MİT 11 Ay Bekledi — Bordo Bereliler 6 Dakikada Bitirdi
.
.
Sessiz Gölge: Bir Operasyonun Hikayesi
I. Gri Bir Sabah
Ankara’nın gri bir ocak sabahıydı. Saat 04.30. Şehir uyuyordu, sokaklar bomboştu. MİT karargahında bir ekran yanıyordu. Üzerinde bir bina, bir isim, bir dosya. Dosyanın üstünde kırmızı bir damga: “Kritik Hedef”. Yaklaşık on bir ay önce, dinlenen bir telefon görüşmesi sıradan bir konuşma gibi görünmüştü. Sadece üç cümle. Ama o üç cümle, aylar sürecek bir takip zincirini başlatmıştı: yüzlerce saatlik izleme, binlerce fotoğraf, on binlerce not ve şimdi o zincirin son halkası tamamlanmak üzereydi.
İstanbul Bağcılar’da, dışarıdan bakıldığında sıradan bir apartman vardı. Beş katlı, yıpranmış, mahalle içinde kaybolmuş bir bina. Ama içinde bir terör hücresi yaşıyordu. Beş kişi, hepsi aranıyordu. İkisi turuncu kod, biri kırmızı. Hepsi ertesi gün için hazırlanıyordu. Binayı çevreleyen gölgelerde, on iki bordo bereli hareketsiz bekliyordu. Telsizler sessiz, nefesler kontrollüydü. Sokak lambaları sönmüş, mahalle tamamen karanlığa gömülmüştü. Sadece ay ışığı vardı. O ışığın altında on iki adam yerlerinde sabit duruyordu.
Yüzbaşı Mehmet Kaya, binanın on metre ötesindeki araçta oturuyordu. Gözleri ekrandaydı. Kulağında MİT koordinatörünün sesi yankılanıyordu. On bir aydır bu anı bekliyordu ve şimdi o an gelmişti. Ekranda ısı kamerası görüntüsü belirdi. Beş kişi, ikinci kattaydı. Hepsi uyanıktı. MİT koordinatörü fısıldadı: “Hedefler içeride, beş kişi, ikinci kat.” Işıklar söndü. Mehmet telsizi eline aldı. Derin bir nefes çekti, sonra tek kelime söyledi: “Başla.”
Ve altı dakika sürecek bir operasyon başladı. Sessiz, hızlı, ölümcül.

II. Takibin Başlangıcı
Hikayenin asıl başlangıcı, yaklaşık kırk üç hafta önce, Şubat ayının soğuk bir perşembe akşamıydı. Ankara’daki MİT merkez binasının altıncı katında dinleme ünitesi çalışıyordu. Kıdemli analist Ayşe Korkmaz, kulaklıkla kayıtları dinliyordu. Ekranda yirmi üç hat açıktı. Hepsi rutin, hepsi sessizdi. Saat 19.38’di. Mesai bitimine yirmi iki dakika kalmıştı. Ayşe yorgundu. Üç haftadır aynı düzen içinde çalışıyordu; yirmi üç hat, yüzlerce konuşma, sıfır sonuç. Ama bu iş sabır, dikkat ve biraz da şans gerektirirdi.
Bir anda ekranın altındaki on yedinci hat titredi. Yurt dışı numarası. Ayşe hemen kulaklığı düzeltti ve kaydı başlattı. Otomatik sistem devredeydi, ancak o yine de manuel kontrol yapmayı tercih etti. Ses geldi. Orta yaşlı bir erkekti, aksanı Suriye kökenliydi. “Alo.” Karşı taraftaki ses gençti. Türkçesi akıcıydı ama heyecanı gizlenemiyordu. “Abi, seninle konuşmam lazım.” “Söyle.” “Amca önümüzdeki ay İstanbul’a geliyor. Hazırlık yapıyoruz.” Kısa bir sessizlik oldu. “Anladım. Dikkatli olun.” “Tamam abi.” Hat kapandı.
