“EFENDİM, DÜN OĞLUNUZLA OYNADIM” – FAKİR ÇOCUK, YASTAKİ MİLYONERE İFŞA EDİYOR…
.
.
Beyefendi, Dün Oğlunuzla Oynadım
Egehan Mertol, Türkiye’nin en büyük inşaat şirketlerinden birinin sahibi, oğlunun geçirdiği kazadan sonra hayatının en zor dönemini yaşıyordu. Poyraz, 24 yaşında genç, başarılı bir mühendis adayıydı ancak bir trafik kazası sonucu bitkisel hayata girmişti. Egehan, her gün oğlunun yanına gidiyor, onunla konuşuyor ve bir umutla uyanmasını bekliyordu. Ancak doktorlar iyimser değildi.
Bir gün hastane bahçesinde Egehan’ın hayatını değiştirecek bir karşılaşma yaşandı. Mert adında, yoksul bir mahallede yaşayan bir çocuk ona yaklaşıp, “Beyefendi, dün oğlunuzla oynadım,” dedi. Egehan, şaşkınlık ve öfkeyle çocuğa çıkıştı çünkü Poyraz üç aydır komadaydı. Ancak Mert, Poyraz’la sokakta futbol oynadığını iddia ediyor, hatta onun sağ ayağıyla şut çektiğini bile detaylı bir şekilde anlatıyordu. Çocuğun söyledikleri imkânsız görünüyordu ama Egehan’ın içindeki merakı uyandırmaya yetmişti.
Mert, Egehan’ı Poyraz’a tıpatıp benzeyen bir gençle tanıştırmayı teklif etti. Ertesi sabah Egehan, Mert’i takip ederek yoksul bir mahalledeki toprak sahaya gitti. Orada, Poyraz’a şaşırtıcı derecede benzeyen Can adında bir gençle karşılaştı. Can’ın boynundaki hilal şeklindeki doğum lekesi, benzerliğin tesadüf olamayacağını kanıtlıyordu. Egehan, Can’ın hikâyesini dinlediğinde onun evlatlık olduğunu ve biyolojik ailesini hiç tanımadığını öğrendi. DNA testleri yapıldı ve sonuçlar şok ediciydi: Can ve Poyraz tek yumurta ikiziydi.

Egehan, bu olayın peşini bırakmadı ve araştırmalarını derinleştirdi. 24 yıl önce Bursa Devlet Hastanesi’nde yaşanan bir kaos sırasında, Poyraz ve Can’ın doğduğu gece bir şeylerin ters gittiği ortaya çıktı. Can’ın biyolojik annesi Bahar Kardeş, doğum sırasında hayatını kaybetmişti. Aynı gece Bahar’ın üçüzleri doğmuştu ancak bebeklerden biri ölü doğmuş olarak kaydedilmiş, diğer ikisi ise farklı ailelere verilmişti. Araştırmalar, üçüncü kardeşin Levent adında bir genç olduğunu ortaya çıkardı. Levent, İsviçre’de bir müzik konservatuvarında profesör olarak çalışıyordu.
Egehan, Can ve eski eşi Canan’la birlikte Levent’i bulmak için İsviçre’ye gitti. Levent, kardeşleriyle tanıştığında büyük bir şok yaşadı. Ancak fiziksel benzerlik ve DNA testleri, tüm şüpheleri ortadan kaldırdı. Levent, biyolojik ailesini tanımak ve kardeşleriyle bağ kurmak için İstanbul’a gelmeyi kabul etti.
.
İstanbul’a döndüklerinde, Levent hastanede komadaki Poyraz’ı ziyaret etti. Piyanoda çaldığı melodi, Poyraz’ın parmaklarının hafifçe hareket etmesine neden oldu. Bu küçük tepki, Poyraz’ın iyileşme sürecinin başlangıcıydı. Günler geçtikçe Poyraz, kardeşlerinin varlığı sayesinde daha fazla tepki vermeye başladı ve sonunda gözlerini açtı.
Bu süreçte Egehan, Mert’i de ailesine dahil etmeye karar verdi. Yasal süreçlerle Mert’in vasiliğini üstlendi ve ona eğitim fırsatları sundu. Aynı zamanda, üç kardeşin hikâyesinden ilham alarak “Üçüzler Vakfı” adında bir yardım kuruluşu kurdu. Bu vakıf, hastane hataları nedeniyle ayrılan aileleri birleştirmeyi ve sokakta yaşayan çocuklara destek sağlamayı amaçlıyordu.
Aylar sonra, Poyraz’ın sağlık durumu yavaş yavaş iyileşirken, Mertol ailesi yeni bir düzen kurmuştu. Can, Levent ve Poyraz, farklı hayatlar yaşamış olsalar da aralarındaki bağ kopmamıştı. Bahar Kardeş’in teyzesi Hatice’nin getirdiği eski fotoğraflar ve hikâyeler, üç kardeşin geçmişine ışık tuttu. Levent, Cenevre ve İstanbul arasında zamanını bölerek hem ailesiyle bağ kurmaya hem de müzik kariyerine devam etmeye karar verdi.
Bir akşam, Mertol malikanesinin bahçesinde üç kardeş, Canan, Egehan ve diğer aile üyeleri bir araya geldi. Arka planda Levent’in piyanosundan yükselen melodiler eşliğinde, geçmişin acıları yerini umut dolu bir geleceğe bırakıyordu. Egehan, bu olağanüstü yolculuğun başladığı o cümleyi hatırladı: “Beyefendi, dün oğlunuzla oynadım.”