Mossad Ajanı 3 Yıl Türk Vatandaşı Gibi Yaşadı — MİT İlk Günden Beri Takibindeydi
.
.
Bölüm 1: Bir Kimliğin Doğuşu
2016 yılının soğuk bir kış gecesinde Tel Aviv’deki Mossad merkez binasında, Zomet departmanının pencerelerinden şehir ışıkları süzülüyordu. Masanın etrafında toplanmış beş adam, önlerindeki dosyalara göz gezdiriyordu. O gece, yeni bir operasyonun temelleri atılıyordu. Hedef Türkiye’ydi. Amaç, hızla yükselen savunma sanayiine sızmak, hassas projeler hakkında bilgi toplamak ve gerektiğinde yönlendirmekti.
Seçilen ajan, kod adı Karga, gerçek adı ise dosyalarda bile gizliydi. Yirmi yedi yaşında, Türkçeyi aksansız konuşabilen, fiziksel olarak Türk halkına rahatlıkla uyum sağlayabilecek biri. Kimlik uzmanları aylarca çalıştı. Doğum belgeleri, okul kayıtları, sosyal medya profilleri, banka hesapları, dijital izler… Her şey titizlikle hazırlandı. Karga, altı ay boyunca özel eğitim aldı. İstanbul’un mahallelerini, kültürel kodlarını, şivelerini, gündelik alışkanlıklarını öğrendi. Sonrasında Almanya’ya gönderildi. Orada bir yıl boyunca Eren Yılmaz adıyla yaşadı. İş buldu, sosyal çevre edindi, Türk diasporasıyla kaynaştı. Artık sistemde, sokakta, iş yerinde, dijital kayıtlarda Eren Yılmaz’dı.
2019 Haziran’ında, Ankara Esenboğa Havalimanı’nda pasaportunu tarattığında, başka bir şehirde, başka bir binada, sessiz bir alarm devreye girdi. MİT’in karşı istihbarat merkezi, ekrana düşen ismi gördü: Eren Yılmaz. Ama onlar, onun gerçek adının bu olmadığını biliyordu. Karga, Türkiye’ye ilk adımını attığı anda izlenmeye başlamıştı.
Bölüm 2: Gölge Takibi
Eren İstanbul’a yerleşti. Kadıköy’de küçük bir daire kiraladı. Şehre dönen sıradan bir genç gibi davrandı. Kafelerde oturdu, sahilde yürüdü, sosyal medyada eve döndüm mesajı paylaştı. Her şey doğal görünüyordu. Ama MİT onu izliyordu. Telefonunun IMEI bilgisi, elektronik izleme katmanına alınmıştı. Hangi saatte nerede olduğu, hangi güzergahları kullandığı, anlık olarak takip ediliyordu.

Fiziksel takip artık klasik yöntemlerle yapılmıyordu. Mossad ajanları karşı takip konusunda eğitimliydi; aynı yüzü tekrar görmek, birinin aşırı ilgi göstermesi onlar için kırmızı alarmdı. Bu yüzden MİT farklı bir strateji izledi. Elektronik gözetim, teknik gözetim, dijital gözetim… Eren’in kiraladığı dairenin karşısındaki binada kısa süreli bir daire tutuldu. Lazer mikrofon teknolojisiyle cam titremelerinden konuşmalar ayrıştırıldı. Eren evde telefonla konuştuğu anda ses dalgaları dijital olarak kaydediliyordu.
Eren’in sosyal medya hesapları tarandı. Kimleri takip ettiği, hangi gruplara üye olduğu, hangi içeriklerle etkileşime girdiği analiz edildi. Bilgisayarına sızmak ise en kritik hamleydi. İki hafta sonra bir kafede dizüstü bilgisayarını açtığında, açık WiFi ağına bağlandığında, arka planda çalışan bir yazılım bilgisayarına yerleşti. Artık Eren hangi dosyayı açarsa, kiminle yazışırsa, hepsi Ankara’daki ekibin ekranına düşüyordu.
Bölüm 3: Sıradan Hayatın Ardında
İlk aylar boyunca Eren sıradan bir hayat sürdü. İş ilanlarına baktı, mülakatlara gitti, arkadaşlarıyla buluştu, spor salonuna yazıldı. MİT her hareketi kayıt altına alıyordu. Ama dikkat çeken bir nokta vardı: Eren hiç ailesinden bahsetmiyordu. Ne bir telefon konuşmasında anne baba sözü geçiyordu, ne de özel günlerde yapılan aramalarda bir aile izi vardı. Sosyal medyada ortak fotoğrafları yoktu. Bayramda kimseyi aramamıştı. Bu, sızma operasyonlarında en sık rastlanan kırmızı bayraklardan biriydi. Çünkü gerçek bir Türk gencinin aile bağlarının bu kadar sessiz olması nadirdi.
