holding içinde kendi bölümünü kurmuş, meslek akademileri projesinin başına geçmişti. Semiha ise iş hayatını daha dengeli hale getirmiş, evine ve eşine daha fazla zaman ayırır olmuştu. İkisi de bir şeylerden feragat etmiş ama karşılığında çok daha değerli şeyler kazanmışlardı. “Akşama annenler geliyor değil mi?” diye sordu Servet. “Evet.” dedi Semiha. “Annem yine bir sürü hediyeyle gelecektir. Ona söyledim.” “Anne, artık evimiz doldu taştı.” dedim ama dinlemiyor. Servet güldü. “Senin annen de benim annem gibi sevdiklerine bir şeyler vermekten mutluluk duyuyor.” “Babama da artık senin projeyle gurur duyuyor.” dedi Semiha. “Dün holding toplantısında, ‘Servet’in vizyonu sayesinde eğitim alanına da güçlü bir giriş yapıyoruz’ dedi.” Bu sözler Servet’i gururlandırdı. Orhan Bey’in takdirini kazanmak hiç de kolay olmamıştı.
“Anneni klinğe götürdün mü?” diye sordu Semiha. “Evet, dün gittik. Doktor çok olumlu konuştu. Yeni ilaçlar işe yarıyor. Şeker seviyeleri düzelmeye başlamış.” Semiha rahatladı. Annesi düğün heyecanıyla biraz yorulmuştu. Ama Semiha’nın annesi Nermin Hanım ona göz kulak olacağına söz vermişti. “Bizim ailelerimiz de kaynaşmış.” dedi Servet gülümseyerek. “Evet.” dedi Semiha. “Annem Fatma teyze’yi çok sevdi. Dün bana oğlu gibi annesi de altın kalpli dedi.” Bu sözler Servet’in kalbini ısıttı. Ailesinin Yılmazerler gibi seçkin bir aile tarafından kabul görmesi onu gururlandırıyordu.
Balayından dönünce, Servet ve Semiha, yeni evlerine taşınma telaşı içindeydiler. Seçtikleri ev şehir merkezine 15 dakika, Servetin tamirhanesine ve Fatma Hanım’ın evine ise sadece 5 dakika mesafedeydi. İkisinin de isteklerini karşılayan mükemmel bir orta yol.