Kız hiç sarılmayı bilmedi – ta ki bir dul adam ona sevgiyi öğretinceye kadar

Kız hiç sarılmayı bilmedi – ta ki bir dul adam ona sevgiyi öğretinceye kadar

.
.

💖 İkinci Şans: Sevgiyi Hiç Bilmeyen Kız ve Ona Kucaklamayı Öğreten Dul Adam

 

Aşk seçim yapmaz. Kurumuş bozkırda yaz yağmuru gibi beklenmedik bir şekilde gelebilir. Bazı insanlar bütün hayatları boyunca ona susar ama hiç tanışmazlar. Diğerleri onu birçok kez yaşar, sonra kaybederler ve ardından acı, onları eskimiş bir çizme gibi taşır. Hikâyemiz, kendileri için ikinci bir şans olduğuna hiç inanmamış iki yalnız ruhun karşılaşması hakkında.

Burası Nevada eyaleti, 1879. İç Savaş’ın yaraları hâlâ tamamen iyileşmedi ve insanlar, ruhun hayatta kalması için çok daha fazlasına ihtiyaç olduğunu öğrenmişlerdi.

 

I. Sweetwater’ın Yalnız Kızı

 

Güneş, Sweetwater kasabası üzerinde yeni doğuyordu. Elizabeth Harrington, her sabah olduğu gibi kasabanın tek yerel hanının penceresinden şehri izliyordu. 25 yaşındaydı ve kasaba sakinleri onu ‘evde kalmış bir kız’ olarak görüyorlardı.

Elizabeth güzeldi, ama kasaba halkı babası Raymond Harrington‘ın bir zamanlar kasabanın en büyük bankasını yönettiğini ve sonra bir gece içinde tüm parayla birlikte ortadan kaybolduğunu, düzinelerce aileyi mahvettiğini affedemiyordu. Annesi utanca dayanamamış ve kısa süre sonra ölmüştü.

Elizabeth, babasının tüm günahlarını miras almıştı. Han’da çalışıyor ve çalışması karşılığında bir oda alıyordu. Dul hancı Martha Wilkins, ona acıyan ve iş veren tek kişiydi. Ama kasaba sakinlerinin affını kazanamamıştı.

Elizabeth, birinin onu çıkar gözetmeden kucakladığı, gerçekten onunla ilgilendiği duygusunu hiç tatmamıştı. Böylece yalnız ve sevgisiz büyüdü. Kasabanın küçümseyici bakışlarının hedefi altında, bir zamanlar babasının neden olduğu utancın ötesini birinin göreceğini umduğu o dönemin anısı, soluk bir hatıra olarak kalmıştı.

 

II. Jackson Miller’ın Gelişi

 

O yaz, Nevada’da hava özellikle sıcaktı. Ağustos ayının ilk gününde, Sweetwater’a bir yabancı geldi. Jackson Miller. Yoldan tozlanmış sade çiftçi kıyafetleri giyiyordu. Atı, hanın önünde yorgun ve susamış bir şekilde durduğunda, Elizabeth terasın zeminini süpürüyordu.

Jackson, han’a doğru yöneldi. Elizabeth’in yanından geçerken başını salladı. Kız, bir an hareketsiz kaldı. Adam uzun boyluydu, geniş omuzluydu. Yüzünü birkaç günlük sakal kaplıyordu ve gözleri yaz gökyüzü gibi maviydi. Ancak Elizabeth’i etkileyen, adamın bakışlarındaki acı, yalnızlık ve kayıp duygusuydu. Elizabeth, bunları hemen tanıdı çünkü her gün kendi yansımasında görüyordu.

Akşam, Elizabeth, Jackson’ın uzak bir masada tek başına oturduğunu fark etti. Kısa süre sonra, yabancının adının Jackson Miller olduğunu, kasabanın kuzeyinde toprak satın aldığını öğrendi. Karısı Sessel, üç yıl önce tüberkülozdan ölmüştü. O zamandan beri, Jackson çiftliğinde yalnız yaşıyordu.

Jackson, yeni sabanı gelene kadar bir hafta boyunca handa kaldı. Elizabeth, ondan kaçınmaya çalıştı, ama bu kadar küçük bir handa bu neredeyse imkansızdı.

Dördüncü gün, Elizabeth, Jackson’a akşam yemeğini getirdiğinde, adam beklenmedik bir şekilde ona seslendi. Ona, Walt Whitman’ın şiirlerini okuyup okumadığını sordu. Elizabeth, bir çiftçinin onunla şiir hakkında konuşmasını beklemiyordu.

Bu, onların ilk gerçek konuşmasıydı. Jackson’ın yüzü, edebiyat hakkında konuşurken canlandı. Çiftlikte iş bittikten sonra, okumanın dış dünyayla tek bağlantısı olduğunu söyledi. Elizabeth, basit bir çiftçinin bu kadar eğitimli olabileceğini hiç düşünmezdi.

III. Kar Fırtınasında Yakınlaşma

 

İzleyen günlerde, konuşmaları giderek uzadı. Elizabeth, Jackson’la konuşurken, kasaba sakinlerinin onlara tuhaf baktıklarını ve fısıltıların arttığını fark etti. Ama Elizabeth, hayatında ilk kez, başkalarının ne düşündüğünü umursamadığını hissediyordu.

Jackson, kasabayı terk etmeye hazırlanırken, Elizabeth’e çiftlikte kendisini ziyaret edip edemeyeceğini sordu. Karısının bıraktığı küçük çiçek bahçesi kaldığını, ama kendisinin çiçeklere nasıl bakacağını bilemediğini söyledi.

