Başka bir bedende uyandığımızda: Bir kazadan sonra iki ruhun beklenmedik değişimi

Başka bir bedende uyandığımızda: Bir kazadan sonra iki ruhun beklenmedik değişimi

Bir sonbahar sabahıydı, Ege kıyısındaki küçük Foça kasabasında; rüzgârla dans eden kızıl yapraklar, deniz kokusuna karışan olgun mandalinaların tatlı aroması… Kimsenin unutamayacağı bir gün olacaktı. Foça’yı İzmir’e bağlayan sahil yolunun keskin virajında, sabah sisi yeni dağılırken iki araç şiddetle çarpıştı.

Elif, boğuk bir sesle ve yüzünde dalgalanan beyaz bir ışıkla uyandı. Başında keskin bir ağrı, ağzında metalik bir tat, kontrol edemediği bir nefes vardı. Kolunu hareket ettirmeye çalıştı ama… bu onun kolu değildi. Aşağıya baktı; daha iri, kıllı bir kol, tanımadığı bir tişört. Panikledi. Etraf bembeyazdı, bir monitör kalp atışını gösteriyordu. Nasıl geldiğini hatırlamaya çalıştı, ama olmadı. Yanında solunum cihazına bağlı bir adam yatıyordu. Yüzü… garip biçimde tanıdıktı.

Bu sırada, Kerem gözlerini açtı. Başında bandaj, burnuna bağlı tüpler, kalp ritmini belirleyen sabit bir “bip” sesi. Vücudu ağrıyordu. Boynunu çevirdiğinde, boynunun daha ince olduğunu fark etti. Sesi değişmişti — daha yumuşak, daha hafifti. Yanında, kendi yüzüyle ağlayan bir kadın gördü. Elif’ti — ya da öyle sanıyordu. Ama bir şey tutarsızdı.

Aynı odada, iki yatakta, hafızalarının parçalarını toplamaya çalıştılar. “Elif.” “Kerem.” İsimler akıllarına geliyordu ama doğru hissettirmiyordu. Tek net duygu, “Bu benim bedenim değil” idi. Elif tüm bilinciyle bunun bir tuhaflık olduğunu fark etti. Hemşireler gelip kontroller yaptı, raporları inceledi. Sonra Elif’e “Günaydın, Bay Demir” dediler. Kerem’e ise “Günaydın, Bayan Arslan.” Göz göze geldiler. Elif, kendi bilincini Kerem’in gözlerinde gördü; Kerem de Elif’in gözlerinde kendini tanıdı. İkisinin de içi ürperdi.

Elif, 28 yaşında bir gelinlik tasarımcısıydı. Foça’da kedisi Zeytin ile yaşıyor, kendi el yapımı gelinlik markasını kurmaya çalışıyordu. Yaşlı annesi Nermin ona kısmen bağımlıydı. Kerem, 32 yaşında bir şefti. İstanbul’da doğmuş, kendi restoranını açtıktan sonra daha sakin bir hayat için Ege kıyılarına taşınmıştı. Ama şimdi… ikisi de kendi bedenlerinde değildi.

Hemşire, test sonuçlarını okurken “Beyefendide kalça burkulması, hanımefendide hafif beyin sarsıntısı” dedi. Her ikisi de mucizevi şekilde hayattaydı. Ama “Nasıl?” sorusu havada asılı kaldı.

Elif’in belleği bir anda canlandı: yeni aldığı kırmızı bir cabrio arabayla doğum gününü kutlamak için İzmir yoluna çıkmıştı. Sıcak bir şarkı çalıyordu. Bir an manzaraya daldı… çarpışma. Kerem de hatırladı: arabasında caz müziği, pazardan taze otlar almaya gidiyordu. Karşıdan bir traktör uzun far yaktı. Fren… ama çok geçti. Sonra karanlık.

Gerçek netleşti: Birbirlerine çarpmışlardı. Elif’in cabrio’su ile Kerem’in mutfak malzemeleri taşıdığı küçük kamyonet. Ve kazadan sonra… bilinçleri yer değiştirmişti.

Elif, Kerem’in bedeninde, eline baktı, kalın parmaklar, sert cilt, yüzünde sakal… Ama iç sesi “Ben Elif’im” diyordu. Kerem, Elif’in bedeninde aynaya bakarken “Bu yüz benim, ama içimdeki ben değil” diye düşündü.

Doktor, tıbbi olarak “beden değişimi” diye bir şey olmadığını, ama geçici bir “kimlik karışıklığı” olabileceğini söyledi. Ancak onlar, gerçeği hissediyordu.

Kerem, Elif’in yaşamına uyum sağlamaya çalıştı: yaşlı annenin gözyaşlarını dindirmek, kedisi Zeytin’le ilgilenmek, yarım kalan gelinlikleri tamamlamak… Elif ise Kerem’in restoranına gelen sous-chef’in “şef, bu akşam menüde ne var?” sorularına cevap bulmaya çalışıyordu.

Zaman geçtikçe, birbirlerinin hayatının ağırlığını hissettiler. Elif, restoranın borçları ve baskısını; Kerem, Elif’in sanat dolu ama kırılgan dünyasını. Başta inkâr ettiler ama sonunda kabullendiler.

Bir akşam birlikte otururken Elif dedi ki: “Ben Elif’im, sadece yanlış bedendeyim.”
Kerem gülümsedi: “Ben de Kerem’im. Ama sanırım senin sesinle konuşuyorum.”
İkisi de güldü. Artık yalnız değillerdi.

Günler geçtikçe birbirlerine destek oldular. Elif, Kerem’e gitar çalmayı hatırlattı. Kerem, Elif’e yemeklerin renklerinden ilhamla tasarım yapmayı öğretti.
Bir bağ doğdu aralarında. Bedenleri farklıydı ama ruhları yakınlaştı.

Bir sabah, hastanede güneş doğarken, bir şey oldu. Hafif bir titreşim, bir ışık parıltısı… Ve sonra uyandıklarında, herkes kendi bedenindeydi. Elif, eline baktı: kendi elleri. Kerem aynaya baktı: kendi yüzü.
Birbirlerine sarıldılar. Bu sadece bir kaza değildi — birbirlerini anlamayı öğrenmişlerdi.

Aylar sonra, Kerem restoranında “Elif Menüsü” adında yeni bir konsept başlattı — her tabak bir gelinlik gibi tasarlandı. Elif ise “Kerem Koleksiyonu”nu sundu — yemek dokularından ilham alan gelinliklerle.
Bir yıl sonra, kaza yerinde buluştular. Küçük bir tabela bıraktılar:
“Burada sadece çarpışmadık. Birbirimizi bulduk.”

Ve böylece, Foça sahilinde, rüzgârın ve mandalina kokusunun arasında, Elif ile Kerem’in hikâyesi bir efsaneye dönüştü: bir kazadan sonra beden değiştiren iki yabancı… ama kalplerini bulan iki insan.

Related Posts

Our Privacy policy

https://rb.goc5.com - © 2025 News