Doğum Günümde Bana Yapılan İhanet ve Sessiz İntikamım

Doğum Günümde Bana Yapılan İhanet ve Sessiz İntikamım

O gün benim doğum günümdü. Kırmızı elbisemi haftalarca fazla mesai yaparak kendime hediye etmiştim. Hayalim, bir kez olsun masanın başında dik durmak, çocukluğumdan beri hep başkalarının gölgesinde kalmış kalbimi biraz olsun parlatmaktı. Ama şarap kadehi üzerime döküldüğünde, hayalim kurudu, gururum sırılsıklam oldu. Şarap elbisemin kumaşına yapışmıştı, tıpkı kurumuş kan gibi. Burnuma keskin bir koku doldu. Gözlerim doluyordu ama gülümsemek zorundaydım. Çünkü eğer gülümsemeyi bırakır, acımı gösterirsem, ateş kalbimden dışarı fışkıracaktı.

Yeğenim bana küçümseyici bir gülümsemeyle baktı. Dudaklarından dökülen sözler, zehirli bir hançer gibiydi:
“Artık gerçekten olduğun kadar ucuz görünüyorsun.”

Masanın etrafındaki kahkahalar yüksek değildi ama yeterince keskindi. Annemin gözleri bana bakmadı, doğrudan torununa yöneldi. “Şaka yapıyor sadece. Olay çıkartma,” dedi. Ben olay çıkarmadım. Sessiz kaldım.

Ama içimdeki sessizlik, fırtınadan daha güçlüydü. Çünkü ben o kızı, yani yeğenimi, neredeyse kendi çocuğum gibi büyütmüştüm. Ablam geceleri kaybolurken, ben ona yemek yapar, derslerinde yardımcı olur, gözyaşlarını silerdim. Yani aslında bana ihanet eden sadece küçük bir kız değil, kendi kanımdı.

O gece masadan erken kalktım. Kimse fark etmedi. Belki de umursamadı. Ama ben arabamda oturduğumda, direksiyonun üzerine düşen ellerim titrese de zihnim çok netti: Öfke bana fayda getirmezdi. Plan getirirdi.

Aklıma ablamın geçen ayki sözleri geldi. Kızına kredi kartı çıkarmıştı, sadece “benzin ve acil durumlar” için. Disiplinsiz bir ergenin eline açık bir cüzdan vermek, ateşe benzin dökmekten farksızdı.

O gece bilgisayarı açtım. Ortak hesaba giriş yaptım. Birkaç tıklama ile kartını dondurdum. O an hiçbir bağırışa gerek kalmadan ilk adımı atmıştım: Sessiz bir uyarı. “Beni alaya alamazsınız.”

Ama asıl hamle sabah olacaktı.

Saat 07:50’de, evin önünde bekliyordum. Yeğenim dışarı fırladı. Sesini camın ardından bile duydum:
“Anne! Arabam yok! Çalınmış!”

Araba çalınmamıştı. Ben sabahın ilk ışığında çekici çağırmıştım. Çünkü o kızcağız onlarca ceza yemiş, mektupları biriktirmişti. Nasıl olsa annesi öder diye düşünmüştü. Ama annesi bu kez ödeyemeyecekti. Çünkü kartı donmuştu, hesap incelemedeydi.

Telefonum çaldı. Ablam arıyordu. Önce açmadım. Sonra tekrar. En sonunda açtığımda sesi cam gibi kırılgandı:
“Ne yaptın sen?”

Sustum. Sessizlikten sonra yumuşak bir sesle:
“Senin zaten başlattığından başka bir şey yapmadım.”

Sessizlik oldu. Ardından öfke ve korku karışımı bir soluk. Çünkü bu kez para çare olamayacaktı.

Günler ilerledikçe, etkisi büyüdü. Ablamın faturaları ödenmedi, cezalar birikti. Yeğenim, okuluna arabasız gitmek zorunda kaldı. Eskiden prenses olan çocuk, artık kaldırımlarda bekleyen sıradan biri olmuştu. Arkadaşları bile onunla dalga geçmeye başladı.

Annem beni aradı. Sesi titriyordu:
“Çok ileri gittin. Aile ailedir.”

Ben sakince cevap verdim:
“Aile saygıdır. Ve sen kime saygı gösterileceğini seçtin.”

Telefonu kapattım.

İntikam bazen ateş ve öfke değildir. Bazen sessizdir, sabırlıdır. Bir kemerin ortasındaki ana taşı çekmek gibi. İtmenize gerek yoktur. Yerçekimi işini yapar.

Şimdi ne ablam konuşabiliyor, ne yeğenim gülüyor, ne de annem beni susturabiliyor. Ben mi? O lekeyi önce zırh gibi taşıdım. Sonra üzerinden sıyırdım. Ve onun yerinde artık çok daha değerli bir şey var: Benim sınırlarım. Benim gücüm.

Ve o sabah, saat 07:50’de, şımarık bir kız sokağa koşarak çıktığında, dünya onun yıkılışını izledi. Ben ise gerçekten gülümsedim. Bu kez rol yapmadığım için.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News