Karanlıkta Yol Bulmak: Hatti’nin Özgürlük Hikayesi

Karanlıkta Yol Bulmak: Hatti’nin Özgürlük Hikayesi

1. Satılan Kız

Kansas, Aelin kasabası. Sonbaharın sonu, 1873. Sabah ışığı pas rengine bulanmış, toz yere yakın esiyordu. Kasabanın meydanında, eski fıçı ve tahta sandıklardan kurulu bir açık artırma sahnesi vardı. Etrafı, rüzgar ve viskiyle sertleşmiş yüzlere sahip adamlar sarmıştı: çiftlik işçileri, serseriler, sığır sürücüleri. Havada bayat tütün ve ter kokusu vardı; merhametin yıllar önce satılıp gittiği yerlerde kalan keskin bir koku.

Tahta sandığın üzerinde, çıplak ayakları soğuktan kızarmış, yüzü çuval bezinden bir örtüyle sıkıca sarılmış bir kız duruyordu. Hatti Quen. Ellerinin bileklerinde gevşekçe bağlı ipler vardı; ipler onu tutmak için değil, aşağılamak için bağlanmıştı. Elbisesi, bir zamanlar soluk mavi, şimdi is lekeli ve yırtık. Hatti, kıpırdamadan, direnmeden duruyordu; sadece dinliyordu. Başını hafifçe eğmiş, dünyayı sadece sesle yönlendirebilen biri gibi.

Açık artırmacı, yağlı yelekli, geniş omuzlu bir barmen, bastonunu direğe vurdu. “Tamam beyler!” diye bağırdı, çürük bir gülümsemeyle. “Sıradaki mal. Kör kız. Görmez, konuşmaz, kendini savunamaz. Bir kilo. Bir kadın, bir şişe viskiden daha ucuza!” Bir adam ıslık çaldı, bir diğeri fazla yüksek sesle güldü. “Kör ve dilsiz. Vay be, işte kolaylık!” dedi biri. “Belki de ölüdür, elbiseyle,” diye bağırdı bir başkası. Kalabalık, kaba kahkahalarla doldu, ama kimse para çıkarmadı.

Hatti’nin yüzündeki çuval bezinde, nefesiyle hafif bir hareket vardı; sabit, kontrollü, bir çöplükte satılmanın eşiğinde olan biri için fazla sakindi. Bu, en kötüsünü yaşamış birinin sakinliğiydi.

Barmen tekrar bastonunu vurdu. “Haydi beyler, bir kilo! Ne fazla, ne eksik!” Kimse öne çıkmadı. Çünkü herkes onun kim olduğunu biliyordu. Hatti King, Marne ve Ela Quen’in kızı. Bir zamanlar mütevazı çiftçilerdi, ama yangın topraklarını ve hayatlarını alıp götürdü. Hatti, altı yaşında ateşli hastalıkla görme yetisini kaybetmişti. Bir pansiyonda yemek ve yatak karşılığı çalışıyordu, ama bir gece, sarhoş pansiyon sahibi merdivenden düşünce, Hatti cinayetle suçlandı. Tanık yok, aile yok, göz yok; kasaba en kolay kararı verdi: Suçlu. Evden eve, hayır kurumundan hayır kurumuna gönderildi, her biri suçunu öğrenince dışladı. Sonunda, barmenin eline düştü; ona artıkları veriyor, bitap düşene kadar çalıştırıyor ve şimdi onu kırık bir eşya gibi satmaya hazırdı.

“Yazık,” diye mırıldandı biri. “Ama kim ister ki, kör, işe yaramaz bir kızı?” Hatti’nin çenesi hafifçe eğildi; utançtan değil, yıllarca bir zalim elden diğerine itilmenin doğurduğu teslimiyetten. Barmen sesini yükseltti. “Son çağrı! Bir kilo, bir dolar!” Sessizlik. Sonra bir çift bot sesi duyuldu.

