KÖYLÜ KIZI- diye eziyet ettiler, babasının kim olduğunu öğrenince hayatlarının” ŞOKUNU” yaşadılar!
.
.
Kayıp Adalet – Bölüm 1: Zorlu Başlangıç
Gece yarısı çoktan geçmişti. Hakkari’nin taş dağlarını döven amansız yağmur, sanki gök delinmişçesine yağıyordu. Başçavuş Kenan Atasoy, elindeki feneri Teymen Aslı Yılmaz’ın yüzüne tuttu. Genç kadının yüzünden süzülen damlaların yağmur mu yoksa gözyaşı mı olduğu belli değildi.
“Başçavuşum, bu yaptığınız yönetmeliğe aykırı,” dedi Aslı, sesi titreyerek.
Kenan’ın yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi. “Yönetmelik mi? Burada benim yönetmeliğim geçer, Teymen Hanım. Babanın çiftliğinde değilsin. Asker ocağı burası. Şimdi o çöp konteynerlerinin yanına geçiyorsun ve sabah saat 4’e kadar orada nöbet tutuyorsun. Anlaşıldı mı?”
“Anlaşıldı komutanım,” diye fısıldadı Aslı. Sesi titriyordu ama içinde bir öfke kıvılcımı yanıyordu.
Bölüm 2: Askerlik ve Zorluklar
Aslı, Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş bir çiftçi kızıydı. Tarlada çamurda çalışmaya alışkın olmalıydı. Bu yağmur ona vız gelmeliydi. Ancak, kenara çekildiğinde, kalbindeki korku ve çaresizlik artıyordu. Her adımda balçığa saplanıyor, üzerindeki kamuflaj ıslanıyordu. İliklerine işleyen soğuk, tüm vücudunu esir almıştı.
Dakikalar saatleri kovaladı. Zaman donmuş gibiydi. Soğuk, yorgunluk ve umutsuzluk, genç teğmenin direncini yavaş yavaş kırıyordu. Artık ayakta duracak gücü kalmamıştı. Dizlerinin bağı çözüldü ve kendini buz gibi çamur birikintisinin içinde buldu. Bilinci yavaş yavaş kapanırken, son duyduğu şey Başçavuş Kenan’ın kahkahası ve üzerine atılan ağır muşamba bir brandanın sesiydi.
Branda çamurla birleşip yüzüne yapışmıştı. Nefes alamıyordu. “Numara yapmayı kes de ayağa kalk. Askerlik oyun değil,” dedi Kenan, postalıyla brandanın üzerinden Aslı’nın sırtını acımasızca bastırarak.

Bölüm 3: Umut ve Mücadele
Han boğulmak üzereyken, umudun tükendiği son anda birliğin tüm hoparlörlerinden metalik tiz bir ses yükseldi. “Dikkat dikkat. Tüm personel içtima alanına. Genelkurmay Başkanlığı Denetleme heyetini taşıyan helikopter iniş yapmak üzere.”
Aslı, bu sesi duyduğunda, belki de bir kurtuluş umudu doğmuştu. Ama o an, Kenan’ın acımasızlığı ve ona yapılan zulüm aklından çıkmıyordu. Kendini toparlamaya çalıştı. “Hayır, pes edemem,” diye düşündü. “Burada kalmak zorundayım. Eğer ben yıkılırsam, tüm kadın askerler kötülenir.”
Bölüm 4: Yeni Bir Başlangıç
Her şey Aslı’nın Şırnak’taki öncü eğitim birliğinin nizamiyesinden içeri ilk adımını atmasıyla başlamıştı. 23 yaşındaydı. Harp okulundan dereceyle mezun olmuştu. Burası onun ilk görev yeriydi. Füdü ve Gabar dağlarının heybetli gölgesinde, sisler içinde uyuyan bu kış, bir yandan görkemli, bir yandan da ürkütücü bir soğukluğa sahipti.
Personel şube müdürlüğünde atama emrini alırken yüzündeki heyecanı gizleyemiyordu. Ancak karşısındaki evrak işleriyle ilgilenen kıdemli Assubay, aynı heyecanı paylaşmıyordu. Yüzünde bıkkın bir ifadeyle Aslı’yı süzdü. “Yine mi bir kadın Teymen? Son zamanlarda ne meraklısınız bu işlere,” dedi alaycı bir tonla.
Aslı, duruşunu bozmadı. “Vatan hizmeti için buradayım komutanım. Elimden gelenin en iyisini yapacağıma emin olabilirsiniz,” diye yanıtladı. Ancak, Aslı’nın bu kararlı duruşu, kıdemli Assubay’ı etkilemedi.