İkinci dikkat çeken nokta Eren’in harcama alışkanlıklarıydı. Türkiye’ye yeni dönmüş, düzenli geliri olmayan biri gibi davranması gerekirken, kira, market alışverişi, ulaşım ve sosyal harcamalar konusunda hiçbir sıkıntı yaşamıyordu. Banka hesabına düzenli olarak para yatırılıyor, ama bu paraların kaynağı doğrudan görülemiyordu. Almanya’daki bir hesap görünüyordu ama o hesap başka bir hesabın üzerinden fonlanıyordu. Para birkaç ara hesaptan geçiyor, iz Lüksemburg’daki bir finans kuruluşunda kayboluyordu. Bu tip zincirler genellikle profesyonel istihbarat operasyonlarında görülürdü ve MİT’in şüpheleri iyice güçlenmişti.
Bölüm 4: Hedefe Yaklaşmak
Üç ay sonunda Eren bir teknoloji firmasında iş buldu. Yazılım geliştirici olarak çalışacağı bu firma, savunma sektörüne dolaylı hizmet veren bir alt yükleniciydi. ASELSAN ve Roketsan gibi kurumlara yazılım desteği sunan bir yapıydı. Bu bilgi MİT merkezinde alarm etkisi yaratmıştı. Çünkü bu, Eren’in hedefinin savunma sanayi olduğunu açıkça gösteriyordu. Ancak İstanbul ekibi erken hamle yapmak istemiyordu. Çünkü tek bir ajanı yakalamak yeterli değildi. Eğer arkasında başka isimler varsa operasyonun tüm yapısını ortaya çıkarmak gerekiyordu. Bu yüzden sabırla beklemeye devam ettiler.
Kasım ayında operasyonun altıncı ayında beklenmeyen bir gelişme oldu. Eren sosyal medyada bir kadınla tanıştı. Adı Selin’di. Yirmi altı yaşındaydı. İstanbul Üniversitesi mezunuydu ve grafik tasarımcı olarak çalışıyordu. İlk buluşmalarında Eren sakin ve kibar bir profil çizdi. Selin ondan etkilenmiş görünüyordu. MİT ekibi ilk buluşmayı kayıt altına aldı. Ardından ikinci, üçüncü ve dördüncü buluşmalar geldi. Eren’in bir ilişki başlattığı izlenimi oluşuyordu. Fakat kısa süre sonra Eren’in Selin’e çok fazla soru sorduğu fark edildi. Nerede çalıştığı, hangi firmalarla proje yaptığı, müşterilerinin kimler olduğu gibi sorular masum görünüyordu ama profesyonel bir profilleme davranışıydı.
MİT bunun altında başka bir amaç olduğunu hissetti. Selin’in arka planı derinlemesine incelendiğinde neden netleşti. Selin’in eski bir erkek arkadaşı vardı. Havacılık mühendisi olan Murat, TUSAŞ’ta çalışıyordu. Bu bilgi tüm tabloyu tamamladı. Eren’in asıl hedefi Selin değildi. Selin sadece bir köprüydü. Gerçek hedef Murat’tı.
Bölüm 5: Kafesin Kapanışı
Aralık 2019’da İstanbul kışa girerken Eren ve Selin’in ilişkisi artık sıradan bir tanışıklığın çok ötesine geçmişti. Haftada birkaç kez buluşuyor, sinemaya gidiyor, yemek yiyor, uzun yürüyüşler yapıyorlardı. Görünüşte her şey doğal ilerliyordu. MİT bu buluşmaların tamamını izliyor, Eren’in davranışlarını ve söylemlerini dikkatle analiz ediyordu.
Ocak ayında tablo değişti. Selin, Eren’i eski erkek arkadaşı Murat’la tanıştırdı. Bir akşam yemeğinde buluştuklarında Selin gülümseyerek, “Eski dostum.” dedi, “Artık sadece arkadaşız.” Eren kibarca el uzattı. “Memnun oldum.” dedi. Murat da aynı sakinlikle karşılık verdi. Sohbet başlarda sıradandı. Gündelik konular, İstanbul trafiği, iş hayatı. Fakat konu bir noktada kaçınılmaz biçimde Murat’ın işine geldi. “TUSAŞ’ta çalışıyormuşsun.” dedi Eren meraklı bir tonla. “Oldukça etkileyici bir yer olmalı.” Murat mütevazıydı. “Evet, güzel bir yer.” dedi. “Ama yoğun.”