2. Sessiz Kovboy

Kalabalığın kenarından, uzun boylu, geniş omuzlu bir adam öne çıktı. Tozlu, gri bir palto giymişti. Şapkası yüzünü gölgede bırakıyordu, ama duruşu netti: sakin, acele etmeyen, fırtınadan önceki sessizlik gibi tehlikeli. İnok Wilder. Kasabadaki çoğu adam onu sadece uzaktan görmüştü; demirhaneye yakın at sürerken ya da tepeyi yalnız yürürken. “Eski asker,” diye fısıldarlardı. “Çok mezar görmüş, çok ateşten geçmiş.” Ama kimse onun hakkında kesin bir şey bilmezdi. Pek konuşmaz, içki içmez ve sessizliği taş gibi ağırdı.

Kalabalık, içgüdüsel olarak ona yol verdi. İnok, barmene bakmadı, alay eden adamlara bakmadı, sadece yere baktı. Ceketinin cebinden bir gümüş dolar çıkardı, yere bıraktı. Para, kahkahaları bölen keskin bir sesle toprağa vurdu. Barmen şaşırdı. “Sen mi satın alıyorsun?” İnok cevap vermedi, sadece sahneye çıktı, Hatti’nin bağlı ellerini nazikçe tuttu. İlk defa o sabah Hatti’nin nefesi kesildi. Adam eğildi, sadece onun duyacağı kadar alçak bir sesle, “Artık eve gidiyorsun,” dedi.

Bileklerini sessizce çözdü. Kalabalıkta bir uğultu başladı; şaşkınlık, huzursuzluk, biraz da utanç, ama kimse bunu kabul etmeyecekti. Hatti, elleri serbest ama bir kez titreyerek durdu. İnok, onu sandıktan indirdi, sağlam ve saygılı bir tutuşla destek oldu. Sahiplenme değil, koruma. Barmen sinirli güldü. “İşte beyler, artık onun sahibi!” Ama kimse gülmüyordu, sadece izliyorlardı. Çünkü bazen insanlar, unutulmuş bir şeye, gerçek iyiliğe şahit olduklarında susar.

3. Eve Dönüş

Abelin’den ayrılan yol, ölü ağaçlar arasında tozlu bir damar gibi uzanıyordu. Hatti, atın üstünde, sırtı dik, ama parmakları eyerin boynuzuna sıkıca tutunmuştu. Her deri gıcırtısını, İnok’un sessiz adımlarını duyabiliyordu. Adam hiç acele etmez, ata binmezdi; sadece yanında yürürdü. Bir mil gittikten sonra Hatti konuştu. “Artık sana mı aitim?” dedi sessizce.

İnok yukarı bakmadı. “Kendine aitsin.” Hatti, sesi yönüne çevirdi. “O zaman neden para verdin?” Adam bir süre sustu. “Başkasının fırsatı olmaması için.” Sessizlik, ama bu sefer sıcak. Akşamüstü, tepenin altında küçük bir kulübeye vardılar. Bacadan duman yükseliyordu. Yer süpürülmüş, camlar temizdi; “Burada biri yaşıyor ve önemsiyor,” diyordu her şey.

İnok, atı sundurmanın önüne çekti. “Sol ayağını önce indir, bir basamak var,” dedi. Hatti, söyleneni yaptı, ayakları tahtaya değdiğinde içeriden gelen sıcaklığı hissetti. “Kapı var,” diye ekledi İnok, kapıyı açarak. İçerisi çam, kül ve güveç kokuyordu. Sıcak, güvenli bir evdi. İnok bir kase getirdi, Hatti’nin elini kenarına yönlendirdi. “Dikkat et, sıcak,” dedi. Hatti, kasenin şeklini parmaklarıyla izledi. “Bu kaşığı sen mi yaptın?” “Evet.” “Küçük eller için oyulmuş gibi.” Adam cevap vermedi. Hatti yavaşça yemeğini tattı. “Fena değil.” “O büyük bir iltifat,” dedi adam. Hatti güldü.

4. Sessizlikte Büyümek

Günler geçti. İnok, Hatti’ye kulübeyi öğretti: yataktan ateşe on iki adım, masadan sandalyeye üç adım. Bir sabah Hatti, tezgaha çarpıp bir teneke fincan düşürdü. İnok sadece, “Zarar yok,” dedi. Bir gün Hatti sordu, “Geçmişimi neden sormuyorsun?” “İstersen anlatırsın,” dedi İnok. “Hiç anlatmazsam?” “O senin hakkın.” Hatti başını eğdi. “Bana acımıyorsun.” “Hayır.” “O zaman ne görüyorsun?” Adam durdu. “Kendim gibi bir insan.”