Bölüm 5: Zorlu Günler
Aslı, kendisine tahsis edilen subay lojmanındaki küçük odaya yerleşirken içindeki umut kırıntılarını canlı tutmaya çalışıyordu. Nihayet gerçek bir asker olmuştu. Bu his, tüm olumsuzluklara rağmen göğsünü kabartıyordu. Masasının üzerine çerçevelettiği tek bir fotoğrafı koydu. Yıllar önce kaybettiği, “Her zaman benim babam Anadolu’nun en yiğit çiftçisidir,” diye gururla anlattığı babasının gülen yüzü.
Ama gerçekler, Aslı’nın kurduğu hayallerden çok daha acımasız ve çetin olacaktı. Göreve başladığı ilk günden itibaren harp okulunda aldığı eğitimin, taktik bilginin, strateji derslerinin hiçbir önemi yokmuş gibi davranıldı. Ona verilen görevler, bir askeri personelden çok bir hizmetlinin yapacağı işlerdi.
Tuvaletleri ovmak, yemekhanesini temizlemek, subay gazinosunda masaları silmek. Diğer erkek teğmenler operasyon planlamalarına katılırken, tatbikat brifinglerinde yer alırken, Aslı’nın elinde her zaman bir paspas ya da temizlik bezi oluyordu.
Bölüm 6: Aşağılanma
Aslı, her gün bu aşağılamalara katlanmak zorundaydı. Özellikle ona karşı acımasız ve katıydılar. Aynı hatayı yapan bir erkek teğmen, “Dalgınlığına gelmiştir,” denilerek geçiştirilirken, Aslı aynı işi defalarca yapmak zorunda bırakılıyordu.
Yemekleri, bu aşağılanmanın en acı verici anlarına sahne oluyordu. Yüzlerce askerin ortasında yemek tepsisini alıp oturacak bir yer ararken, erkek silah arkadaşlarının toplandığı masalardan yükselen fısıltıları ve kız kıs gülüşmeleri duyabiliyordu.
“Kadından asker mi olurmuş canım? Bak Teymen rütbesi takmışlar. Bir de harp okulunu bitirmiş ama sonu bulaşıkçılık oldu. Yazık. Kesin torpillidir bu. Yoksa ne işi var daha başında?”
Aslı, çaresizce arkasını döndü ve bir köşe masaya oturup yemeğini yerken bile üzerine dikilmiş o meraklı ve alaycı bakışları hissedebiliyordu. Sanki bir sirk hayvanıymış gibi. Herkes onu izliyordu.
Bölüm 7: Umut Kırıntıları
O gün öğleden sonra daha da onur kırıcı bir olay yaşandı. Diğer teğmenler arazi eğitimi için çıkarken, Aslı’ya mutfaktaki devasa bulaşık kazanlarını yıkama emri verildi. “Teymen Hanım, sizin eliniz mutfak işlerine daha yatkındır. Haydi bakalım şu bulaşıkları bir halledin. Sonra da malzemeleri sayıp yerleştirin.”
Bir başçavuşun bu emri karşısında Aslı dona kaldı ama itiraz edemezdi. Gideceği her kelimenin ona daha fazla eziyet olarak geri döneceğini biliyordu. Soğuk su ve yağlı bulaşıklarla boğuşurken gözyaşları yanaklarından süzülüp lavaboya akıyordu.
O harp okulunu birincilikte bitirmişti. Geceler boyu ders çalışmış, en zorlu fiziki eğitimleri başarıyla tamamlamıştı ve şimdi burada bir hizmetçi muamelesi görüyordu. Buz gibi su ellerini kıpkırmızı yapmış, parmaklarına uyuşturmuştu ama o dişlerini sıkıp devam etti.
Bölüm 8: Zayıflık ve Güç
Akşam son kazanı da yıkayıp mutfaktan çıktığında avluda sohbet eden erkek silah arkadaşlarını gördü. Aslı’nın geçtiğini fark ettiklerinde konuşmaları aniden kesildi. O uzaklaşırken fısıltılar yeniden başladı. “Gördün mü halini? Belliydi zaten dayanamayacağı. Kadının yeri mutfaktır.”
“Aslı, iyi misin?” diye soran bir onbaşı yanına yaklaştı. Ama Aslı, “İyiyim,” diye sert bir sesle yanıtladı. Ama adam başını sallayarak devam etti. “Çok zorlama kendini. Git bir üst amire durumu anlat.”
Ama başka bir asker alayla araya girdi. “Ne anlatacak? Kadından asker olmaz işte. Birkaç gün zorluğu görünce ne hale geldi? Kesin numara yapıyordur. Birazdan bayılır falan. Başından belliydi zaten bunun dayanamayacağı.”
