Sarışın “Chefin” Türk mekanikle alay etti: “Bu motoru tamir et, seninle evlenirim” — Sonra o yaptı
.
Kırık Kalpler Atölyesi
Bölüm 1: Fırtınanın Ortasında Bir Baba
Can, 38 yaşında, İstanbul’un en prestijli mimarlık şirketlerinden birinin sahibi, başarılı bir mimardı. Cam ve çelikten oluşan dünyasında her şey kusursuz bir denge içindeydi. Projeler, toplantılar ve son teslim tarihleri hayatının ritmini belirliyordu. Ancak bu kusursuz görünen hayatın ardında, iki yıl önce kanserden kaybettiği eşi Aslı’nın yokluğunun yarattığı derin bir boşluk ve bu boşlukta kaybolmuş 9 yaşındaki kızı Defne vardı.
Aslı’nın ölümünden sonra Can, acıyla başa çıkmak için bildiği tek şeye sarılmıştı: işine. Ofiste geçirdiği saatler uzadıkça, evdeki sessizlik daha da derinleşiyordu. Defne ise babasının bu duygusal yokluğuna öfke nöbetleri, okulda çıkardığı sorunlar ve içine kapanıklıkla tepki veriyordu. Son bir yılda üç farklı özel okuldan atılmıştı. Öğretmenler ve psikologlar aynı şeyi söylüyordu: “Defne başa çıkılması zor bir çocuk. Annesinin kaybıyla baş edemiyor ve babasından yeterli desteği görmüyor.”
Can’in ablası Leyla, her fırsatta kardeşinin ebeveynliğini eleştiriyordu. “Can, o çocuğu görmüyorsun! Para ve pahalı okullar bir babanın yerini tutmaz,” diyordu. Can ise bu eleştiriler karşısında kendini daha da çaresiz hissediyor, ne yapacağını bilemiyordu.

Diğer yanda, hayatın bambaşka bir köşesinde Murat vardı. 40 yaşında, eski bir resim öğretmeniydi. Bir öğrenci projesiyle ilgili çıkan bir anlaşmazlık yüzünden işini kaybetmiş, aynı dönemde eşini bir trafik kazasında yitirmişti. Şimdi, Can’in şirketinde hademe olarak çalışıyor, 7 yaşındaki hayat dolu kızı Zeynep’e hem annelik hem babalık yapıyordu. Murat’ın dünyası lüks ve gösterişten uzaktı ama sevgi ve anlayışla doluydu.
Bu iki farklı dünya, bir pazartesi sabahı Can’in ofisinde trajik bir şekilde kesişti.
Bölüm 2: Kırılan Model, Yeşeren Umut
Can, Alman yatırımcılarla yapacağı önemli bir sunumun son hazırlıklarını yaparken, Defne yine okuldan alınması için haber gelmişti. Can, asistanından Defne’yi alıp ofise getirmesini istemişti. Defne, öfkeli ve suskun bir şekilde ofise geldiğinde, Can’in gözü masanın üzerindeki milyon dolarlık projenin maketindeydi.
Defne, babasının tüm dikkatinin yine işinde olduğunu fark etti. Gözlerinden okunabilen bir hayal kırıklığı ve öfkeyle, kimsenin beklemediği bir anda, makete doğru yürüdü ve onu tüm gücüyle yere itti. Pahalı maket, yüzlerce parçaya ayrılarak yere saçıldı.
Ofiste buz gibi bir sessizlik oldu. Can’in yüzü önce şaşkınlık, sonra kontrol edilemez bir öfkeyle kasıldı. “Defne! Sen ne yaptın!” diye bağırdı. Yatırımcıların ve çalışanların şaşkın bakışları arasında Defne’ye doğru yürüdü.
İşte o an, koridoru paspaslayan Murat, elindeki paspası bırakıp sakince içeri girdi. Herkes Can’in öfkesinden çekinirken, Murat parçalanmış maketin yanına, Defne’nin karşısına çömeldi. Can’in aksine, sesi sakindi.