O gece, İnok dışarıda kamıştan bir flüt çaldı, alçak, yavaş notalar tahta duvarlardan süzüldü. Hatti, kapının yanında dinledi. “Bu ses ne?” dedi. “Kardeşimin çocukken mırıldandığı bir melodi.” “Müziği göremiyorum,” dedi Hatti, “ama kaburgamda hissediyorum.” İnok çalmaya devam etti. “İnok,” dedi Hatti. “Mhm?” “Çoğu insan bana camdan yapılmışım gibi davranıyor, ya da çoktan kırılmışım gibi.” “Sen ikisi de değilsin.” “Eskiden sessizlikten korkardım. Şimdi, çoğu kelimeden daha nazik olduğunu düşünüyorum.” “O zaman sessizliği koruyalım,” dedi İnok.

5. Geçmişin İzleri

Bir sabah, yaşlı bir adam geldi. Clay Duncan, Selina’dan emekli bir şerif. İnok’la sundurmanın basamağında oturdular. Hatti içerideydi, ama kapıyı aralık bıraktı. Dinliyordu; çünkü gerçeğin bir sesi vardı ve Hatti tüm hayatını onu dinlemeyi öğrenerek geçirmişti.

“Wilder,” dedi Clay, “bu tepelerde hayalet olmaya devam ediyorsun.” “Bulunmak istemedim,” dedi İnok. “Abelin’de bir ödül avcısı var,” dedi Clay, “bir kilo karşılığı satılan kör bir kızı arıyor.” İnok cevap vermedi. Clay içini çekti. “O rozeti taşımak için fazla yumuşaktın. O yüzden aldılar, değil mi? O Apache çocuğu tutuklamayı reddettiğinde…” “Buraya o günleri tekrar yaşamaya gelmedim,” dedi İnok. Clay başını salladı. “Yaklaşıyor. Bilmek isteyebilirsin.”

Clay gittikten sonra Hatti dışarı çıktı. “Doğru mu?” dedi. İnok, onun dinlediğini biliyordu. “Çoğu insan, doğru olanı yapmak pahalıya mal olursa kimse seçmez sanırdım,” dedi Hatti. “Yanılmışım.” Sundurmanın korkuluğunda ellerini kucağında birleştirdi. “Altı yaşında görmemi kaybettim. Annem, melek gözlerim olduğunu söylerdi, bu dünyaya fazla parlak. Sadece kırık hissetmememi istedi sanırım.”

Bir gece, birileri ahırı ateşe verdi. Hatti’nin ailesi, kimsenin istemediği atları kurtarmaya çalışırken öldü. Sonra kimse onu işe almadı. Bir pansiyonda yer silmeye başladı. Sahibinin tacizine karşı koyunca adam merdivenden düştü, boynu kırıldı. Kimse Hatti’ye inanmadı. “Dava olmadı, sadece fısıltılar. Tehlikeli dediler. Hayır kurumundan hayır kurumuna, sonunda bir şişe viski fiyatına satıldım.”

“Bunu acıman için anlatmıyorum,” dedi Hatti. “Biliyorum,” dedi İnok. “Sormadığın için anlatıyorum. Bu bana tekrar insan gibi hissettirdi.” Uzun uzun baktı adam. “Söylediklerin için değil, dinleyişin için inanıyorum,” dedi. “Toprağı, sessizliği dinleyişin için.”

6. Kendi Yolunu Bulmak

Bir sabah, İnok ona bir baston verdi. Kırmızı ağaçtan, kıvrımlı saplı, ucu lastik. “Bu nedir?” dedi Hatti. “Uzun süredir üzerinde çalışıyorum. Senin.” Hatti, bastonu elinde gezdirdi. “Güzel.” “Güzel olmak için değil, yardımcı olmak için.” İnok, Hatti’yi ayağa kaldırmadı; kendi başına kalkmasına izin verdi. “Ateşe kadar on iki adım. Üçüncü tahtada hafif bir çıtırtı var, senin işaretin.” Hatti, yavaş ve dikkatli adımlarla ilk adımlarını attı. Baston, tahta zeminde hafif sesler çıkarıyordu. Bir halının ucuna takıldığında İnok onu tutmadı, kendi dengesini bulmasına izin verdi. “Devam et,” dedi. Hatti devam etti.