Aslı yumruklarını sıktı ama tüm bu aşağılamalara sessizce katlanmak zorundaydı. Ancak onu en çok şok eden şey, birlikteki diğer kadın personelin tepkisiydi. Birkaç kadın Asubay daha vardı birlikte. Aslı onlara yardım dileyen gözlerle baktığında hepsi başını öne eğip ondan kaçtı.
Bölüm 9: Yalnızlık ve İnat
Aslı, artık tamamen yalnız kalmıştı. Erkekler alay ediyor, kadınlar yüz çeviriyordu. Üçüncü gecenin akşamında Aslı, tuvaletteki aynada kendine baktı. Gözlerinin altında kapkara halkalar belirmişti. Yüzü bembeyazdı ama pes edemezdi.
Eğer o pes ederse ondan sonra gelecek tüm kadın askerlerin önünü kesmiş olurdu. Nihayet, gerçek bir asker olmuştu. Bu his, tüm olumsuzluklara rağmen göğsünü kabartıyordu. Masasının üzerine çerçevelettiği tek bir fotoğrafı koydu. Yıllar önce kaybettiği, “Her zaman benim babam Anadolu’nun en yiğit çiftçisidir,” diye gururla anlattığı babasının gülen yüzü.
Bölüm 10: Yeni Bir Dönem
Bir akşam, Orgeneral Demir Yılmaz kızını ziyarete geldi. Bu sefer helikopterle değil, özel olarak gelmişti. Aslı, “Baba, başardım. Sonuna kadar dayandım,” dedi. Pencerenin dışında birliğin huzurlu gün batımı manzarası vardı.
Aslı, artık gerçekten yeni bir başlangıç. “Evet baba. Asla pes etmeyeceğim,” diye cevap verdi. Birkaç gün sonra, birliğe yeni bir eğitim sorumlusunun atandığı duyuruldu. Bu sefer adil ve mantıklı bir eğitim programı başladı.
Aslı, diğer subaylar gibi eşit muamele görüyordu. Silah arkadaşları arasında Aslı artık bir lider haline gelmişti. Özellikle de kendisinden sonra gelen kadın askerler için güvenilir bir abla olmuştu. “Abla, sen harikasın. O zorluklara nasıl dayandın?”
Aslı, “Önemli olan pes etmemek. Ve unutmayın ki biz birey değiliz. Tüm kadın askerleri temsil ediyoruz,” dedi. Aslının sözlerini duyan genç askerler başlarını salladı. Aslı artık gerçek bir rol model olmuştu.
Bölüm 11: Geçmişin İzleri
Aslı, babasının fotoğrafına bakarak, “Baba, şimdi her şey farklı. Artık kimse bana keyfi davranmaya cesaret edemiyor,” dedi. Bir akşam, Orgeneral Demir Yılmaz kızını ziyarete geldiğinde, Aslı’nın gözleri parladı.
“Baba, özür dilerim. Benim zayıflığım yüzünden sana da hakaret ediyorlar.” Aslı, yaşadığı tüm acıların boşa gitmediğini hissetti. Artık güçlüydü ve kendisine güveniyordu.
Bölüm 12: Yeni Bir Başlangıç
Orgeneral Yılmaz, “Kızım, sen çok güçlü bir kızsın. Seninle gurur duyuyorum,” dedi. Aslı, “Bir gün ben de kendi askerlerimi koruyabilen bir komutan olmak istiyorum,” diye yanıtladı.
Orgeneral Yılmaz, “Evet, sen kesinlikle harika bir komutan olacaksın,” dedi. Aslı, artık her şeyin değiştiğini biliyordu. Zorlukları aşarak daha da güçlenmiş ve gerçek liderlik ruhunu öğrenmişti.
Bölüm 13: Geleceğe Umut
Aslı, artık gerçek bir askerdi. Temmen Aslı Yılmaz’ın bu azim ve sabır dolu hikayesi, belki de birçok insanın anne ve babasının hikayesine çok benziyordu. O zorlu yıllarda çocuklarını büyütmek için tüm varlıklarıyla mücadele eden babaların, annelerin o fedakar duruşu aklımıza geliyor.
Gerçek sevgi bazen sessizce arkanda durup seni izlemektir. Aslı, babasının ona olan sevgisini hissetti. Artık pes etmeyecek ve her zorluğun üstesinden gelecekti.
Bölüm 14: Sonuç
Aslı, bir akşam babasıyla birlikte yürürken, “Baba, ben de bir gün kendi askerlerimi koruyabilen bir komutan olacağım,” dedi. Orgeneral Yılmaz, “Biliyorum kızım. Seninle gurur duyuyorum,” diye yanıtladı.
Aslı, artık geçmişin izlerini geride bırakmış ve geleceğe umutla bakıyordu. “Artık ben de bir liderim,” dedi ve gülümsedi.