“lütfen beni incitme, yürüyemiyorum” – MİLYONERİN OĞLU FAKİR KIZA YALVARIYORDU
.
.
Kayıp Prens ve Sokakların Kızı
İstanbul’un soğuk ve yağmurlu bir kış gecesiydi. Şehrin kalabalık sokaklarında insanlar hızla yürürken, yağmurun sesi asfaltın üzerine düşen damlalarla birleşip melankolik bir melodi oluşturuyordu. İstiklal Caddesi’nin ışıkları altında, kimsenin fark etmediği küçük bir siluet vardı. O, Zeynep… Henüz sekiz yaşındaydı ama gözlerinde yaşadığı zorlukların ağırlığı vardı. Sokaklarda iki yıldır yaşıyor, hayatın acımasızlığını öğrenmişti. Koruyucu ailesinden atılmış, yalnız ve güvensizdi. Hayatta kalmak için üç kural öğrenmişti: görünmez olmak, başkalarının işine karışmamak ve asla kimseye güvenmemek.
O gece, Zeynep yine sığınabileceği eski bir fabrikanın arkasındaki terk edilmiş bir depoya doğru ilerliyordu. Yorgun, ıslak ve açtı. Ancak yolun ortasında, yağmurun altında sürünen başka bir çocuk gördü. Üzerindeki kıyafetler yırtık, vücudu morluklarla kaplıydı ve bacakları hareket etmiyordu. Çocuk, Emre, korku ve acıyla fısıldadı: “Lütfen bana zarar verme, yürüyemiyorum.”
Zeynep, kendi kurallarını çiğneyerek çocuğa yardım etmeye karar verdi. Emre’nin aslında zengin bir ailenin kayıp oğlu olduğunu bilmiyordu. Emre, üvey babasının şiddetinden kaçmış, İstanbul sokaklarında çaresiz kalmıştı. Zeynep onu sırtladı, birlikte tehlikeli sokaklardan geçerek, yardım alabilecekleri bir halk mutfağına ulaştılar. Orada Rahibe Ayşe ve gönüllü doktor Elif, Emre’nin yaralarını tedavi etti.

Emre’nin hikayesi, Deniz Yılmaz adında başarılı bir iş adamının oğluydu. Deniz, yıllarca oğlunu bulmak için çabaladı ama Emre’nin annesi ve üvey babası tarafından gizleniyordu. Emre’nin sağlık durumu kötüleşmiş, fiziksel ve duygusal ihmal altında kalmıştı. Deniz, oğlunu bulduğunda, onu tedavi etmek ve korumak için elinden geleni yaptı.
Zeynep ise Emre’nin yanında kalmaya karar verdi. İkisi arasında güçlü bir dostluk ve aile bağı oluştu. Deniz, Zeynep’i de aileye kabul etti. Emre’nin iyileşme süreci zorluydu ama umut doluydu. Yıllar süren acı ve yalnızlığın ardından, Emre ve Zeynep gerçek bir aile olmuş, birlikte hayatın zorluklarına karşı duruyorlardı.