Bir hafta sonra, yatağından lavaboya, masadan pencereye yolunu bulabiliyordu. Suyun kaynamasının tonunu, kepçenin ağırlığını öğrendi. İnok ona, çaydanlığın sıcaklığını hissetmeyi, çam dumanıyla fasulye kokusunu ayırt etmeyi gösterdi.

Dışarıda, dünya daha genişti ama daha karmaşıktı. Sundurmanın üç basamağını bastonla hissetmeyi bir sabah boyunca öğrendi. İnok yakında durdu, kolları çapraz. “Beni mi izliyorsun?” dedi Hatti. “Zemin seni kandırmasın diye,” dedi İnok.

Bir gün, bahçeye götürdü. “Solda lavanta, sağda kekik. Isırganlara dokunma.” Hatti, lavantanın keskin kokusunu içine çekti. “Dokunmadan önce koklayabilir miyim?” “Zaten amaç o.” Ertesi sabah, güneş doğmadan önce Hatti tek başına sundurmadan inip bahçeye gitti. Bastonu toprağa hafifçe vuruyordu. İnok, pencereden baktı ama müdahale etmedi. Hatti, rüzgarı dinledi. “Daha önce hiç yalnız dışarı çıkmadım,” dedi. “Birinin kolundan çekmeden, bağırmadan.” “Artık kimse seni çekmiyor,” dedi İnok. Hatti gülümsedi. “Hayır, şimdi ben gidiyorum.”

7. Tehdit ve Direniş

İlk kar sessizce indi, dünyayı beyaz bir örtüyle kapladı. İnok, yanlış tipte izleri hemen fark etti. Ağaç çizgisinin kenarında, kulübenin duman yolunun ötesinde, taze nal ve bot izleri vardı. Yabancıydı. O gece kapıları kilitledi, pencereleri kapadı, kök mahzenin kapağını kontrol etti. Ertesi sabah, Hatti’ye “Bir gün burada değilsem ve kapıda vurma sesi duyarsan, açma,” dedi. “Neden?” “Sadece tedbir.”

Kasabada, Morgan Fetch bir salonda para bıraktı. “Kör, genç, beyaz bir kızı arıyorum. Bir adam tarafından satıldı.” Barmen, sahte mühürlü bir belgeye baktı. “Bu kağıda göre o benim ve onu bulana elli kilo var.” Haber hızla yayıldı. Aç, borçlu bir seyis, “Uzun boylu, gri paltolu bir adam, kuzeye götürdü,” dedi. “Adı Wilder olabilir.” Morgan, şapkasını eğdi. Kar derinleşti.

İnok, tüfeği kapının yanında tutmaya başladı. Geceleri, ay ışığında çevreyi dolaşıyordu. Bir gece, taze izler buldu; bir saatlik, izleyen, bekleyen. Onları dere yatağına kadar takip etti, ama peşine düşmedi. Yırtıcılar kovalanmayı severdi. Eve dönüp mahzeni kontrol etti. Hatti uyuyordu, bastonu yanında. Ertesi sabah, devriye için yola çıktı. Bir ölü karaağaç altında Morgan Fetch’i buldu.

“Günaydın,” dedi Morgan. İnok başını salladı, ama durmadı. “Abelin’den misin?” “Hayır, yeni geldim.” “Bir kızın yanında olduğunu duydum. Kör, güzel.” İnok cevap vermedi. “Alınma, sadece iş.” “Yasal değil,” dedi İnok. “Belgelerim var.” “Belgeler insan değildir.” Morgan gözlerini kıstı. “Yine de biri para ödedi. O artık mal.” “O mal değil.” Morgan, “Teslim et, sorun çıkmasın, on kilo veririm,” dedi. İnok, “Dön ve git, yoksa atın sana değil sana gelecek kurşunu yer,” dedi. Morgan dönüp gitti, ama uzaklaşmadı. Adamlar bekler, izler, peşinden gelir.

