KÖYÜN KÜÇÜK OKULUNDA ALAY EDİLEN ÖĞRETMEN… AMA ÖĞRENCİSİ ÜLKENİN TARİHİNİ DEĞİŞTİRDİ

KÖYÜN KÜÇÜK OKULUNDA ALAY EDİLEN ÖĞRETMEN… AMA ÖĞRENCİSİ ÜLKENİN TARİHİNİ DEĞİŞTİRDİ

Đã tạo hình ảnh

Yağmur, Anadolu’nun unutulmuş bir köyü olan Gökyayla’nın paslı çatılarında usulca çalıyordu. Elif öğretmen, kırık şemsiyesiyle ama eksilmeyen gülümsemesiyle okulun yolundaydı. Pazartesiydi. Her hafta olduğu gibi, evinden köy okuluna kadar beş kilometre yürümüştü. O küçük sınıfta, yırtık ayakkabılı ama kocaman hayalleri olan yirmi çocuk onu bekliyordu.

“Elif hocam, yine soba yanmıyor galiba?” diye sordu okulun aşçısı, Fatma teyze, ince bir çorba karıştırırken.
“Yeter ki çocukların öğrenme isteği sönmesin, başka ateşe gerek yok,” dedi Elif, hafifçe gülerek.

Elif otuzlarının başındaydı. Ama gözlerinde bir ömürlük sabır vardı. Üniversiteyi Ankara’da okumuştu; özel okullarda, rahat bir işte çalışabilirdi. Ama o, doğduğu topraklara dönmeyi seçmişti — internetin, tabletin olmadığı, ama merakın hiç bitmediği o köye.

Bir gün, yeni atanmış Belediye Başkanı Murat Bey, gösterişli siyah arabasıyla köye geldi. Yanında kameralar, danışmanlar…
“Demek meşhur ‘köy öğretmeni’ sensin,” dedi küçümseyici bir gülümsemeyle, dökülmüş sıralara bakarak. “Yazık, bu kadar iyi bir diplomayla böyle bir okulda zaman harcamak…”

Elif derin bir nefes aldı.
“Burası da gerçek bir okul, Sayın Başkan. Sadece burada çocuklar kitapların öğretmediğini öğreniyor: onurla yaşamayı.”

Başkan dudak büktü.
“Onur faturaları ödemez, öğretmen hanım.”

O an sınıfın arkasındaki çocuklardan biri her şeyi duymuştu. Adı Mehmet’ti. On iki yaşındaydı, incecik bir bedeni vardı ama gözlerinde koca bir umut ışığı parlıyordu.
Ders bitiminde öğretmenine yaklaştı:
“Hocam… bir gün o adama yanlış düşündüğünü kanıtlayabilecek miyim?”

Elif saçlarını okşadı.
“Elbette, Mehmet. Ama öfkeyle değil, başarınla.”

Yıllar geçti. Mehmet, eski kitaplar, bağışla gelen bilgisayarlar ve Elif öğretmenin gölgesinde geçen derslerle büyüdü. Şişe kapaklarıyla deneyler yaptılar, eski tebeşirlerle hayaller çizdiler. Mehmet’in tek hayali, köydeki çocukların hayatını kolaylaştıracak bir şey icat etmekti.

Bir gün haber geldi: İstanbul’da Genç İnovasyon Yarışması düzenleniyordu. Konu, “Kırsal bölgelerde eğitimi geliştiren projeler”di. Mehmet başvurmaya karar verdi.
“Oğlum emin misin?” dedi annesi. “Zengin okullarla yarışacaksın.”
“İşte bu yüzden gitmeliyim, anne. Onlar bilsin ki biz de varız.”

Elif, başvuru dosyasını hazırlamasına yardım etti. Proje basitti ama zekiceydi: İnternetsiz ortamlarda çalışan, güneş enerjisiyle desteklenen bir fen eğitimi sistemi.

Haftalar sonra bir mektup geldi: Mehmet seçilmişti.

İstanbul’a vardığında, giydiği eski takım elbise içinde utangaç ama gururluydu. Bazı öğrenciler ona küçümseyerek baktı.
“Hangi okuldan geldin sen?” diye sordu sarışın bir çocuk.
“Duvarları kerpiçten, ama hayalleri çelikten bir okuldan,” dedi Mehmet, öğretmeninin sözlerini hatırlayarak.

Jüri, sunum sırasında sessiz kaldı. Mehmet teknik terimlerle değil, kalbiyle konuştu. Projesinin, interneti olmayan binlerce çocuğun geleceğini nasıl değiştirebileceğini anlattı.

Bir hafta sonra sonuçlar açıklandı:
Gökyayla Köyü İlkokulu öğrencisi Mehmet Yılmaz, “Uluslararası Eğitimde İnovasyon Ödülü”nü kazandı.

Haberi duyan tüm ülke alkışladı. Kameralar yine köye döndü; ama bu defa alay için değil, gurur için.

Yıllar önce onu aşağılayan Belediye Başkanı Murat Bey, yine arabasıyla geldi. Gülümsemeye çalıştı, elini uzattı:
“Elif öğretmen, ben hep size inanmıştım.”

Elif sakin bir tebessümle baktı.
“Sorun değil başkanım. Artık inanmanıza gerek kalmadı. Gerçekler konuştu.”

Arkasından Mehmet çıktı, elinde ödülüyle.
“Bu ödül sizin de, hocam,” dedi sesi titreyerek. “Bana hayallerin paradan değerli olduğunu siz öğrettiniz.”

Alkışlar bu kez politikacılardan değil, o köyün çocuklarından yükseldi. Çünkü artık biliyorlardı: kader, doğdukları yerle değil, inandıklarıyla yazılır.

Elif öğretmen başını göğe kaldırdı. Yağmur yeniden yağmaya başlamıştı.
Ama bu kez sesi hüzün değil, adalet gibiydi.

Yıllar sonra Mehmet, “Teknolojik Kırsal Okullar Ağı”nı kurdu. İlk okulun adını Elif Okulu koydu.
Neden bu ismi seçtiğini sordular:
“Çünkü o bana yoksulların görünmez olmadığını öğretti. Yeter ki biri bize inansın.”

Ve ulusal bir törende, binlerce insanın önünde sözlerini şöyle bitirdi:
“Bugün dünya beni dinliyorsa, bu bir köyde kırık şemsiyesiyle inancını kaybetmeyen bir kadının sayesinde.”

💫
Bir zamanlar fakir bir okulda ders verdiği için küçümsenen bir öğretmen… sonunda tüm ülkeye eğitimin gerçek değerini öğretti.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News