MİLYONER HABERSİZ GELİNCE, FELÇLİ OĞLUNUN EVİN İÇİNDE SÜRÜNDÜĞÜNÜ GÖRÜNCE DONUP KALDI…
.
.
Karanlıkta Bir Işık: Umut’un Hikayesi
İzmir’in üstünü gri bulutlar kaplamıştı. Barış Kaya, Dubai’deki yapay zeka konferansının iptal edilmesiyle üç gün erken dönüyordu. İçindeki huzursuzluk, gökyüzündeki fırtınanın habercisi gibiydi. Taksi, Alsancak’taki gösterişli villanın önünde durduğunda, Barış anahtarlarını altın kaplama kilide takarken evdeki sessizliğin her zamankinden farklı olduğunu hissetti. Merkezi klima hafifçe uğulduyordu ama ne televizyonun sesi, ne konuşmalar, ne de oğlunun kullanması gereken asansörün vızıltısı vardı.
“Canan!” diye seslendi, valizini holün ortasına bırakarak. Sesi afyon mermeri duvarlarda yankılandı. Hiçbir cevap gelmedi. “Umut!” diye seslendi bu kez. Üst kattan boğuk bir ses geldi. Düzensiz aralıklarla kesilen sürünme sesine benzer bir şey. Barış’ın kalbi hızlandı. İki basamağı birden çıktı, ses Umut’un odasına giden koridordan geliyordu. Yarı açık kapıdan içeri girdiğinde ayaklarının altındaki dünya çöktü.
Umut, soğuk mermer zeminde yatıyordu. Çok zayıf, kirli, sadece ıslanmış bir bez ve üç beden küçük bir tişört giymişti. Titreyen kollarıyla vücudunu ileri itmeye çalışıyor, hareketsiz bacaklarını arkasından sürüklüyordu. Babasını görünce gözleri korkudan büyüdü, sonra yaşlarla doldu.
Barış oğluna koştu, diz çöküp onu göğsüne çekti. Umut bir deri bir kemikti. Kaburgaları solgun cildin altında çizgiler gibi belirginleşmiş, sırtında ve kalçalarında kızarmış yaralar vardı. İdrarın ekşi kokusu ve ihmalin kokusu Barış’ın midesine yumruk gibi çarptı.
“Baba, beni o itti,” dedi Umut kısık bir sesle.
Barış’ın gözleri doldu. “Kim itti oğlum?”

“Anne… Sandalyemi depoya kaldırdı. Normal çocuklar gibi kendi başıma idare etmeyi öğrenmem gerektiğini söyledi.”
Barış oğlunun alnını öptü. Şok ve öfke içinde kalbi paramparça olmuştu. Alt kattan kapı gıcırtısı ve pahalı topuklu ayakkabıların mermer üzerindeki tıkırtısı duyuldu. Canan eve geliyordu.
Her şey yoluna girecek diye fısıldadı Barış oğluna sıkıca sarılarak, ama içinde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu.
Canan göründüğünde her zamanki gibi kusursuzdu. Kumral saçları, pahalı makyajı ve nişan taşından alınmış elbisesi ile siluetini vurguluyordu. Parlak gülümsemesi oğlunun durumunu gördüğünde bir an için titredi, sonra profesyonel bir aktris gibi toparlandı.
“Hayır, yardım toplantısındaydım,” dedi suçsuz bir tonla. “Umut yataktan çıkmaya çalışmış olmalı. Tekerlekli sandalyesi tamirde, bahçede oynarken ana tekerleği kırdı. Yarın teslim edecekler.”
Barış, “Açlıktan ölüyor,” dedi sesi titreyerek.
“Abartma Barış,” dedi Canan gözlerini devirerek. “Zor bir dönem geçiriyor. Yemek yemeyi reddediyor, ilaçlarını almakta inatçılık ediyor. Doktorlar özel çocukların sınırları test etmesinin normal olduğunu söyledi.”
Barış oğlunu kucağına aldı. Umut’un ağırlığı bir bebek kadar hafifti. Gözleri oğlunun vücudunun her detayını inceledi. Kemikleri belirgin, cildi kuru ve solgun, saçları mat ve cansızdı.
“Baba beni bırakma,” diye fısıldadı Umut.
Barış, Canan’ın gözlerine baktı. Yıllık evliliğinde ilk kez o güzelliğin arkasında buz gibi bir şey gördü. “Onu hemen hastaneye götürüyorum,” dedi sesi çelik gibi sert.
