İş Yerinde Kadına Hakaret Ettiler — Sonra Yeni CEO O Oldu!
.
.
Nehir’in Sessiz Gücü
Ofis, sabahın erken saatlerinde hareketlenmişti. Kahve makinelerinin sesi, klavyelerin tıkırtısı birbirine karışıyor, herkes yorgun ama mecburi bir gülümsemeyle güne başlamaya çalışıyordu. Fakat o gün, masaların arasında farklı bir hava vardı. Çünkü o masada oturan kadına kimse gerçekten saygı duymuyordu.
Onun adı Nehir’di. 29 yaşında, sade giyimli, siyah saçlarını arkada toplayan, mavi gömleğiyle sessizce işine odaklanmıştı. Ofisteki herkes onun sessizliğini zayıflık olarak görüyor, küçümsüyor, alay ediyordu. Özellikle pazarlama departmanının kibirli yöneticisi Cem, Nehir’e her fırsatta laf sokmayı alışkanlık haline getirmişti.

O sabah toplantısında da durum farklı değildi. Cem, herkesin önünde Nehir’i azarladı: “Raporu yine geç göndermişsin Nehir. Sanırım zaman yönetimi senin için fazla karmaşık bir kavram.” Bazıları gülümsemeye çalıştı, bazıları gözlerini kaçırdı. Nehir başını kaldırmadan dosyasını uzattı. “Raporun tamamı burada. Gecikmedi, sabah sana mail attım,” dedi sakin ama kesin bir sesle.
Cem alaycı bir şekilde güldü. “Mail atmış. Kim okuyor senin maillerini? Bu iş ciddiyet ister. Bu yüzden ben yöneticilik koltuğundayım, sen değil,” dedi. O anda ofiste bir sessizlik oldu. Nehir gözlerini ilk kez doğrudan Cem’in gözlerine dikti. “Belki liderlik bağırmakla değil, dinlemekle olur,” dedi yavaşça. Sözleri odada buz gibi yankılandı.
Cem’in yüzü gerildi. “Ne demek istiyorsun sen?” diye öfkeyle sordu. Nehir gözlerini kaçırmadan cevap verdi: “Sadece fikir belirtiyorum.” O an yan masadaki çalışanlardan biri kıkırdadı, bir diğeri fısıldadı: “Yazık kız yine patladı.” Ama Nehir onları duymuyormuş gibi yaptı. Elindeki kalemi masaya bıraktı, dosyasını kapattı ve sadece şunu söyledi: “Ben işimi yaparım, saygıyı da hak ederim.”
Cem’in sesi yükseldi: “Saygı mı? Onu kazanmak için önce görünür olman gerek. Sen burada sadece gölge gibisin, Nehir. Herkes seni fark etmeden yaşıyor.” Bu sözler ortamı tamamen değiştirdi. Nehir’in gözleri hafifçe buğulandı ama dimdik oturdu. “Gölgeler ışığın nereye düştüğünü iyi bilir,” dedi. Cem kahkahalarla bastırdı. “Şiir zamanı bitti, iş zamanı. Toplantı dağıldı,” dedi.
Öğle arasında kantinde iki kadın fısıldaşıyordu: “Cem bugün çok ağır konuştu Nehir’e.” Diğeri omzunu silkti: “Hak etti. Sessiz sessiz oturuyor, kimseyle konuşmuyor. Böyleleri yük olur.” Nehir bunları duydu ama tepki vermedi. Kahvesinden yudum aldı. Her yudumda üniversitede bursla okuduğu yıllar, ailesine para göndermek için yaptığı part-time işler aklına geliyordu. Hayatta hiçbir şeyi kolay kazanmamıştı ama şikayet etmemişti. Çünkü her şeyin zamanı olduğuna inanıyordu.
Mesai bitiminde ofis sessizdi. Çoğu kişi çoktan çıkmıştı. Nehir masasında yalnız kaldı. Bilgisayar ekranında “Yönetim değişikliği toplantısı – Yarın 9:00” başlıklı bir mail yanıp sönüyordu. Cem’in sesi arkadan duyuldu: “Hala buradasın demek. Şirkette kalmak için fazla heveslisin.” Nehir arkasına döndü ve soğukkanlılıkla cevap verdi: “Ben sadece işimi düzgün bitiriyorum.”
Cem yaklaştı, sesini alçaltarak konuştu: “Yarındaki toplantıya fazla umut bağlama. O koltuklar senin gibiler için değil.” Nehir hiçbir şey demedi, çantasını aldı ve kapıya yürüdü. Kapının önünde durdu, arkasına bakmadan konuştu: “Cem bazen koltuklar değil, karakterler değişir. Yarın sen de görürsün.” Cem şaşırdı ama alayla güldü: “Senin hayal gücün iyiymiş Nehir, belki bir gün işe yarar.”
Dışarıda yağmur başlamıştı. Nehir yağmurun altında yürürken dedesinin yıllar önce söylediği bir söz aklına geldi: “Sabırlı olan, zamanı geldiğinde sessizliğini silah gibi kullanır.” Evin kapısını kapatırken içinde büyüyen fırtınanın farkında değildi. Ama ertesi sabah, o sessiz kadın sadece hayatını değil, ofisin düzenini de altüst edecekti.