Görüşme iki dakika elli bir saniye sürdü. Ayşe kaydı durdurdu. Kahvesinden bir yudum aldı ve sonra kaydı baştan dinledi. “Amca önümüzdeki ay İstanbul’a geliyor.” Cümle sıradandı. Ama Ayşe üç yıldır bu işi yapıyordu ve biliyordu. “Amca” kelimesi örgüt içi bir koddu, genellikle üst düzey yöneticiyi tanımlardı. “İstanbul’a geliyor” ifadesi ise yaklaşan bir operasyonun habercisi olabilirdi.
Ayşe kaydı bir kez daha dinledi, notlar aldı ve sistemden çapraz kontrol başlattı. Arayan numara Suriye, Halep bölgesindendi. Aranan numara ise Türkiye’deydi, İstanbul. İstanbul numarasının sahibi Rıza Çelik’ti. Otuz iki yaşında, kayıtlarda temizdi. Sabıkası yoktu. Ancak telefonu altı aydır ihbar üzerine dinleme altındaydı. Ayşe derin bir nefes aldı, ardından acil durum raporu hazırlamaya başladı. Kırmızı kodlu bir bildirimdi.
III. Takip ve Sabır
Ertesi sabah saat dokuzda rapor istihbarat müdürünün masasındaydı. Öğleden sonra dosya koordinasyon toplantısına taşındı. MİT merkez binasının dokuzuncu katındaki güvenli odada sekiz kişi vardı. Ayşe sunumu yaptı. Projeksiyon ekranında konuşma metni görünüyordu. Her kelime tek tek işaretlenmişti. “Amca” kelimesi kırmızıyla vurgulanmıştı. Ayşe konuştu: “Bu kelime geçmişte on dört farklı vakada kullanıldı. Her defasında üst düzey bir hedefi temsil etti. Şimdi kaynak Suriye. Bu da hedefin sınırdan geçmiş olabileceğini gösteriyor.”
Koordinatör sordu: “Aranan kim?” “Rıza Çelik. İstanbul Bağcılar’da yaşıyor. Kayıtlarda temiz ama altı aydır izleniyor.” Ayşe klavyeye dokundu. Ekrana yeni bir dosya yansıdı. Çapraz kontrolde bir isim çıktı: Kemal Arslan. Otuz beş yaşında. Altı yıl önce Suriye’ye geçti. Turuncu kodlu hedef. Üç ay önce Türkiye’ye giriş yaptığı tespit edildi. Ancak şu an nerede olduğu bilinmiyor.
Bir TSK subayı sordu: “Rıza ile Kemal arasında bağlantı var mı?” Ayşe başını salladı. “Henüz yok ama artık var. Bu konuşma o bağlantıyı kurdu.” Koordinatör masaya elini vurdu. “Tamam. Karar şu: Yirmi dört saat esaslı takip. Rıza Çelik ve çevresi, hiçbir detay kaçmayacak.” Ayşe not aldı. Koordinatör devam etti: “Operasyon kodu: Sessiz Gölge. Başlangıç: Yarın sabah.”
IV. İstanbul’da Takip
Mart ayının ilk haftasıydı. İstanbul, Bağcılar, soğuk bir sabah. O güne kadar takip dört aydır sürüyordu. MİT ekibi her gün rapor hazırlıyor, her telefon, her mesaj, her hareket kaydı alınıyordu. Rıza Çelik dışarıdan bakıldığında sıradan bir hayat yaşıyordu. Her sabah saat sekizde evden çıkıyor, fabrikaya gidiyor, akşam altıda dönüyordu. Hafta sonları evde kalıyor, arkadaşlarıyla görüşmüyor, sosyal mecralarda görünmüyordu. Görünürde normal bir vatandaştı ama pazartesileri farklıydı. Her pazartesi saat 14.00’te fabrikadan erken çıkıyor, metrobüse biniyor, Ataköy’e gidiyor, sahilde bir kafede oturuyor ve birileriyle buluşuyordu.