Canan kristal bir kahkaha attı. “Jet lag, abartıyorsun. Sadece sıcak bir banyo ve besleyici bir yemek yeterli. Zaten onun favori yemeğini hazırlıyorum.”
Barış oğluna baktı. Umut başını iki yana salladı. Barış telefonu çıkardı, özel şoförünü aradı. “Ahmet Bey, hemen hazır olun. Ege Üniversitesi hastanesine gitmemiz gerekiyor.”
Canan’ın yüzündeki maske bir an için düştü. Panik parıltısı belirdi. “Seninle geleceğim tabii ki,” dedi. Barış buz gibi bir sesle cevap verdi: “Evet, geleceksin ve her şeyi açıklayacaksın.”
Mercedes hastaneye ilerlerken Umut babasının kollarında uyukluyordu. Barış, oğlunun her zorlu nefesini izledi. Kendine en son ne zaman gerçekten oğluna baktığını sordu. Canan, Umut’un günlük rutini hakkında ayrıntılı bir monolog halindeydi. Barış gözlerini kısarak sordu: “Doktor Selim’i en son ne zaman gördün?”
Canan bir an duraksadı. “Geçen ay… ya da ondan önceki ay.”
Ahmet Bey dikiz aynasından bakarak araya girdi. “Beyefendi, benim yeğenim tekerlekli sandalye tamircisi. İsterseniz bir telefon edeyim.”
Canan hemen, “Özel bir model, sadece yetkili servis bakabilir,” dedi.
Barış pencereden dışarı baktı. İzmir’in ışıkları bulanık yanıp sönüyordu. “Canan, eğer söylediklerinin yarısı bile yalansa hayatının en büyük hatasını yaptın.”
Hastanede başhemşire Ayten Hanım durumu hemen kontrol altına aldı. Umut’u muayene eden doktor Özcan, “Oğlunuz ciddi şekilde yetersiz beslenmiş,” dedi. “Son 6 ayda 8 kilo kaybetmiş. Vücudunda ikinci ve üçüncü derece bası yaraları var. Kas atrofisi ve depresyon belirtileri gösteriyor.”
Barış, “Nasıl olabilir bu?” diye sordu.
Doktor Özcan, “Oğlunuz en az iki, belki üç aydır uygun fizik tedavi görmemiş. Omurga eğriliği kötüleşmiş. Evde kasıtlı bir ihmal olduğunu düşünüyor musunuz?”
Barış’ın dünyası biraz daha yıkıldı. “Bilmiyorum. Günde 16 saat çalışıyorum. Eşime tamamen güveniyordum.”
Doktor Özcan, “Oğlunuz sistematik olarak temel bakımdan mahrum bırakılmış. Böyle bir ihmal tesadüfen olmaz.”
Barış ellerini yüzüne kapatarak ağladı. “Ne gerekiyorsa yapın, lütfen. Sadece iyileşsin.”
Ertesi sabah sosyal hizmet uzmanı Nurten Hanım hastaneye geldi. “Oğlunuz sadece 14 saat içinde bile belirgin bir iyileşme gösteriyor,” dedi. “Bu durum ihmalin ne kadar sürdüğüne dair önemli bir gösterge.”
Barış, “İhmalci ve ilgisiz bir baba gibi görünüyorum ama sorunun boyutunu bilmiyordum,” dedi.
Nurten Hanım, “Çocuk Koruma Kurumu tarafından resmi soruşturma başlatılacak. Umut hastanede kalacak ve sürekli gözetim altında olacak. Size aile hukukunda uzmanlaşmış bir avukat tutmanızı tavsiye ederim.”
Barış, İzmir’in en iyi hukuk bürolarını araştırdı. Nermin Aydın’ı buldu. Toplantı ertesi gün öğleden sonra için ayarlandı. Barış kendini tamamen Umut’a adadı. Her küçük iyileşmeyi umutsuz bir umutla izledi.
Perşembe öğleden sonra doktor Özcan hastane odasına girdi. Röntgen filmlerini gösterdi. Umut’un omurgasında belirgin bir eğrilme gelişmişti. Kan testleri temel besin maddelerinde uzun süreli ve ciddi eksiklikler gösteriyordu.
Barış, “Bu imkansız. Nasıl fark edemedim?” dedi.
Doktor Özcan, “Eşiniz son 3 ayda lüks mağazalardan alışveriş için 30.000 lira harcamış. Bunun parayla ilgisi yok.”