8. Mücadele ve Gerçek

Kaçmak ilk plandı. İnok, bir harita açtı, kuzeyde Decora’ya giden gizli bir yol çizdi. Kimsenin soru sormadığı bir yer. Ama Hatti, “Yine kaçmayacağım,” dedi. “Daha güvenli,” dedi İnok. “Şimdi evet, ama hep kaçarsam, hep av olurum.” İnok haritayı kapattı. “O zaman ne yapacağız?” “Savaşacağız.” “Nasıl?” “Bir tanık var. Med, pansiyonda çalışıyordu. O gece olanları gördü.” “Konuşur mu?” “Bence, beni kör kız olarak değil, Hatti olarak hatırlarsa, konuşur.”

Güneş doğmadan yola çıktılar, iki gün boyunca sessizce, kar ve sis içinde ilerlediler. Elorn kasabası, kırmızı tuğlalı binalar ve yük arabaları arasında gizlenmişti. Mavis Greit, bir lokantada çalışıyordu. İnok dışarıda bekledi. Hatti, bastonuyla dikkatlice içeri girdi. “Bir yere oturmak ister misin?” dedi bir kadın. “Mavis?” dedi Hatti. “Kim soruyor?” “Hatti King.” Bir spatula düşürdü. “O gece, Tate öldüğünde çalışıyordun. Beni odamdan önce getirmiştin.” Mavis sessiz kaldı. “Fincanı düşürdün, çünkü bağırışları duydun. Döndüğünde, yerde su ve kırık çömlek vardı.” Mavis, “O geceyi hâlâ hatırlıyor musun?” dedi. “Her adımını.” Mavis oturdu. “O zaman konuşmalıydım.” “Hâlâ konuşabilirsin.”

Dışarıda, Morgan Fetch atına yaslanmış, lokantanın kapısını izliyordu. İzleri takip etmiş, doğru adamlara sormuş, paraları doğru ellere sürmüştü. Şimdi sadece beklemesi gerekiyordu. Artık ipi vardı; tek eksik boyundu.

Mavis sonunda başını salladı. “Konuşacağım. Gerekirse sokakta bağırırım.” “Teşekkürler,” dedi Hatti. “Sadece bir kızdın. Daha iyisini hak ediyordun. İkimiz de.” “Yanında biri var mı?” dedi Mavis. “Dinleyen biri,” dedi Hatti. “Umarım iyi silah kullanır,” dedi Mavis. “Çünkü biri bizi izliyor.”

9. Son Kavga

Hava keskinleşti. Tuzak kapanıyordu. Morgan hareketlenmişti. İnok, rüzgarın değiştiğini hissetti. Lokantadan Hatti ve Mavis çıkınca bir silah sesi yankılandı. “Yatın!” diye bağırdı İnok, iki kadını yük arabasının arkasına çekti. Bir başka kurşun bir sandığı delip geçti. Atlar kişnedi, bot sesleri sokakta yankılandı. Morgan, cehennemden çıkmış gibi, tüfekle sokaktan geçti. Kasaba halkı saklandı. İnok bir kez ateş etti, ama ıskaladı. Morgan yaklaşıyordu.

İnok, Hatti ve Mavis’in ellerini tuttu, ahırların arkasındaki sokağa koştular. Çamurlu zeminde botlar, kurşunlardan daha hızlı vuruyordu. Arka kapıya vardıklarında, İnok atı hazırladı, Hatti’yi arkasına aldı, “Sıkı tutun!” diye bağırdı. Mavis, atın arkasına tutundu. Kar, gözleri yakan, tepeleri gizleyen türdendi. Ağaçlar arasında hızla sürdüler. Morgan, peşlerini bırakmıyordu. Bir başka kurşun, bir dalı kopardı. “Yakında mı?” dedi Hatti. “Biliyorum,” dedi İnok.