“Ağırlıklı olarak ne üzerinde çalışıyorsunuz?” diye sordu Eren. Sanki sohbeti doğal akışında götürüyormuş gibi. Murat bir an duraksadı. “Genel olarak hava araçları.” dedi ama detay paylaşmadı. Eren elbette dedi. Gizlilik önemli. Sohbet kapanmıştı ama MİT için asıl kapı açılmıştı. Bu buluşma kayıt altına alındı ve kısa süre sonra kritik bir karar çıktı. Murat gizli koruma altına alınacaktı.
Murat MİT binasına çağrıldığında şaşkındı. Bir odada iki analistle karşı karşıya geldiğinde önüne konan dosya hayatını tamamen değiştirdi. Analistlerden biri soğukkanlı bir tonla konuştu. “Eren Yılmaz adında biri seni hedef alıyor,” dedi. “Yabancı bir istihbarat servisiyle bağlantılı olabilir.” Murat’ın yüzü gerildi. “O Selin’in erkek arkadaşı,” dedi. “Neden benimle ilgilensin?” “Çünkü işin hassas,” dedi analist. “Sana normal soru gibi görünen şeyler aslında bilgi toplama girişimleri. Normal davranacaksın ama hiçbir şekilde kritik bilgi vermeyeceksin. Seni izliyoruz.” Murat kabul etti. Artık o da farkında olmadan operasyonun görünmez bir parçasıydı.
Bölüm 6: Son Hamle
Şubat 2020’de Eren bir kez daha girişimde bulundu. Selin bu kez yanında değildi. İki adam bir barda oturdu. Sakin bir sohbet başladı. Eren içkileri ısmarladıktan sonra konuyu yine Murat’ın işine getirdi. “TUSAŞ’ın yeni bir projesi varmış,” dedi. “Yerli savaş uçağı.” Murat dikkatliydi. “Milli Muharip uçak projesi,” dedi ama ben o projede çalışmıyorum. “Peki sen hangi projedesin?” diye sordu Eren bu kez daha yumuşak bir tonda. Murat analistlerin uyarılarını hatırladı. “Genel bakım işleri,” dedi. “Çok heyecanlı sayılmaz.” Eren konuyu değiştirdi ama MİT bu kısa diyalogdan bile önemli bir sonuç çıkardı. Eren’in hedefi Milli Muharip uçak projesine ait bilgileri toplamaktı.
Mart 2020’de pandemi ilan edildi. Şehirler kapandı. Sokağa çıkma yasakları başladı. İstanbul sessizleşirken Eren evine çekildi. Ancak MİT için operasyon durmadı. Aksine dijital izleme daha güçlü hale geldi. Eren bilgisayarını daha fazla kullanıyor, çoğu iletişimini çevrim içi yürütüyordu.
Nisan ayında Eren şifreli mesajlaşma uygulaması indirdi. Bu adım siber ekip tarafından anında tespit edildi. Ardından uygulama üzerinden biriyle konuşmaya başladı. Mesajlar şifreliydi ama Eren’in klavye hareketleri izleniyordu. Yazdığı her kelime Ankara’daki ekrana düşüyordu. Mesajların dili İbraniceydi. MİT çeviri birimi hızla devreye girdi. Eren bir kontrol memuruna rapor gönderiyordu. “Hedefe yaklaştım,” yazıyordu. “Dikkatli olmalıyım. Güveni kazanmak zaman alıyor.” Kontrol memuru ise sabırlı olunmasını, Türk savunma sanayi hakkında elde edilen her bilginin kritik olduğunu söylüyordu.
Bu noktada artık hiçbir şüphe kalmamıştı. Eren Yılmaz Mossad’ın derin örtü ajanlarından biriydi ama yakalanmadı. Çünkü MİT’in daha büyük bir hedefi vardı. Kontrol memurunun kimliğini bulmak.