MİT takip ekibi kafenin karşısındaki bir otobüste bekliyordu. Kamera, zoom objektifle kafeyi izliyordu. Her yüz tanınıyor, her detay kayda alınıyordu. İlk haftada Rıza iki kişiyle buluştu. İkisi de gençti. Konuşma yarım saat sürdü. Sonra ayrıldılar. Fotoğraflar MİT merkezine gönderildi. Yüz tanıma sistemi çalıştırıldı ve iki isim tespit edildi. İkisi de şüpheli kayıtlarda vardı.
İkinci haftada Rıza üç kişiyle buluştu. Konuşma daha uzundu, yaklaşık bir saat sürdü. Masada bir çanta vardı. Rıza çantayı aldı, diğerleri ayrıldı. Takip ekibi Rıza’yı eve kadar izledi. Çanta evde kaldı. İçinin ne olduğu açıktı.
Üçüncü haftada farklı bir yüz görüldü. Orta yaşlı, sakin, tecrübeli bir adam. Rıza ile elli dakika konuştu. Fotoğraf çekildi. Yüz tanıma sistemi çalıştırıldı. Sonuç: Kemal Arslan. Ayşe ekranda ismi gördüğünde nefesini tuttu. Kemal, aranan hedef, on bir aydır kayıptı ve şimdi karşılarındaydı.
V. Operasyon Hazırlığı
Ayşe derhal koordinatöre kırmızı kodlu bir rapor gönderdi. Yarım saat içinde yeni bir toplantı çağrısı yapıldı. MİT merkezinin dokuzuncu katındaki salonda bu kez on kişi vardı. Ayşe sunum yaptı. Ekrandaki fotoğraf netti, yakın çekimdi. Kemal Arslan dün Ataköy’de Rıza ile görüştü. Konuşma elli dakika sürdü. Ardından metro ile Mecidiyeköy’e geçti. Oradan otobüse bindi, Bağcılar’da indi ve Rıza’nın evine girdi.
Salonda sessizlik oldu. Herkes ekrana bakıyordu. Koordinatör sordu: “Evden çıktı mı?” “Hayır, içeride kaldı.” “Ne kadar?” “Gün oldu, hala içeride.” Ayşe başını salladı. “Evet ve yalnız değiller. Takip devam etti. Eve kişi daha girdi. Toplam beş kişi. Haftalardır dışarı çıkmıyorlar.”
Bir TSK subayı “Ne bekliyorlar?” diye sordu. Ayşe cevap vermedi. Bilmiyordu ama tahmin ediyordu. Bir emir, bir tarih, bir tetikleyici. Koordinatör kararını açıkladı. “Evi yirmi dört saat izleyeceğiz. Termal kamera, ses kaydı, her şey ve bekleyeceğiz.” Ayşe not aldı. Koordinatör ekledi: “Sabırlı olacağız. Acele etmek beş kişiyi kaçırmak demek olabilir ve muhtemelen bir saldırıya izin vermek demek.”
Nisan ortasında yeni bir sinyal yakalandı. Kemal Arslan’ın telefonu kısa süreli olarak aktif oldu. Yedi saniyelik bir arama; arayan yurt dışı numarasıydı. Konuşma yoktu, sadece telefon çaldı ve kapandı. Ayşe kaydı dinledi. Boştu. Sadece sinyal sesi vardı. O sinyal takım için işaretti: “Hazır olun.”
Ertesi gün eve altıncı bir kişi girdi. Sırtında ağır bir çanta vardı, adam zorlanarak taşıyordu. MİT takip ekibi çantanın içini göremiyordu ama tahmin ediyorlardı: Silah, patlayıcı ya da her ikisi. Ayşe derhal kırmızı alarm raporu yazdı. O akşam koordinatör TSK ile toplandı. Karar alındı: Operasyon, yakın müdahale zamanı gelmişti.