Elizabeth, bir yandan Jackson’ı yeniden görmeyi arzuluyor, diğer yandan kasabanın tepkisinden korkuyordu. Ama sonunda, kalbi onun yerine karar verdi. “Evet” dedi ve sonraki pazar günü Jackson’ın onu at arabasıyla almak için geleceği konusunda anlaştılar.

Çiftlik, kasabadan yaklaşık bir saat uzaktaydı. Basit ama düzenli bir yerdi. Jackson, ona kendi elleriyle inşa ettiği evi ve Sessel’in bir zamanlar bakımını yaptığı, ama şimdi yabani otların kapladığı bahçeyi gösterdi.

Öğleden sonrayı, bahçeyi yabani otlardan temizleyerek geçirdiler. Çalışırken sohbet ettiler. Jackson, Elizabeth’e karşı kendini ne kadar kolay açtığına, hiç kimseye bahsetmediği şeylerden bahsettiğine şaşırdı.

Takip eden haftalarda, Elizabeth her Pazar Jackson’ı çiftlikte ziyaret ediyordu. Birlikte çalışıyor, kitaplar, hayat, hayaller hakkında konuşuyorlardı. Elizabeth, Jackson’ın yanında daha önce hiç yaşamadığı bir huzur buldu. Jackson ile sessizlik asla rahatsız edici ya da boğucu değildi.

 

IV. Kucaklamanın İyileştirici Gücü

 

Ağustos ayının özellikle sıcak bir gününde, Jackson han’a gelmedi. Fırtına patlak verdi, şiddetli yağmur ve rüzgar getirdi, ama Jackson ortaya çıkmadı. Sabah şafak söker sökmez, Elizabeth, Marta’nın atlarından birini eyerledi ve çiftliğe doğru yola çıktı. Bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyordu.

Çiftliğe vardığında, Jackson’ı ahırın çatısını tamir etmeye çalışırken buldu. Fırtınanın yol açtığı hasarları onarmak için tüm gün birlikte çalıştılar. Elizabeth’in elbisesi çamurlanmış, saçları dağılmıştı, ama umursamıyordu. Kendini işe yarar hissetmek, Jackson’a yardım etmek güzeldi.

Yağmur tekrar başladı ve Elizabeth’in o akşam kasabaya dönemeyeceği belliydi. Jackson, Elizabeth’e kendi yatağında uyumasını, kendisinin ise kanepede geçireceğini önerdi.

O gece, ateş yavaşça sönerken, Jackson yanına oturdu ve Walt Whitman’ın şiirlerini okumaya başladı. Elizabeth, gözlerini kapattı ve sadece adamın sesini, şiirlerin ritmini dinledi.

Jackson okumayı bitirdiğinde, Elizabeth gözlerini açtı ve adamın ona baktığını gördü. Bakışlarında daha önce görmediği bir şey vardı: sıcaklık, arzu ve derin bir duygu.

Jackson yavaşça elini kaldırdı ve nazikçe Elizabeth’in yüzüne dokundu. Kız nefesini tuttu. Daha önce kimse onu böyle dokunmamıştı. Elizabeth, içgüdüsel olarak yüzünü Jackson’ın eline doğru çevirdi.

Bir sonraki anda, Jackson daha yakına eğildi ve onu öptü. Dudakları yumuşak ve kararlıydı. Elizabeth’in kalbi, öpücüğe karşılık verirken vahşice çarpıyordu.

Nihayet ayrıldıklarında, Jackson’ın kolları onu sardı ve bir kucaklamaya çekti. Elizabeth, o anda hayatında ilk kez, birisinin onu gerçekten kucakladığı hissini yaşadı. Jackson’ın kolları güçlü ve güvenliydi. Elizabeth, Jackson’ın göğsünde dinlenirken, kalp atışlarını duyuyor, vücudunun sıcaklığını hissediyordu.

Bu kucaklamada, hayatı boyunca özlediği her şeyi buldu: güvenlik, kabul, sevgi.

 

V. Sonsuz Söz

 

Ertesi sabah güneş doğduğunda, Jackson Elizabeth’i Sweetwater’a geri götürdü. Yolda, kızın elini tuttu ve onunla evlenip evlenmeyeceğini sordu.

Elizabeth, kasabanın tepkisinden korktuğunu, babası yüzünden kimsenin onu kabul etmeyeceğini anlattı. Ama Jackson sadece gülümsedi ve başkalarının ne düşündüğünü umursamadığını söyledi. Elizabeth’in gerçekte kim olduğunu biliyordu.

Yolun geri kalanını, umut ve vaat dolu bir sessizlik içinde geçtiler.

Düğün, Eylül ayının sonunda, çiftliğin küçük şapelinde, sadece Martha’nın şahitliğinde gerçekleşti. Elizabeth, han’ı terk etti ve Jackson’la çiftliğe taşındı.

Elizabeth, Sessel’in çiçek bahçesini yeniden canlandırdı ve sebzelerle şifalı bitkiler satarak kendi küçük işini kurdu. Yıllar geçtikçe, kasaba sakinlerinin düşmanca tutumu yavaş yavaş değişti. Elizabeth, artık sadece Raymond Harrington’ın kızı olarak değil, saygın bir çiftçinin sadık eşi olan güçlü ve nazik bir kadın olarak görülüyordu.

Jackson ve Elizabeth’in hiç çocukları olmadı, ama hayatları sevgi ve huzur doluydu. Ve her akşam, Jackson Elizabeth’i kucaklardı, ona sadece bir kucaklamanın iyileştirebileceği yaralar olduğunu hatırlatırdı.

William Thorn’un hayatına giren bu aşk, ona şu gerçeği öğretmişti: Her şey solduğunda bile, çiçek açan bir sevgi vardır. Bu sevgi, Elizabeth’in kalbindeki tüm yalnızlık izlerini silmişti.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News