Kapı açıldı, Canan içeri girdi. Barış, “Son 6 ayda Umut’un fizik tedaviye gittiğini söyledin bana. Her gün,” dedi. Canan’ın gülümsemesi titredi, “Emin Bey’le çalışıyoruz.”
Barış, “Geçen hafta Selim Bey dememiş miydin?”
Canan, “Selim Emin tam adı. Bazen karıştırıyorum.”
Doktor Özcan, “Son aydır Umut’un herhangi bir fizik tedavi randevusuna dair kayıt yok.”
Barış, “Tekerlekli sandalyesine ne oldu?”
Canan, “Tamirde.”
Barış, “Yalan. Her şey yalan. Ve bulacağım gerçeği Canan. Her şeyi.”
Barış avukat Ayşe Tuzcu ile görüştü. Ayşe Hanım, “Çocuk ihmali davaları karmaşıktır. Eğer kasıtlı ve sistematik ihmal kanıtlanırsa eşiniz ciddi suçlamalarla karşı karşıya kalabilir.”
Barış, “O benimle kalabilir mi?”
Ayşe Hanım, “Bu birçok faktöre bağlı. Hakim çocuğun güvende olduğundan emin olmak isteyecektir.”
Barış, “Hayatımı tamamen yeniden yapılandırmaya hazırım. Umut artık tek önceliğim.”
Ayşe Hanım, “Güçlü kanıtlara ihtiyacımız var. Kanıt toplamaya hemen başlamalıyız.”
Kemal Demir, eski bir polis ve çocuk istismarı uzmanı, soruşturmayı yürütmeye başladı. Evin kameraları, eski çalışanlar, finansal kayıtlar incelendi. Canan’ın Umut’a zarar vermek için ekonomik bir nedeni olup olmadığını sorguladı. Barış, “Evlilik sözleşmemizde tüm servetim Umut’a kalır. Ama Umut’a bir şey olursa Canan ikinci mirasçıdır.”
Üç gün sonra mahkeme emriyle evde arama yapıldı. Umut’un tekerlekli sandalyesi, kırılmamış ama kasten sökülmüş halde bulundu. Canan’ın özel ofisinde Umut’un sağlık sigortasının iptal edildiği ve lüks harcamalara yönlendirildiği belgeler ortaya çıktı. Üst kattaki banyoda tekerlekli sandalye için özel duş mobilyalarla engellenmişti.
Eski bir tablet bulundu. İçindeki videolarda Umut, annesinin kendisine yemek vermediğini, acı çektiğini, babasına yardım çağrısı yaptığını kaydetmişti. Bir videoda Umut ağlarken Canan’ın sesi duyuluyordu: “Şu lanet sandalyeye güvenemezsin. Sürün yavaş yavaş, bu sana disiplin öğretecek.”
Mahkemede tüm kanıtlar sunuldu. Hakim, Umut’un geçici velayetini babaya verdi. Canan’ın çocukla tüm teması yasaklandı, hakkında soruşturma açıldı.
Barış, Umut’a annesinin artık hayatlarında olmayacağını açıklamak zorunda kaldı. Çocuk psikoloğu Doktor Sevil Erdem, Umut’la çalıştı. Umut, “Bu benim hatam mı?” diye sordu. Barış, “Hayır oğlum, asla senin hatan değil,” dedi.
Umut üç haftalık yoğun tedaviden sonra hastaneden taburcu edildi. Barış, lüks villayı satıp sahil kenarında engelli erişimine uygun bir ev kiraladı. Umut yeni tekerlekli sandalyesiyle, mavi duvarlı odasında kitaplığına ulaşabiliyordu.
Barış işini bıraktı, oğluna adadı. Her sabah birlikte kahvaltı yapıyor, Umut’u okula götürüyor, akşam yatana kadar yanında oluyordu. Umut resim sergisine seçildi, yüzme takımına katıldı, Fatma Hanım tekrar aileye döndü.
Barış, bir zamanlar başarı, para ve gücün önemli olduğunu sanıyordu. Şimdi anlıyordu ki, gerçekten önemli olan tek şey sevgiydi. Umut’a sarılarak, “Seni seviyorum,” dedi. Umut, “Ben de seni seviyorum baba,” diye karşılık verdi.
En karanlık zamanlarda bile ışık bulunabilirdi. Yeter ki aramak için orada olun.
SON