“Çok kızgınsın,” diye fısıldadı. “Bazen insan o kadar çok kızar ki, içindeki her şeyi kırmak ister. Ama biliyor musun, kırmadan da kızgınlığını gösterebilirsin.”
Murat, yerdeki kırık parçalardan birkaçını ve yakındaki çöp kutusundan çıkardığı atık malzemeleri aldı. “Bak,” dedi. “Bu kırık parçalarla, bu eski kartonlarla, kızgınlığının resmini yapabiliriz. Onu dışarı çıkarabiliriz, kimseye zarar vermeden.”
Defne, hayatında ilk defa, öfkesinin anlaşıldığını hissetti. Kendisine bağırmayan, onu yargılamayan bir yetişkinle karşılaştı. Hıçkırıklarının arasından başını kaldırdı ve Murat’ın uzattığı malzemelere baktı. O an, Can için zaman durmuş gibiydi. Hademe olarak bildiği adam, kızına kendisinin aylardır kuramadığı bir dille ulaşıyordu. Şaşkınlık ve utanç içindeydi.
Bölüm 3: Beklenmedik Bir Teklif
Olaylı sunumdan sonra Can, odasında tek başına oturuyordu. Utancı, öfkesi ve çaresizliği birbirine karışmıştı. Murat’ın kızına yaklaşım şekli aklından çıkmıyordu. Çaresizliği, gururuna baskın geldi ve Murat’ı odasına çağırdı.
“Bugün… olanlar için teşekkür ederim,” diye başladı kekeleyerek. “Ne yaptığını bilmiyorum ama… işe yaradı.” Derin bir nefes aldı. “Sana bir teklifim var. Defne’ye yardım et. Ne kadar istersen öderim. Yeter ki kızıma ulaşmanın bir yolunu bul.”
Murat şaşırmıştı. Bir an tereddüt etti. Paraya ihtiyacı vardı, Zeynep’in geleceği için her şeyi yapardı. Ama bu durum, bir iş anlaşmasından çok daha fazlasıydı.
“Bay Can,” dedi sakin bir sesle. “Ben bir dadı ya da psikolog değilim. Sadece… acının dilini anlayan biriyim. Eğer kabul ederseniz, size para için değil, Defne için yardım ederim. Ama benim yöntemlerim farklıdır. Güvenmeniz gerekir.”
Can, umutsuzca başını salladı. “Güveniyorum. Yeter ki başla.”
Bölüm 4: Duygu Kavanozu ve Ablanın Müdahalesi
Murat, ertesi gün Can’in evine geldi. Elinde boş bir kavanoz ve renkli kağıtlar vardı. Defne’ye “duygu kavanozu” adını verdiği yöntemi anlattı. “İçinde ne hissediyorsan, kelimelerle ya da çizimlerle bu kağıtlara döküp kavanoza atabilirsin. Kimse okumayacak, yargılamayacak. Bu senin sırrın olacak.”
Defne başta direndi. Odasına kapanmak istedi. Can, olanları uzaktan izlerken şüpheyle doluydu. Bu basit oyunun ne işe yarayabileceğini anlamıyordu. Tam o sırada Leyla geldi. Murat’ı ve elindeki kavanozu görünce alaycı bir şekilde güldü.
“Can, bu palyaçoyu mu buldun kızıma yardım etmesi için? Bilimsel olmayan saçmalıklar bunlar! Çocuğun profesyonel yardıma ihtiyacı var!” diye bağırdı.
Leyla’nın çıkışı, Defne’nin daha da içine kapanmasına neden oldu. Murat, Leyla’ya sakince karşılık vermeye çalışsa da ortam gerilmişti. O günkü seans başarısızlıkla sonuçlandı.
