Çiftçi Kazırken Bulduğu Eski Haritanın Büyükbabasının Gömülü Hazinesini Gösterdiğini Bilmiyordu!

Çiftçi Kazırken Bulduğu Eski Haritanın Büyükbabasının Gömülü Hazinesini Gösterdiğini Bilmiyordu!

Hasan Ağa’nın Mirası: Çiftçi Mehmet’in Gizli Hazinesi

 

Saat sabah 9’du. Çanakkale’nin Bayramiç ilçesine bağlı Küçük Karadağ köyünde, 68 yaşındaki Mehmet Özkan her zamanki gibi tarlasında çalışıyordu. Toprak rengi kıyafetleri ve güneşten yanmış yüzüyle deneyimli, çalışkan ve mütevazı bir çiftçi görünümündeydi. Elindeki çapayla toprağa işlerken, hareketlerinde yılların deneyiminden gelen bir beceri vardı. Mehmet Abi, tarlasının her karışını ezberlemişti, ancak o sabah toprağın altında bekleyen büyük sırrı bilmiyordu.

Bu topraklar, köyün en saygın, ama aynı zamanda en gizemli insanlarından biri olan büyük babası Hasan Ağa’dan kalmaydı. Köy halkı, Hasan Ağa’nın çok zengin olduğunu, ancak parasını nereye sakladığını kimsenin bilmediğini söylerdi. “Hasan Ağa’nın altınları nerede acaba?” diye merak ederlerdi. Mehmet bu konuşmaları pek önemsemezdi, büyük babasının sadece bir çiftçi olduğunu düşünürdü.

Aslında Hasan Ağa, 80 yıl önce hem çiftçilik hem de ticaret yapmış, çok çalışarak büyük bir para biriktirmişti. Ancak o dönemde, savaş yıllarıydı ve bu kadar büyük bir serveti açık etmek tehlikeliydi. Hasan Ağa, 60 yaşında vefat ettiğinde geride sadece çiftliği ve evi bırakmıştı; parası ve altınları hiç bulunamamıştı.

Mehmet, büyük babasını sekiz yaşındayken kaybetmişti, ancak onun gizli gizli bir şeyler yaptığını hatırlıyordu. Geceleri elinde fenerle tarlada bir şeyler kazıp gömdüğünü görmüştü. Ölümünden bir gün önce Hasan Ağa ona son sözlerini söylemişti: “Mehmet, bu topraklar çok değerli. Her karışını koru… Zamanı gelince anlayacaksın.” Mehmet, bu sözlerin anlamını 50 yıldır düşünüyordu.

O Salı sabahı, Mehmet tarlasının nadir kullandığı kuzey köşesinde çalışırken, çapası sert bir şeye çarptı. Eğilip baktığında, toprağın altından paslanmış, eski bir teneke kutu çıktı. Kutunun üzerinde “1943” tarihi yazıyordu. Bıçakla zorlayarak kutuyu açtı. İçinde sararmış, çizgilerle ve garip sembollerle dolu eski bir kağıt parçası vardı: Kendi tarlasının haritası.

Mehmet’in kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu, büyük babasının gizli hazine haritası mıydı? Haritada Hasan Ağa’nın el yazısıyla notlar vardı: “Büyük meşenin altı,” “İkiz taşların arası,” “Su kuyusunun doğusu.” Haritanın altında büyük harflerle yazılmıştı: “Torunuma Emanet – Hasan Özkan.”

Kağıdın arkasında ise bir not vardı: “Mehmet, bu topraklar sadece tarla değil. Ailemizin geleceği burada saklı. Ama sabırlı ol. Zamanını bekle… Bu paralar dürüst yollardan kazanıldı. Ama o dönemde açık etmek tehlikeliydi. Sen bu parayı alçakgönüllülükle ve akılla kullan. Köyün hayrına, insanlara fayda için harca. Sadece kendi için biriktirme.”