Ertesi sabah hava griydi. Şehrin üstündeki bulutlar Nehir’in içindeki gerilimi yansıtıyordu. Alarm çalmadan uyandı. Aynadaki yansımasına baktı. Göz altlarında yorgunluk izleri vardı ama bakışları kararlıydı. Saçlarını sıkıca topladı. Sade beyaz gömlek ve lacivert pantolon giydi. Makyaj yoktu, sadece temizlik ve düzen vardı. Çünkü Nehir dış görünüşle değil, duruşla var olmayı öğrenmişti.
Küçük mutfağında kahvesini hazırlarken Cem’in sözleri yankılandı: “Sen burada sadece bir gölgesin.” Bir an durdu, kahve makinesinin sesi arasında fısıldadı: “Gölgeler bile bir ışığa aittir.” Dedesinden kalan eski bir çerçevede asılı notu okudu: “Sessiz olmak zayıflık değil, sabrın sesidir.” Bu söz yıllardır kalbinde taşıdığı güçtü.
Şirket binasına girdiğinde koridorlarda herkesin bakışını hissetti. İnsanlar fısıldaşıyor, konuşuyordu. Asansör kapısı kapanırken Cem girdi. Üzerinde koyu gri takım elbise, burnundan düşmeyen kibirli gülümseme vardı. “Nehir Hanım, bugün büyük günmüş. Yönetim toplantısı değil mi?” dedi. Nehir başını çevirmeden cevap verdi: “Evet, büyük gün. Bazı şeylerin değişeceği gün.”
Asansör sessizdi. Kat ilerledikçe aralarındaki gerilim artıyordu. Kapı açıldığında derin nefes aldı ve adımını attı. Toplantı odasının kapısında genel müdür asistanı Ayça bekliyordu: “Buyurun, herkes içeride.” Odaya girildiğinde masanın başında yönetim kurulu üyeleri oturuyordu. Hepsi yaşça büyük, ciddi bakışlı insanlardı. Ortada genel müdür Hakan Bey, gri saçlı, sakin bir adam, belgeleri inceliyordu.
Cem hemen lafa girdi: “Bugünkü raporları ben hazırladım. Satış stratejisini gözden geçirdim, gerekirse sunumu yapabilirim.” Nehir sessizce yerine oturdu. Hakan Bey gözlüklerini çıkarıp ona baktı: “Nehir Hanım, siz de dahil olun. Belki sizin bakış açınız fark yaratır.”
Sunum başladı. Cem uzun uzun konuşuyordu. Satış hedefleri, müşteri davranışları, kampanyalar… Ama Nehir yıllardır aynı tabloyu görüyordu: Çok konuşanlar, az sonuç alanlar. Bir noktada Hakan Bey sessizce sordu: “Cem, peki bu strateji geçen yıl neden başarısız oldu?” Cem durdu, “Dış etkenler, piyasa şartları,” diye geveledi. Hakan Bey başını salladı: “Anlıyorum, Nehir Hanım siz ne düşünüyorsunuz?”
Bütün gözler Nehir’e döndü. Kısa bir sessizlik oldu. Nehir gözlerini Cem’den kaçırmadan konuştu: “Ben rakamlardan çok insanlara bakarım. Strateji kağıtta değil, çalışanların motivasyonunda başlar. Burada insanlar sadece korkuyla çalışıyor. Saygı ve güven olmayınca hiçbir hedef tutmaz.” Sonra sessizleşti.
Cem gergin bir kahkaha attı: “Demek psikoloji dersi veriyorsun artık. Bu şirket duygularla değil sayılarla yönetilir.” Nehir başını kaldırdı, sesi kararlıydı: “Sayılar yalan söylemez ama insanlar sayıları manipüle eder. Geçen raporlarda senin bunu yaptığını herkes biliyor, sadece kimse konuşmadı.” Cem’in yüzü bembeyaz oldu. Hakan Bey şaşırdı: “Ne demek istiyorsun?” Nehir elindeki dosyayı masaya koydu: “Burada satış rakamlarının manipüle edildiğini gösteren belgeler var. Gerçek değerler gizlenmiş. Şirketin zararını görünmez kılmak için fark hesapları değiştirilmiş.”
Cem ayağa fırladı: “Bu iftira!” dedi. Nehir sakin bir sesle konuştu: “İftira değil. Doğrulamak isterseniz sistem kayıtlarına bakabilirsiniz. Ben sadece sessiz kalmamayı seçtim.”
Oda buz gibi bir sessizliğe büründü. Hakan Bey belgeleri inceledi, yüzü sertleşti: “Bunu denetim kuruluna ileteceğim.” Cem bir şey söylemek istedi ama kelimeler boğazında düğümlendi. Toplantı bittiğinde herkes dağıldı. Nehir masada kaldı. Hakan Bey yanına geldi: “Cesur bir şey yaptın. Ama bu sana pahalıya patlayabilir.” Nehir gülümsedi: “Bazı sessizliklerin bedeli daha ağırdır.”
Günün sonunda Cem sinirle ofisten çıktı, telefonunu fırlattı. Asansör kapısı kapanmadan önce mırıldandı: “Bu iş burada bitmedi, Nehir.” Ama bilmiyordu ki o gece yönetim kurulu özel bir toplantı yapacaktı. Çünkü genel müdür şirketin geleceğini değiştirecek bir karar almıştı. Ve ertesi sabah herkes bu kararla sarsılacaktı.