Gelin, yirmi yıl önce annesinin hayatını mahveden kadının, nişanlısının annesi olduğunu keşfettiğinde…

Gelin, yirmi yıl önce annesinin hayatını mahveden kadının, nişanlısının annesi olduğunu keşfettiğinde…

Kuzey rüzgarı o akşam İzmir’in sokaklarında sert esiyordu.
Elif, küçük banyonun buğulu aynasında sade elbisesini düzeltti. O gün, ilk kez nişanlısının annesiyle tanışacaktı. Bu anı hayal etmişti ama içinde tarif edemediği bir huzursuzluk vardı.

Annesi Ayşe, gözyaşları içinde ona şöyle demişti:
— Kızım, kim olduğunu asla unutma. Bazı yaralar yıllarca kapanmaz.
Elif, tam anlamasa da annesini sıkıca kucakladı.

Demir ailesinin evi, mermer duvarlı, hiç solmayan çiçeklerle dolu bir köşktü.
Bir terzinin kızı olan Elif, aşkı, bu köşkün sahibinin oğlu Emir’de bulmuştu. Ama o eşiği geçtiğinde, duvarların arasında hâlâ yaşayan bir geçmişin ağırlığını hissetti.

— Hoş geldiniz, —dedi arkasından gelen güçlü bir ses.
Elif döndü… ve zaman durdu.

Yirmi yıl önce annesinin hayatını mahveden aynı kadındı bu. Soğuk bakış, ağır parfüm, aynı kibirli duruş.
Nermin Demir.

Elif’in kalbi göğsünde çarptı.
— Daha önce tanıştık mı? —diye sordu Nermin, onu tanımadan, yoksulların hayatına bıraktığı izleri unutmuş bir zarafetle.

Elif gülümsedi.
— Sanmıyorum, hanımefendi.

Ama her şeyi hatırlıyordu.
Annesinin dikiş atölyesinde sabahlara kadar çalıştığı geceleri…
Yalancı hırsızlık suçlamasını…
Utandırıcı kovulmayı…
Ve o kadının, Nermin Demir’in, o fabrikanın sahibi olduğunu.

Şimdi kader, onu, kurbanının kızıyla aynı masaya oturtmuştu.

Akşam yemeğinde kelimelerden çok sessizlik konuşuyordu.
Nermin, Elif’in her hareketini inceliyordu.
— Hangi ailedensin, tatlım? —dedi, keskin bir tebessümle.
— Çalışkan bir ailedenim, —dedi Elif, gözlerini kaçırmadan. — Annem yıllarca terzilik yaptı.

Nermin’in yüzünden belli belirsiz bir titreme geçti.
— Ne kadar… saygın bir meslek, —dedi soğukça.

Emir, gerilimden habersiz, Elif’in elini tuttu.
— Önemli olan nereden geldiğimiz değil, nereye gittiğimizdir, anne.

Ama Nermin buna inanmıyordu. Ona göre soyadı kaderdi.

O gece Elif sessizce ağladı. Emir’i, annesinin günahı için suçlayamazdı. Ama adalet bekliyordu.

Nermin, günler sonra gelini araştırmaya başladı. Onun geçmişini, annesinin hastalığını, yaşadığı yoksul mahalleyi öğrendi. Ve dayanamadı — Elif’i uzaklaştırmaya çalıştı.

— Bu dünyaya ait değilsin, —dedi bir gün, bahçede karşılaştıklarında.
— Hangi dünya o, hanımefendi? —dedi Elif.
— Soyadların, emeklerden daha değerli olduğu dünya.
— O zaman, belki de değiştirmenin zamanı gelmiştir, —dedi Elif, derin bir nefes alarak.

Ertesi gece Emir, annesinin bir arkadaşına itiraf ettiğini duydu:
— O zamanlar, bir skandal çıkmasın diye suçsuz bir kadını kovmuştum… Adı Ayşe’ydi sanırım…

Emir’in kanı dondu.
Ayşe… Elif’in annesi.

Sabah annesine bağırdı:
— Ne yaptın sen, anne?
— Hata ettim… bilmiyordum…
— Hayır. Bu hata değil, acımasızlıktı!

Elif geldiğinde, Emir onu sarıldı.
— Her şeyi biliyorum, —dedi kısık sesle.
Elif’in gözleri doldu.
— O zaman bilirsin… bu düğün olamaz.
— Hayır, Elif. Bu düğün bir yara olmayacak. Bir onarımın başlangıcı olacak.

Haftalar sonra, nikah günü Nermin siyahlar içinde salona girdi.
Uzaktan izleyen Ayşe’nin yanına gitti, dizlerinin üzerine çöktü.
— Beni affedin. Kaybettirdiğim yılları geri veremem, ama bugün oğlumun en iyi kadınla evlendiğini bilmenizi istiyorum.

Kameralar o anı yakaladı. Sosyal medya, “adaleti değiştiren düğün” başlığıyla doldu.

Elif, Emir’in elini tuttu.
Kader, diye düşündü, bazen adalet kılığında gelir.

Ve o anda, dünya yeniden dengeye geldi.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News