Mehmet’in gözleri dolmuştu. Büyük babası, 50 yıl boyunca bu topraklarda emek vermesi için onu beklemişti. Şimdi bu hazineyi hak etmişti. Ama ne yapacaktı bu kadar parayla? Büyük babasının öğüdünü hatırladı: “Köyün hayrına, insanlara fayda için harca.”

O gece uyuyamayan Mehmet, sabah olunca haritadaki beş noktayı teker teker kazmaya karar verdi. Birinci noktada, çınar ağacının köklerinde küçük bir sandık buldu. İçinde eski kumaşa sarılı 10 altın para vardı. İkinci noktada, su kuyusunun yanında, daha büyük bir sandık ve içinde 25 altın daha çıktı. Üçüncü noktada değerli taşlar, dördüncü noktada gümüş paralar ve son noktada, evin arkasındaki tepecikte ise en büyük sandık, içinde altın, mücevher ve tapu senetleri, banka hesap numaraları gibi eski belgeler vardı. Mehmet şok halindeydi. Büyük babası gerçekten de çok zenginmiş.

Mehmet, hazineyi sessizce evine taşıdı ve ertesi gün köy muhtarı Osman Bey’i çağırdı. Ona her şeyi anlattı, haritayı ve mektubu gösterdi. “Muhtar Bey, ben bunu tek başıma kullanmayacağım,” dedi. “Büyük babamın istediği gibi köye faydalı işlere harcayacağım. Köyümüze bir okul ve sağlık ocağı yaptıralım.”

İki gün sonra köy toplantısı yapıldı. Mehmet tüm köylülere durumu anlattı: “Bu hazine sadece benim değil, hepimizin. Köyümüz için kullanacağız.” Köylüler büyük sevinç yaşadı. Mehmet, hazineyi bankaya yatırdı ve ilk olarak “Hasan Ağa İlkokulu” projesine başladı. Üç ay sonra, modern bir okul hazırdı. Ardından sağlık ocağı yapıldı, köye doktor ve hemşire getirildi.

Altı ay sonra köy tamamen değişmişti. Çocuklar okulda okuyor, hastalar tedavi oluyor, gençler köyde kalıyordu. Yaşlı Ali Amca, “Mehmet oğlum, sen bu köyü cennet yaptın,” diyordu. Mehmet ise “Ben yapmadım,” diyordu, “Büyük babamın hayali gerçek oldu.”

Bir akşam büyük babasının mezarını ziyaret ederken, Hasan Ağa’nın en yakın arkadaşı Hüseyin Amca yanına geldi ve bir sır verdi: “Hasan Ağa çok akıllı adamdı. Senin karakterini biliyordu. Biliyordu ki sen bir gün o tarlayı da işleyeceksin. Haritayı özellikle oraya gömdü. Sabırlı adamdın. O, senin bu hazineyi hak ettiğinde bulacağını biliyordu.

Mehmet’in gözleri doldu. Büyük babası onu ne kadar iyi tanımıştı.

Kısa sürede gazeteciler köye gelip haberler yaptı: “Hazine Bulan Çiftçi, Köyüne Okul ve Hastane Yaptırdı.” Mehmet tüm ilgiden kaçınıyordu: “Önemli olan köyümüzün gelişmesi.”

İki yıl sonra, Mehmet yeni projeler geliştirmeye devam etti. Köye kütüphane yaptı, köy yollarını asfaltladı. Köyün genç nüfusu artmış, köy canlanmıştı. Mehmet, tarlasında çalışırken, genç bir köylü yanına geldi: “Mehmet Abi, hazineyi kendiniz için kullanmak aklınızdan geçmedi mi?”

Mehmet güldü: “Geçti tabii, ama büyük babamın mektubunu okuduğumda anladım ki, asıl hazine paylaştığımızda değer kazanırmış. Gerçek zenginlik paylaştığında artar.”

Hasan Ağa’nın mirası, toprağın altındaki altınlar değil; bir çiftçinin dürüstlüğü, sabrı ve paylaşma arzusu sayesinde, koca bir köyün geleceği olmuştu.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News