Mayıs 2020’de MİT siber ekipleri teknik izleri takip etmeye başladı. Eren’in mesajlaştığı kişinin IP adresi önce Almanya’ya Berlin’e çıkmıştı. Ancak adres bir sanal ağ arkasına gizlenmişti. Bu nedenle Almanya’daki istihbarat ortaklarıyla işbirliği başlatıldı. Alman Federal İstihbarat Servisi de sürece dahil oldu. Birlikte VPN sağlayıcısına ulaştılar. Gerçek bağlantı noktasına eriştiler. Sonuç beklenenden daha çarpıcıydı. Gerçek IP adresi Ankara’da bulunan İsrail Büyükelçiliği’ne aitti. Büyükelçiliğe bağlı bir ofisten, diplomatik koruma altındaki bir noktadan gönderilmişti. Bu da tek bir anlama geliyordu. Eren’in kontrol memuru diplomat örtüsü altında çalışan bir katsaydı.
Bölüm 7: Kapanış
Haziran 2020’de İstanbul’da hava ısınmış, pandemi kısıtlamaları yavaş yavaş gevşemişti. Eren ise aylar süren dijital gözetim döneminin ardından yeniden yüz yüze temas kurabileceği bir plan yapıyordu. Murat’la üçüncü kez buluşacaktı. Bu kez Murat’ın evinin yakınındaki sakin bir kafede. Eren için sıradan bir görüşmeydi. Ancak MİT için o gün operasyonun düğmesine basılacağı gündü.
Buluşma saat 15.00’teydi. Eren kafeye biraz erken geldi. Etrafa göz attı. Masasına oturdu. Kısa süre sonra Murat içeri girdi. Selamlaşıp oturdular. Sipariş verdiler ve sohbet başladı. İlk dakikalar sıradandı. Pandemi, iş temposu, İstanbul’un hali. Ancak Eren’in bakışları farklıydı. Bu kez daha direkt, daha hızlı davranmak istiyordu.
“Murat,” dedi, “seninle bir şey konuşmak istiyorum.” Murat dikkat kesildi. “Nedir?” Eren etrafa baktı. Kimse onları dinlemiyor gibi görünüyordu. Sonra sesini alçalttı. “Ben aslında bir istihbarat analisti için çalışıyorum. Türk savunma sanayi hakkında bir araştırma yürütüyoruz. Akademik bir çalışma gibi düşün. Senden biraz yardım isteyebilir miyim?” Murat şaşırmış gibi yaptı. “Nasıl bir yardım?” Eren cebinden küçük bir USB bellek çıkardı. “Bunun içinde bazı sorular var. Cevaplarsan çok değerli olur. Bilgiler anonim kalacak. Merak etme.” Murat USB’ye baktı. Kısa süre düşündü. Sonra MİT’in talimatını hatırladı. Eğer sana bir şey teklif ederse kabul et. Ama hemen bize bildir. USB’yi aldı. “Tamam,” dedi. “Bakayım.” Eren memnun kalmıştı. “Teşekkür ederim. Bu çok önemli.” Görüşme birkaç dakika sonra bitti. İkisi de kafeden ayrıldığında Eren rahatlamıştı. İlk somut adımı attığını düşünüyor, planının ilerlediğine inanıyordu.

Oysa gerçekte attığı adım zincirin kapanan son halkasıydı. Aynı gün saat 18.00’de Eren evine döndüğünde kapıyı açar açmaz bir şeylerin ters gittiğini hissetti. İçeride altı kişi vardı. Siyah kıyafetli, sessiz, profesyonel, MİT operasyon ekibi. Eren dondu. Refleks bile veremedi. İki görevli onu anında kontrol altına aldı. Kelepçe taktılar. Üçüncü görevli kimliğini gösterdi. “Milli İstihbarat Teşkilatı,” dedi, “Tutuklusunuz.” Eren hiçbir şey söylemedi. Yalnızca başını eğdi. Çünkü anlamıştı. Oyun bitmişti.
Bölüm 8: Sorgu ve Diplomasi
Eren Ankara’daki MİT merkezine götürüldüğünde sorgu odası sessizdi. Onu metal bir sandalyeye oturttular. Karşısındaki masada iki analist yer aldı. Analistlerden biri dosyayı açtı. “Gerçek adınız nedir?” Eren sessiz kaldı. “Mossad için mi çalışıyorsunuz?” Yine sessizlik. Analist dosyadan bazı fotoğraflar çıkardı. Almanya’daki görüntüler, banka transfer kayıtları, telefon çözümleri, bilgisayarından alınmış veriler ve şifreli mesaj dökümleri. Ardından konuştu. “Sizi üç yıldır izliyoruz,” dedi. “İlk günden beri.” Bu söz Eren’i şaşırttı. Başını kaldırdı. “İlk günden mi?” Analist sakin bir şekilde devam etti. “Evet, pasaportunuz Esenboğa’da tarandığı anda alarm verdiniz. Kimliğinizin sahte olduğunu biliyorduk ama sizi hemen almamayı tercih ettik. Çünkü hedefiniz sadece Murat değildi. Sizin bağlı olduğunuz ağı da çökertmek istedik.”