Dağ geçidi daraldı. İnok, yerli bir patikaya döndü, eski bir tuzakçı yoluna. Atı sendeledi ama toparlandı. Morgan’ın atı kaydı, mesafe açıldı. Gece çöktü, orman yumruk gibi kapandı. İnok, bir yarıkta, köklerin ve taşların gizlediği bir mağaraya sığındı. İçeride, nefesler hızlı, giriş buzla kaplıydı. Ateş yok, ışık yok, sadece uzak nal sesleri. “Sabaha kadar buradayız,” dedi İnok.

Mavis, taş duvara yaslandı. “Hiç dağda, bir haydut gibi saklanacağımı düşünmezdim.” “Saklanmıyorsun, hayatta kalıyorsun,” dedi Hatti. Sıra ile dinlendiler. İnok, tüfeği dizinde tuttu. Şafak yaklaşırken, Morgan yukarıdaki patikadan geçti, küfrediyordu. İnok, tüfeği kaldırdı, bu kez ıskalamadı. Bir acı çığlığı havayı yardı, ama ceset düşmedi. “Yaşayacak,” dedi İnok. “Ama kanayacak.”

10. Adalet ve Eve Dönüş

Sabahın ışığı pencereden süzüldü. Mavis, “Geri dönmeliyim,” dedi. “Şerife anlatmalıyım, olanları. Sadece onun için değil, kendim için. Yeterince sessiz yaşadım.” Hatti, ilk kez elini uzattı, bir yol bulmak için değil, bir şey vermek için; Mavis’e sarıldı.

Mahkeme salonu küçük, camları rüzgardan çok ışık alıyordu. İzleyiciler, adalet için değil, bir hayaletin dönüşünü izlemek için gelmişti. Mavis, tanık kürsüsünde, yıllarca sakladığı bir notu elinde tutuyordu. Tate’in el yazısı, ölüm gecesine ait, Hatti’ye daha fazla saat, oda anahtarı ve güvenlik vaat ediyordu. O gün, Mavis her şeyi anlattı. Tate’in Hatti’yi köşeye sıkıştırdığını, kavga sesini, düşüşü, suyu, kırık çömleği… Sessizliği, neredeyse bir masumun hayatını yok etmişti.

Yargıç dinledi. Şerif göz göze geldi, başını salladı. Artık şüphe yoktu, kaçış yoktu. Morgan Fetch, kelepçelenirken fazla konuşmadı. Sahte belgeleri meydanda yakıldı. Yasa, bir kez olsun, yeminini hatırladı.

Mahkeme katibi, “Hatti Quen,” diye seslendiğinde, salonda alay yoktu, gülüş yoktu, sadece adı, sanki yeniden bir anlam taşıyordu. İnok, fazla konuşmadı. Atı hazırladı, Hatti’yi bindirdi. Gün batmadan yola çıktılar. Aynı yolu döndüler, ama bu kez daha hafif, daha sessizdi.

Kulübeye vardılar. Bacadan duman yükseliyordu. Sundurmada, İnok döndü. “Bir keresinde sana dedim,” dedi, “evini tekrar göreceksin. Şimdi bana inanıyor musun?” Hatti, kapı çerçevesine dokundu. “Sadece inanmakla kalmıyorum,” dedi. “Yolu hatırlıyorum.” Ve ilk kez, kapıdan önce o girdi.

11. Sonsöz

Rüzgârın dövdüğü yollarda, acı ve umudun arasında yolculuk eden Hatti’nin hikayesi, sadece adalet bulmak değil, kendi sesini, adını ve yerini geri almakla ilgiliydi. Sessiz kovboy İnok, ona sahip olmaya çalışmadı, ona yol arkadaşlığı etti. Çünkü bazen en yüksek sesli sevgi, en az konuşan ama en uzun kalan sevgidir.

Hatti ve İnok’un hikayesi, Vahşi Batı’nın acımasızlığında bile, sessiz bir iyiliğin ve dayanışmanın en büyük özgürlük olduğunu anlatır. Çünkü bazen, bir kadın kendi yolunu bastonuyla bulur, bir adam ise geçmişin gölgeleriyle barışır. Ve birlikte, yollarını, evlerini, umutlarını yeniden kurarlar.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News