Bölüm 5: Resimlerin Dili
Murat pes etmedi. Bir sonraki seansa kızı Zeynep’le birlikte geldi. Zeynep, babası gibi sakin ve anlayışlı bir çocuktu. O da annesini kaybetmişti ve bu ortak acı, iki çocuk arasında sessiz bir köprü kurdu.
Zeynep, Defne’nin yanına oturdu ve tek kelime etmeden önüne bir kağıt ve boya kalemleri koydu. Önce küçük, üzgün bir figür çizdi. Sonra o figürün yanına, onu koruyan daha büyük, gülümseyen bir figür ekledi.
Defne, Zeynep’in ne yaptığını anlamıştı. Kalemleri eline aldı ve kendi kağıdına çatısı çökmüş, pencereleri kırık bir ev çizdi. Bu, kelimelerin kuramadığı bir iletişimdi. Acılarını resimlerin diliyle paylaşıyorlardı. Can, odanın köşesinden onları izlerken gözlerinin dolduğunu hissetti. Kızı, aylardır ilk defa birisiyle “konuşuyordu”.
Bölüm 6: Geçmişin Gölgeleri
Leyla, Murat’ın bir sahtekar olduğuna ikna olmuştu. Kardeşini ve yeğenini ondan korumak için Murat’ı araştırmaya başladı. Kısa sürede onun eski bir resim öğretmeni olduğunu ve bir öğrencinin “rahatsız edici” bulunan bir projesini savunduğu için işten atıldığını öğrendi.
Leyla, bu bilgiyi bir zafer edasıyla Can’in önüne koydu. “Gördün mü? Bu adam dengesiz! Pedagojik formasyonu bile şüpheli. Kim bilir o öğrenciye ne yaptırdı? Şimdi de Defne’yi kobay olarak kullanıyor!”
Can’in zaten var olan suçluluk duygusu, ablasının sunduğu bu “kanıtlarla” birleşince paniğe dönüştü. İçindeki şüphe tohumları yeşermişti. O akşam Murat geldiğinde, Can onu sert bir şekilde karşıladı.
“Sen kim olduğunu sanıyorsun?” diye bağırdı. “Geçmişini öğrendim. İşten atılmış bir öğretmensin! Kızımı kendi sapkın teorilerin için mi kullanıyorsun?”
Murat, Can’in suçlamaları karşısında yıkılmıştı. Sakin kalmaya çalışarak açıkladı: “Evet, işimi kaybettim. Çünkü kanserden annesini yeni kaybetmiş bir öğrencimin, acısını tuvale dökme hakkını savundum. Okul yönetimi, o resmin ‘fazla karanlık’ olduğunu söyledi. Ben ise sanatın, tam da o karanlığı aydınlatmak için var olduğuna inandım. Defne’ye yapmaya çalıştığım şey de bu. Ama güvenin olmadığı yerde ben duramam.”
Murat arkasını döndü ve kapıya yürüdü. “Umarım kızınız için doğru yolu bulursunuz.”

Bölüm 7: Doruk Noktası – Fırtına
O gece İstanbul’u şiddetli bir fırtına vurdu. Gök gürültüsü ve şimşekler, Defne’nin içindeki fırtınayı tetikledi. Babasıyla Murat’ın kavgasını duymuştu ve şimdi kendini tamamen yalnız hissediyordu. Şiddetli bir panik atak geçirerek odasına kilitlendi. Hıçkırıklar içinde “Anne… Anne!” diye bağırıyordu.
Can, kapıyı kırmaya çalıştı ama başaramadı. Kızının çaresiz çığlıkları kalbine bir bıçak gibi saplanıyordu. Ne yapacağını bilemez halde, gururunu bir kenara bırakıp titreyen ellerle Murat’ı aradı. “Murat… Yalvarırım gel. Defne… Onu kaybediyorum.”
Murat, telefonda Can’in çaresizliğini ve Defne’nin acı dolu haykırışlarını duydu. Öfkesi ve kırgınlığı bir anda silindi. “Geliyorum,” dedi.