VI. Altı Dakikalık Sessizlik
Mayıs ayının son haftasıydı. Ankara Özel Kuvvetler Komutanlığı karargahında Yüzbaşı Mehmet Kaya briefing odasında oturuyordu. Karşısında MİT koordinatörü vardı. Masada bir dosya duruyordu. Üzerinde operasyonun kodu yazılıydı: Sessiz Gölge. Koordinatör dosyayı açtı. İçinde fotoğraflar, bina planları ve sokak görüntüleri vardı. “İstanbul Bağcılar,” dedi. “Üç katlı bina, ikinci katta beş hedef. Hepsi silahlı olabilir, hepsi tehlikeli. Yarın eylem yapabilirler.”
Mehmet fotoğraflara baktı, binayı inceledi. Dar sokaklar, sıkışık mahalle dokusu, bitişik apartmanlar. “Meskun mahal operasyonu,” diye karşılık verdi. Koordinatör ekledi: “Sivil risk yüksek, gürültü çıkmamalı. Hız önemli. Altı dakika içinde giriş, kontrol, çıkış.” Mehmet başını salladı. “Anlaşıldı. Ekibim hazır.”
Toplantı bir saat sürdü. Ardından Mehmet Ankara’ya döndü ve ekibini topladı. On iki kişiydi, hepsi deneyimli, hepsi meskun mahal operasyonlarında uzmanlaşmıştı. Mehmet kısa ve net konuştu: “İstanbul’a gidiyoruz. Beş hedef, ikinci katta. Canlı alınacak. Gece operasyonu, altı dakika, sessiz.”
İki hafta hazırlık belirlendi. Benzer bir bina maketi kuruldu. Her gece tatbikat yapıldı. Mehmet kronometre tuttu, altı dakika hedefti. Tatbikatlar askeri alanda kurulan üç katlı makette başladı. İlk gece süre dokuz dakika otuz saniye çıktı. Mehmet memnun değildi. “Yavaşsınız. Sessiz olun ama hızlı olun.” Ardından süreler düştü. Son tatbikatta ekip altı dakikada operasyonu tamamladı. Sessiz ve hatasız. Mehmet kronometreyi durdurdu ve ekibine baktı. “Hazırsınız,” dedi.
VII. Final: Sessiz Gölge
Mayıs ayının son günü, MİT merkezinden sinyal geldi. Hedefler yarın harekete geçebilir. Evden yapılan bir telefon araması vardı. Şifreli değildi. İçerik açıktı: “Yarın başlıyoruz.” MİT merkezi alarm verdi. Ankara’dan emir ulaştı: “Operasyon bu gece.” Mehmet ekibini topladı. “Hazırlanın. Akşam yedide hareket ediyoruz.”
Akşam 19.30’da üç sivil araç Ankara’dan hareket etti. İçinde on iki bordo bereli vardı. Yol yaklaşık üç saat sürdü. İstanbul’a saat 23.30’da vardılar. Bağcılar’da MİT takip ekibi bekliyordu. Ayşe Korkmaz da oradaydı. On bir aydır bu anı beklemişti. Mahalle haritası açıldı. Sokak isimleri ve bina numaraları tek tek işaretlendi. Ayşe parmağıyla hedef binayı gösterdi: “Hedef şu bina. İkinci kat. Beş kişi içeride. Uyanıklar. Işıklar az önce söndü ama hareket var.”
Mehmet not aldı. “Silah?” diye sordu. “Varsayıyoruz,” dedi Ayşe. “Patlayıcı?” “Kesin bilmiyoruz ama çanta ağırdı.” Mehmet başını salladı. “Anlaşıldı.”
Gece yarısında ekip son hazırlığını yaptı. Silahlar susturuculu, gece görüşler takılı, telsizler açık. Mehmet tim komutanlarıyla kısa talimatları paylaştı. Altı kişi içeri girecek, dört destek dışarıda pozisyon alacak. Sessiz giriş, kapı kırılmayacak, kapı açılacak. Kontrol hızlı olacak, hedefler kelepçelenip çıkartılacak.