Eren derin bir nefes aldı. Artık hiçbir şey saklayamazdı. Sadece sustu. Analist başka belgeler çıkardı. “Kontrol memurunuz Ankara’daki İsrail Büyükelçiliği’nde çalışıyor. Diplomatik kimlik altında görev yapan bir katsa. Onun da kimliğini biliyoruz. Gözaltı prosedürü uyguladık. Bundan sonrası diplomatik süreç.”
Eren’in yüzüne yavaş bir fark ediş yerleşti. Üç yıl boyunca özgür olduğunu, planını kusursuz yürüttüğünü sanmıştı. Oysa her saniyesi izlenmişti. Attığı her adım, yaptığı her konuşma, kurduğu her bağlantı kayıt altındaydı. Bir kafes içinde yaşıyordu. Farkında değildi. Ve şimdi o kafes kapanıyordu.
Bölüm 9: Kriz ve Sonuç
İki gün sonra Ankara’da beklenen kriz patlak verdi. İsrail büyükelçiliği ile yapılan kapalı kapılar ardındaki görüşmeler gergin geçti. Diplomat örtüsü altında çalışan Katsa tespit edilmişti. Ancak diplomatik dokunulmazlığı vardı. MİT resmi bir nota gönderdi. “Bu kişi istenmeyen adam ilan edilmiştir. 48 saat içinde ülkeden ayrılmalıdır.” İsrail kamuya açık bir açıklama yapmadı. Sessizce geri adım attı. Diplomat Ankara’dan ayrıldı.
Eren ise mahkemeye çıkarıldı. Türkiye’de casusluk faaliyetleri yürütmek, yabancı bir istihbarat servisine bilgi aktarmak ve kritik savunma projelerine sızmaya çalışmakla suçlandı. Üç yıllık hazırlık, sahte kimlik, kurulan ilişkiler, oluşturulan sosyal ağ hepsi bir anda çökmüştü. Mossad bir ajan kaybetmişti. Ama asıl mesaj daha büyüktü. MİT gölgeyle yürütülen bir savaşta bir kez daha üstün gelmişti ve dünya anladı. Türkiye’ye sızmak artık eskisi kadar kolay değildi.
Bölüm 10: Gölgenin Ardında
Bir istihbarat savaşını kazanan, en hızlı hareket eden değil, en sabırlı olandır. Yıllarca derin örtü operasyonları yürüten, sahte kimlikler hazırlayan ve dünyanın birçok noktasında karmaşık planlar uygulayan Mossad, küresel istihbarat tarihinde önemli bir yere sahiptir. Ancak Eren Yılmaz dosyası başka bir gerçeği açığa çıkardı. MİT artık eski MİT değildir. Türkiye’nin milli istihbarat yapısı son yıllarda yalnızca bilgi toplayan bir kurum olmaktan çıkarak devletin stratejik aklını taşıyan, savunma mimarisini şekillendiren ve ulusal güvenliği sahada yöneten bir merkeze dönüşmüştür.
Sinyal istihbaratındaki gelişim, siber operasyon kabiliyeti ve karşı casusluk birimlerinin profesyonel yapısı Türkiye’yi hedef alan yabancı operasyonları tespit etme gücünü bambaşka bir seviyeye taşımıştır. Bu yüzden Eren Yılmaz gibi ajanların Türkiye’de uzun süre görünmez kalması artık mümkün değildir. Çünkü MİT ilk adımdan itibaren izler. Her mesajı çözer, her bağlantıyı analiz eder, her hareketi değerlendirir. Gereken an gelene kadar sabırla bekler ve kafes kapısı sessizce kapanır.
O gece Ankara’da kimse alkış tutmadı. Sokaklar sessizdi. Televizyonlarda haber çıkmadı. Gazetelerde manşet olmadı. Fakat perde arkasında bir teşkilat ülkesine yönelmiş bir tehdidi daha bertaraf etti. Bu ülkede birçok şey görünmez olur ama güvenlik hiçbir zaman tesadüf değildir.
Son