HER SABAH YÜRÜYEREK İŞE GİDEN ADAM… TA Kİ KİMİ SIR GİBİ TAŞIDIĞI ORTAYA ÇIKANA KADAR

HER SABAH YÜRÜYEREK İŞE GİDEN ADAM… TA Kİ KİMİ SIR GİBİ TAŞIDIĞI ORTAYA ÇIKANA KADAR

Her sabah saat altıyı on beş geçe, Mehmet aynı eski köprüyü geçerdi. O köprü, şehrin emekçi mahallesini lüks iş bölgesinden ayırırdı.
Temiz ama yıpranmış gömleği, biraz yamuk kravatı, tozlu ayakkabılarıyla yürür, Karaköy’deki bir taşımacılık şirketine, yani işine — bir tamirci olarak — ulaşmak için kırk dakika harcardı.

Lüks arabalarındaki meslektaşları camdan ona bakardı.
— “Yine yürüyorsun ha, Mehmet?” diye bağırırlardı.
— “Al artık bir araba, sanki 1980’lerde yaşıyoruz!”

O sadece gülümserdi:
— “Gerek yok,” derdi her defasında. “Ayaklarım hâlâ çalışıyor.”

Yirmi yıl aynı şirkette çalışmış bir adamın hâlâ araba almaması onlara saçma gelirdi. Ama o hiçbir zaman açıklama yapmadı.
Ta ki bir gün, zayıflık sandıkları şeyin aslında onun en büyük gücü olduğunu öğrenene kadar.

Bir pazartesi sabahı, operasyon müdürü olan genç bir adam sinirle içeri girdi.
— “Mehmet nerede?!” diye bağırdı. “Belediyenin kamyonu çalışmıyor, birinin hemen tamir etmesi lazım!”

— “Erken çıktı efendim,” dedi çırağın biri. “Bir şeyi teslim edeceğini söyledi.”

— “Ne teslimi? Ekmek mi, çiçek mi?” diye homurdandı müdür. “Hep bir bahanesi var.”

Ama öğle olmadan Mehmet geldi. Elleri yağ içindeydi, yüzünde yorgun ama huzurlu bir gülümseme vardı.
— “Hazır efendim. Kamyon çalışıyor.”

Genç adam şaşkınlıkla bakakaldı.
— “Nasıl yani? Burada bile değildin!”

Mehmet küçük bir İngiliz anahtarı kaldırdı.
— “Sorun motorda değilmiş. Sizin ucuz olanla değiştirdiğiniz valf tıkanmış. Depoda tamir ettim, öyle geldim.”

Müdür sustu. Altın saatini düzeltti, dişlerinin arasından “Ustalar kendini mühendis sanıyor,” diye mırıldandı.

Öğle arasında yine dalga geçtiler:
— “Mehmet abi, motor alsana artık, modern görünürsün.”
— “Evet ya,” dedi diğeri, “sanki sırtında dünya varmış gibi yürüyorsun.”

Mehmet gülümsedi.
— “Belki de öyledir,” dedi sessizce.

Kimse anlamadı.

Ertesi gün gökyüzü delicesine ağlıyordu. Şehir suya batmış gibiydi.
Herkes işe sırılsıklam geldi, söylenip durdular.
Bir tek kişi eksikti: Mehmet.

Müdür öfkeyle telefonunu aradı.
— “Yine geç kaldı! Kovacağım onu!” diye bağırdı.

Bir saat sonra güvenlik koşarak geldi:
— “Efendim… görmeniz gerek!”

Kapının önünde, sağanak altında, Mehmet yavaş adımlarla yürüyordu.
Omzunda yaşlı bir kadın vardı; üstüne eski bir yağmurluk örtülmüş.

Kadın, onun annesiydi.

Herkes kapıya koştu.
Müdür şaşkınlıkla sordu:
— “Ne yapıyorsun sen?”

Mehmet annesini yavaşça bir sandalyeye oturttu.
— “Benim mahallemden aylarca otobüs geçmiyor,” dedi sakin bir sesle. “Annem haftada üç kez diyalize gidiyor. Onu her sabah hastaneye bırakıyorum, sonra işe yürüyorum.”

Sessizlik çöktü. Yağmurun sesi bile hüzünlüydü.
Sekreterlerden biri kısık sesle sordu:
— “Sonra geri mi yürüyorsun?”

Mehmet başını salladı.
— “Evet. İlaç parası biriktiriyorum.”

O öğleden sonra hikâye bütün şirkete yayıldı.
Yıllardır “fakir” diye dalga geçtikleri adam, aslında sevgi için yürüyordu.

Bir hafta sonra müdür gizlice hastaneye gitti. Mehmet’in annesinin tedavisinin tamamını ödedi, ama tek kelime etmedi.

Birkaç hafta sonra genel toplantıda, genel müdür yeni bir pozisyon duyurdu:
“Bakım ve lojistik şefi.”
— “Gerçek sorumluluğu bilen birine veriyoruz,” dedi gözleri Mehmet’in üzerinde.

Salon alkışlarla doldu.

Aylar geçti. Annesi iyileşince, Mehmet ilk kez işe arabayla geldi. Eski ama temiz bir araba.
— “Bak, sonunda modern oldun ha!” diye şakalaştılar.

Mehmet güldü:
— “Hayır dostlar. Bugün sadece birini getirmek istedim.”

Arka koltuktan annesi indi. Elinde bir çiçek, yüzünde utangaç bir gülümseme vardı.
Herkes sustu. Kimileri ağladı, kimileri alkışladı.

O gece bir yerel gazeteci şu başlığı attı:

“Her gün annesini taşımak için yürüyen tamirci, bize kahramanlığın eldivensiz ellerde ve sevgi dolu kalplerde yaşadığını gösterdi.”

O günden sonra şirkette biri trafiğe söylenmeye başladığında, hep biri fısıldardı:
— “Biraz yürü… Belki sen de birine yardım edersin.”

Bir zamanlar fakir diye küçümsenen adam, sonunda herkese insanlığın gerçek değerini öğretti.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News