Saat iki. Ekip harekete geçti. Sokak karanlıktı, ışık yoktu, mahalle uyuyordu. Mehmet önden yürüdü, arkasında bordo bereliler gölge gibiydi. Binanın kapısına vardılar. Kilit basitti, bir astsubay iki saniyede açtı. İçeri girdiler. Merdivenler ahşaptı ve gıcırdayabilirdi. Ama adımlar o kadar yavaştı ki ses çıkmadı.
Mehmet ikinci kata çıktı. Kapı önünde durdu, kulağını kapıya dayadı. İçeriden televizyondan gelen alçak bir ses geliyordu. Konuşma yoktu. Telsizde fısıldadı: “Pozisyondayız.” MİT koordinatörü cevap verdi: “Onay, devam.”
Mehmet ekibine baktı ve göz temasıyla sinyali verdi. Elini kaldırdı, üç parmak gösterdi. 3, 2, 1. Kapı açıldı. Saat üç. Saniye sıfır. Kapı sessizce açıldı, kilit kırılmadı, özel bir alet kullanıldı. Mekanik, sessiz, profesyonel.
Yüzbaşı Mehmet Kaya ilk girdi. Silah önde, gece görüş dürbünü açık. Görüntü yeşil tonlardaydı ama netti. Arkasında iki astsubay vardı, ikisi de silahlıydı ve sessizce izliyordu. İçerisi karanlıktı, televizyondan yayılan mavi ışık odayı boğukça aydınlatıyordu.
Salonun ortasında üç kişi vardı. Biri koltukta uyuyordu. İkisi yerde oturmuş televizyona bakıyordu. Mehmet sinyal verdi. Ekip yayıldı ve üçe bölündü. Saniye üçte koltuktaki adam uyandı. Gözlerini açtı ama tepki veremedi. Bir bordo bereli anında üzerine atladı, el ağza bastırıldı. Ses çıkmadı.
Saniye beşte televizyondakiler döndü. Birinin bağırma refleksi başladı ama bir el ağzını kapattı. Diğeri hızla kelepçeledi. Saniye yedide üç hedef kontrol altındaydı. Yerde sessiz.
Mehmet arka odaya baktı. Kapı kapalıydı, altından ışık sızıyordu. İki astsubay kapıya yaklaştı, Mehmet arkalarındaydı. Kulağını kapıya dayadı, içeriden fısıltı sesi geliyordu. İki kişi konuşuyordu. Mehmet işaret verdi. Kapı tekmeyle açılacaktı. Astsubay nefes aldı ve tekme attı. Kapı açıldı, içeri hücum edildi. Saniye onda iki kişi daha bulundu. Biri yatakta oturuyor, diğeri dolapta sırt çantayı karıştırıyordu. Dolaptan çıkanın elinde küçük bir tabanca vardı.
Mehmet nişan aldı ve fısıldadı: “Bırak!” Adam dondu, panikledi, tereddüt etti. Sonra silahı kaldırdı. Bir bordo bereli yan taraftan hızla gelip adamı durdurdu. Güreş hareketiyle silah düştü ve eller kelepçelendi. Saniye on ikide beş kişi tamamen kontrol altındaydı.
Mahalle uyuyordu. Dışarıdan hiçbir ses gelmiyordu. Mehmet telsizde fısıldadı: “Hedefler alındı. Beş kişi. Direnç minimum. Bir silah ele geçirildi. Bina temiz.” MİT koordinatörü kısa cevap verdi: “Mükemmel. Tahliye başlayın.”
Mehmet ekibine döndü. “Dışarı çıkıyoruz. Hedefleri sırayla alın. Sessiz.” Beş kişi kelepçeli ve ağızları bantlı olarak sessizce kaldırıldı ve merdivenlerden indirildi. Her adım kontrollüydü. Her nefes sessiz kaldı. Saniye kırk beşte ekip binadan çıktı. Sokakta bekleyen üç araç kapılarını açık tutuyordu. Hedefler birer birer araçlara bindirildi. Her hareket aynı dikkat ve hızla gerçekleşti. Mehmet son çıkarcıydı. Binaya bir kez daha baktı. Işıklar hala yanıyordu, televizyon açıktı. Komşular uyuyordu. Kimse duymamış, kimse görmemişti.
