“ANNE, GÖZLERINI AÇ LÜTFEN” DEDİ AĞLAYAN KIZ – MİLYONER KOŞARAK GELİYOR VE…

“ANNE, GÖZLERINI AÇ LÜTFEN” DEDİ AĞLAYAN KIZ – MİLYONER KOŞARAK GELİYOR VE…

.
.

Anne, Gözlerini Aç Lütfen — Milyoner Koşarak Geliyor ve…

Sapanca’nın eteklerinde, Temmuz ayının soğuk sabahında, ormanın kırağı kaplamış sessizliğinde küçük bir kız çaresizlik içinde annesini uyandırmaya çalışıyordu. Yedi yaşındaki Zeynep, nefes almayan annesi Ayşe’yi sarsıyor, gözyaşları içinde “Anne, lütfen gözlerini aç!” diye yalvarıyordu. Kucağında ise yeni doğmuş kardeşi Can, acı acı ağlıyordu. Soğuk havada küçük bulutlar oluşturan nefesi, çaresizliğin ve korkunun simgesiydi.

Gece boyunca kabus gibi geçen olayların ardından, Zeynep ve annesi Ayşe, babaları Serkan’dan kaçmıştı. Serkan, son yıllarda sık sık sarhoş olarak eve geliyordu, ancak bu gece farklıydı. Ayşe, doğumdan iki hafta önce kalp rahatsızlığıyla mücadele ediyordu ve artık dayanamayacaklarını anlamıştı. Serkan kanepeye baygın düşmüşken, Ayşe sırt çantasına birkaç kıyafet ve belgelerini doldurdu, Zeynep’i uyandırdı ve Can’ı kucaklayarak arka kapıdan sessizce çıktılar.

Hedefleri İstanbul’da ablası Fatma’nın yanına gitmekti. Ancak karanlıkta, bebekle ve küçük bir çocukla kırsal yolda yürümek düşündüklerinden çok daha zordu. Ayşe’nin zayıflamış kalbi, bu zorluklar karşısında teklemeye başladı. Ormanın kıyısına vardıklarında, Ayşe yorgunluktan devrilmiş bir ağacın kütüğüne oturdu. “Bir dakika aşkım, biraz nefes almam gerekiyor,” dedi.

Ama o dakika, saatlere dönüştü. Şafak vakti Ayşe bilincini kaybetti ve kütükten nemli toprağa kaydı. Zeynep onu uyandırmak için her yolu denedi ama sonuçsuz kaldı. Bebek ise daha da şiddetle ağlamaya başladı. Güneş ormanı aydınlatmaya başlarken, küçük kızın çaresizliği büyüyordu. Uzaktan babasının çığlıkları duyuluyordu. Serkan, uyanmış ve aileyi aramaya çıkmıştı. “Ayşe, Zeynep, neredesiniz?” diye bağırıyordu.

Serkan şiddet yanlısı değildi, ama alkol yüzünden evdeki istikrarsızlık ve ihmalkarlık, aileyi derinden sarsıyordu. Buzdolabında yiyecek yoktu, annesi hasta yatıyordu ve kimsesizdi. Zeynep, “Yardım edin! Kimse bize yardım etsin!” diye feryat ederken, ormanın derinliklerinde bir adamın ayak sesleri duyuldu.

O adam, Emre Demir, Türkiye’nin en zengin iş insanlarından ve ülkenin en büyük ilaç şirketlerinden birinin sahibiydi. Emre, kişisel trajedisi nedeniyle kalp hastalıkları üzerine yoğunlaşmış, 9 yaşında doğuştan kalp hastalığı nedeniyle kaybettiği kızı Elif’in anısına adanmıştı. O sabah Sapanca’daki fabrikasında yeni bir kalp ilacının klinik testlerini denetlemiş, eve dönerken Zeynep’in umutsuz çığlıklarını duymuştu.

Emre, arabasını yol kenarına çekip ormanın içine koştu. Zeynep’i, baygın annesini ve ağlayan bebeği görünce felç oldu. Korku, çaresizlik ve umut karışımı bir anda sarıldı içini. Küçük kıza sakin olması için yumuşakça yaklaştı ve “Adım Emre, ben doktorum. Annenize yardım edebilirim,” dedi. Zeynep tereddüt etti ama çaresizlik ağır bastı. Annesinin kalbi zayıftı, yeni doğum yapmıştı ve babalarından kaçıyorlardı.

Emre, Ayşe’nin nabzını ve nefesini kontrol etti. Durumu kritikti. Ceketini çıkarıp üzerine örttü. Babalarının yaklaştığını duyan Zeynep korkuyla küçüldü. Emre, “Sana güveniyor musun? Seni hastaneye götürebilirim,” diye sordu. Zeynep, “Evet,” dedi. Emre, Ayşe’yi kucaklayıp arabaya yerleştirdi. Zeynep kardeşini kucaklayarak yanına oturdu.

Emre, doğrudan hastaneye gitmedi. Evinde tam donanımlı bir tıbbi klinik vardı ve burada Ayşe’ye daha hızlı ve özel bakım sunabilecekti. Yol boyunca Emre, Zeynep’in annesine sabitlenmiş gözlerini gördü ve ona cesaret verici sözler söyledi. Bebek biraz sakinleşmişti.

Malikaneye vardıklarında, deneyimli bir sağlık ekibi Ayşe’yi karşıladı. Doktor Elif, Ayşe’nin durumunun ciddi olduğunu, olası dekompanse kalp yetmezliği teşhisiyle hemen müdahale edilmesi gerektiğini söyledi. Zeynep, annesinin yanında beklerken Emre ona güven verdi.

Malikanenin geniş mutfağında Ayşe teyze, çocuklara yemek hazırlıyor, Zeynep ise ilk defa rahat bir ortamda yemek yiyordu. Emre, çocukların iyileşmesini sağlamak için elinden geleni yapmaya kararlıydı.

Günler ilerledikçe, Ayşe’nin durumu stabilize oldu ama hala kritikti. Emre, aile hukukunda uzman avukat Ayşe Yılmaz’ı çağırdı. Ayşe Yılmaz, çocukların geçici velayetinin alınması ve biyolojik babanın alkolizm nedeniyle yetersiz bakımının kanıtlanması için gerekli hukuki süreci başlattı.

Serkan, çocuklarını görmek için malikaneye geldiğinde öfke ve çaresizlik içinde olmasına rağmen, Emre ve Ayşe’nin kararlı duruşu onu yumuşattı. Serkan’ın ziyaretleri denetimli olarak kabul edildi.

Ayşe’nin iyileşme süreci zorluydu, ancak çocuklar güvendeydi. Zeynep artık evin yetişkini olmak zorunda değildi. Emre, Elif’in anısını taşıyarak, bu aileye yeni bir umut ışığı oldu.

Ayşe, Emre’ye yorgun ama huzurlu bir şekilde, “Sen iyi bir adamsın. Evren bizi bir nedenle senin yoluna çıkardı,” dedi. Emre, verdiği sözün ağırlığını hissediyor, çocukların geleceği için savaşmaya devam edecekti.

.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News