Murat eve vardığında, Can perişan haldeydi. Murat, Can’in omzuna dokundu. “Şimdi içeri girip formüller ya da yöntemler denemeyeceksin,” dedi. “Sadece bir baba olacaksın. Kalbinden konuş. Acını, korkunu, her şeyi anlat.”
Can, odanın kapısına dayandı. Gözyaşları içinde konuşmaya başladı. “Defne… kızım… özür dilerim. Ben korkak bir babayım. Annen gittikten sonra ne yapacağımı bilemedim. Acıdan kaçtım, işe sığındım ve seni yalnız bıraktım. Seni de kaybedeceğim diye o kadar çok korktum ki… Seni ittim. Lütfen beni affet.”
Can, Aslı ile ilgili komik bir anılarını anlatmaya başladı. Sesi titriyordu ama ilk defa kızıyla gerçekten konuşuyordu. Kapının ardındaki hıçkırıklar yavaşladı. Birkaç dakika sonra, kilit sesi duyuldu ve kapı aralandı. Defne, gözleri şişmiş halde babasına bakıyordu. Can, dizlerinin üzerine çöküp kollarını açtı. Defne, koşarak babasının boynuna sarıldı. Yıllardır ilk defa, baba ve kız birlikte, aynı acı için ağlıyorlardı.
Murat, kapı aralığından bu tabloyu izledi. Gözleri doldu. Görevi tamamlanmıştı. Sessizce arkasını dönüp fırtınalı geceye karıştı.
Bölüm 8: Fırtınadan Sonra
Ertesi sabah evde alışılmadık bir sakinlik vardı. Can, salonda Defne’yi resim yaparken buldu. Defne, bir aile resmi çiziyordu; kendisi, babası ve gökyüzünde bir yıldız olarak annesi. İlk defa annesinin ölümü hakkında konuşabildiler. Can, ablası Leyla’dan da özür diledi. Leyla, yeğenindeki değişimi görünce gözyaşları içinde, aslında onun da Defne’yi kaybetmekten korktuğunu itiraf etti.
Can, doğruca Murat’ın mütevazı evine gitti. Kapıyı çaldığında, Murat ve Zeynep’i bahçede birlikte resim yaparken buldu. Can, Murat’tan defalarca özür diledi.
“Sana sadece bir özür borçlu değilim,” dedi. “Sana bir hayat borçluyum. Sana bir teklifim var. Şirketimin bünyesinde, sanat yoluyla çocuklara yardım edecek bir vakıf kurmak istiyorum. Adı ‘Defne Sanat Vakfı’ olacak. Ve bu vakfın başında senin olmanı istiyorum. Tüm masraflar benden. Sen sadece bildiğin en iyi şeyi yap; kalpleri iyileştir.”
Murat, gözlerine inanamayarak Can’e baktı. Bu, hayallerinin bile ötesindeydi.
Bölüm 9: Yeni Bir Başlangıç
Haftalar sonra, “Defne Sanat Vakfı”nın açılışı yapıldı. Açılışta, vakfın en büyük duvarına ilk fırça darbelerini Defne ve Zeynep vurdu. Artık müşteri ve çalışan değillerdi; ortaktılar, dosttular ve en önemlisi, kocaman bir aileydiler.
Yıllar geçti. Vakıf, ülke çapında binlerce çocuğa umut olmuştu. Can, artık işkolik bir adam değil, kızıyla her anını paylaşan sevgi dolu bir babaydı. Murat, sanat terapisinin en saygın isimlerinden biri olmuştu. Defne, artık dengeli, empatik bir genç kızdı ve vakıfta kendisi gibi çocuklara akıl hocalığı yaparak geleceğin sanat terapisti olma yolunda ilerliyordu.
İki aile, acıdan doğan bir dostlukla kenetlenmiş, kayıpların ortasında sevgi ve anlayışla yeni bir hayat inşa etmişlerdi. Çünkü bazen en güzel şaheserler, kırık parçaların birleşmesiyle ortaya çıkardı.