Operasyon altı dakika on saniye sürdü. Araçlar Bağcılar’dan ayrıldı. Hedef MİT sorgu merkezine götürüldü. Yol yaklaşık bir saat sürdü. Sabahın erken saatlerinde, saat beş civarında beş kişi sorguya alındı.
VIII. Sessiz Zafer
Kemal Arslan ilk olarak konuştu. Yorgundu, yenilmişti. Uzun sorguların ardından operasyon planını anlattı. İki hafta sonra Taksim’de bir alışveriş merkezinde geniş çaplı bir eylem hazırlığı vardı. Hedef yaklaşık yüz kişiydi. Bomba kullanılacaktı.
MİT koordinatörü not aldı ve sessiz kaldı. Ardından kapıyı kapattı. Ankara’ya rapor gönderildi: “Operasyon başarılı. Beş kişi yakalandı, eylem önlendi. Ağ çökertildi. On bir aylık takip sona erdi.”
Üç gün sonra Ankara’daki MİT sorgu odasında Kemal Arslan karşısına oturuyordu. Yorgun, bitkin, yenilmişti. Sorgulayıcı Ayşe Korkmaz’dı. On bir aydır onu izlemişti. Şimdi karşısındaydı.
Ayşe sordu: “On bir aydır seni izliyorduk. Neden farkında değildin?” Kemal başını kaldırdı. Gözleri boştu. “Çünkü sabırlıydınız. Ben acele ettim, siz etmediniz.” dedi.
Ayşe dosyayı açtı. “Evet, bir ay bekledik ama altı dakikada bitirdik.” Kemal cevap vermedi. Biliyordu, kaybetmişti.
Ayşe devam etti: “Şimdi konuş. Her şeyi biliyoruz. Sadece teyit istiyoruz. İsimler, planlar, tarihler.” Kemal uzun bir süre sessiz kaldı. Ardından, yorucu sorguların ardından konuşmaya başladı. Her şeyi anlattı. İsimler, bağlantılar, planlar, tarihler. MİT her kelimeyi kaydetti. Hafta sonunda operasyonun tüm detayları TSK raporuna geçti ve dosya kapatıldı.
IX. Son
Sessiz Gölge operasyonu tamamlanmıştı. Ankara’da Özel Kuvvetler Karargahında Yüzbaşı Mehmet ekibi ile toplandı. Operasyon değerlendirildi. Komutan konuştu: “Altı dakika on saniye, beş hedef, sıfır kayıp, sıfır gürültü. Mükemmel.” Mehmet başını salladı. Ekip iyiydi. Komutan ekledi: “Ama MİT’in sabrı daha iyiydi. On bir ay beklediler, hiç acele etmediler.” Mehmet buna katılıyordu. Operasyon altı dakika sürmüştü ama hazırlık on bir ay sürmüştü.
Akşam Mehmet ofisinde yalnızdı. Pencereden Ankara’ya bakıyordu. Şehir sessizdi, ışıklar yanıyordu. On bir ay boyunca bir şeylerin büyüdüğünü biliyordu ama müdahale etmemişlerdi. Çünkü zamanı değildi. Şimdi zaman gelmişti ve altı dakikada bitmişti. Yüz kişinin hayatı kurtulmuştu, kimse bilmeden. İstihbarat savaşı böyleydi: Sabır, zaman, sessizlik.
Mehmet pencereden uzaklaştı. Masasındaki yeni dosyayı aldı. Başka bir operasyon, başka bir hedef, başka bir bekleme. İstihbarat savaşı hiç bitmez.
SON
Sessiz gölge gibi çalışanlar, bir gecede bir ağı çökertir. Ama asıl zafer, kimsenin haberi olmadan yüzlerce hayatı koruyabilmektir.